Tarih yazıyla başlar diyenler, geçmişin aktarıcısı olarak yazıyı kabul ediyorsa, bu durumda yazıdan önce kaya resimlerine bakmaları gerekir. Türk tarihi yazanlar ise Türk kaya resimleriyle damgalarını dikkate almalıdır.
Damga kavramı Türk- Moğol halkları tarafından kullanılmakta olup, damgaların nasıl oluştuğu konusunda kesin bir hüküm yoktur. Ancak genel olarak, kayalardaki işaretlerin, resimlerin zamanla damgalara dönüştüğü genel kabul görmektedir. Damgalar konusundaki ilk çalışmalar XX. yüzyılın ilk yansında yapılmaya başlanmıştır. Mesela Akçokraklı’nın çalışması1 bu konudaki öncü eserlerden olup, Türkiye’de bu konudaki ilk çalışmalar Yalgan tarafından yapmıştır.2
Şırnak, Türkmenistan, Kazakistan, Hakkari ve Tuva’da ortak damgalar.
Pazırık kurganındaki buluntulardan** sonra özellikle damgalar ve onların tarihi kaynakları konusunda yeterli olmasa da Sovyet kaynaklı bazı çalışmaların yapıldığı görülmektedir.
Mesela Orkun ilk baskısı 1941 de yapılan eserinde Türk yazısının “fikir belirten işaret” (ideogram, ideografik) anlamına gelen kaya re simlerinden oluştuğunu Y. D. Polivanov’a atfen belirtir.3 Esin’de “bilhassa ki M.Ö. IV. yüzyıllarından sanılan Esik mezarında, gümüş bir kap içinde, Kök-Türk harflerinin arkaik şekli olduğu sanılan harfler ile yazılmış ve Kazak âlimlerine göre, iki harfi yalnız Türk çede olan bir yazı bulundu. Bu çok önemli buluş, Kök-Türk yazısının Milâddan önce, belki Aristov, N. Orkun ile Kisilev’in sandıkları gibi, damgalardan gelişerek teşekkül ettiğini gösterir”4 der.
Türk sözlü geleneği izlendiğinde, zamanla onlardan bazılarının kaya resimlerine, kaya resimlerinin bazılarının damgalara, damgalardan bazılarının da yazıya dönüştüğü görülmektedir. Hatta kadim Türk alfabesinin birçok harfi tarihte ve günümüzde karşımıza damga olarak çıkmaktadır. Bu damgalarının bazıları zamanla Türk ailelerinin, boylarının damgası olduğu gibi bazen de çok farklı yerlerde kullanmışlar. Gümümüzde de bazı binaların dış cephelerinde, çiçek saksıl arında, otobüs duraklarında, Türk halı-kilimlerinde, mezarlarda, paralarda, etnografya eserinde, hatta tuvalet ve baraj duvarında vb. yerlerde o damgaları görebilmekteyiz.5
Bu konuda Sümer “Oğuz boylarına ait damgaların Anadolu’da hayvanlara vurulduktan başka halı, kilim motifi olarak kullanıldığını, aşı boyası ile evlerin duvarlarına resmedildiğini, kap kaçağa ve nazar değmemesi, uğur getirmesi için bazı giyim eşyasına nakşedil- diğini ve hatta mezar taşlarına çizildiğini biliyoruz ”6 der.
Türkmenistan’da bulunan ve M.Ö.’ne tarihlenen bir damga aleti.
Damgalar, bir dilin alfabeleri ve aynı zamanda ait oldukları sosyal grupların miras bıraktığı ilk anlatılar biçiminde tanımlanabilirler. Bu sebeple damgalar, sosyo-kültürel araştırmalarda başvurulması gereken öncelikli vesikalardır. Çünkü damgalar bir nesneyi ya da nesneleri ifade etmenin ötesinde, daha çok insanla ilgili soyut dünyayı ifade eder.
Moğolistan’da bir ata damga vurulması
Tabiat bilimlerinde olayları ve nesneleri görme veya onlara bakma eylemi, bazen araçların ve özel bilgilerin varlığını zaruri kılar. İnsan ve kültür bilimlerinde ise, insanlar her baktıklarını bilmiş, dahası anlamış zannederler. Oysa durum hiç de sanıldığı gibi değildir; zira her görülenin bütünüyle anlaşılması mümkün olmamaktadır. Örneğin, insanların kullandıkları “semboller, kolektif amaçları ve değer biç çimleri belirtmeleri sebebiyle, düz şüncenin kişisel olmayan ve emir kipli (imperative) belirleyicileridirler”.7 Bu durumda sembol, ferdî olmanın ötesinde sosyal bir hizmet de görür.
Sosyo-kültürel bir değeri anlamak; araç kullanmaktan öte, derin bir sezgi gücünü, empati (duygudaşlık) kurabilme becerisini ve uygun yöntemlerin kullanılmasını zorunlu kılar. Mesela, bir kültür unsuru sadece tarih, antropoloji, halk bilimi, sosyoloji ve benzeri bilim dallarından biri esas alınarak yeterince anlaşılamaz; çünkü kültür unsurları tarihî süreç içinde sosyal ve fiziki coğrafyada oluşur ve değişir. Bu süreçte onları etkileyen amiller daima birden daha fazladır. Dolayısıyla, sosyo-kültürel olaylar zannedildiğinin aksine en zor anlaşılan olguların başında gelir.
Damgaların kullanımı açısından bakıldığında halı ve kilim yapımı / dokuması sanıldığı gibi basit bir sosyal faaliyet değildir. Bunlar, bir sosyal grubun veya bir milletin sosyal tarihini açıklayabil me gücüne sahip bilgiler ve deneyimler ya m sıra, duygu ve düşüncelerin ifadesini, bireylerin ve sosyal grupların estetik/beğeni algılamasını bünyelerinde taşırlar. Dolayısıyla, damgalar, birer sanat eseri olmaktan öte, her metinler, halkın en sade duygu ve düşüncelerini ifade ederler. Dolayısıyla, tarih yazıcılarının, sanatla ilgilenenlerin ve sosyo-kültürel kavramlar hakkında çalışanların etnografya eserlerindeki damgaları dikkate almamaları düşünülemez.
Damga aletleri – Tokat
Türkiye’de halı, kilim konusunda yazılan eserlerde damga kavramı yerine sembol, özellikle de motif kavramı kullanılmıştır. Türk Dil Kurumu tarafından bu kavramlar şöyle tanımlanmıştır: Motif, Fransızca bir kelime olup “yan yana gelerek bir bezeme işini oluşturan ve kendi başlarına birer birlik olan öğelerden her biri” diye tanımlanır. Sembol, simge demektir; simge ise, dilimizde “duyularla ifade edilemeyen bir şeyi belirten somut nesne veya işaret; remiz, rumuz, timsal, sembol” biçiminde açıklanır.8
Bizim çalışmalarımızda sürekli kullandığımız damga adı ve terimi ise, motif ve sembolden daha farklı bir anlamı ifade eder.*** Damgaların hepsi olmasa da, önemli bir kısmı mühür, bir boyun/aşiretin bayrağı veya bir ailenin eşyalarını ya da hayvanlarını başka ailelerin eşya ve hayvanlarından ayırmak için kullanılmıştır. Mesela 1925 yılında Kırım’da yapılan bir saha araştırmasında “tavro” diye de bilinen bu damgaları Kırım’da Tatar halkı, başkalarının malından ayırt etmek için kendi hayvanlarına kızgın demir ile basarlar”9 denmiştir
Günümüzde de bu tür damgalar hâlâ bazı aileler tarafından kullanılmaktadır. Kadirli’nin köylerindeki bazı ailelerin hayvanlarında birbirinden farklı damgaları kullandığını çocukluğumdan hatırlıyorum. Ayrıca kadim Türk yazıtlarından, Türklerin atları damgaladığını yerdeki tamualığ yılkı bupsız erti (yerdeki damgalı yılkı sayısız idi)”10 ifadesinden öğreniyoruz. Servet Somuncuoğlu’da Moğolistan’daki atlar üzerinde damgalar tespit etmiştir.**** Türk kül-ür dünyasında aynı âdet, özel mülkiyet damgası olarak günümüzde de çok yaygın olmasa da kısmen devam etmektedir.
Saha araştırması yaptığım Türk coğrafyasında (Makedonya ve Kosova Türkleri, Türkmenistan, Türkiye, Kazakistan, Kırgızistan, Altay, Tuva, Hakas vd.) hayvan sahiplerinin hayvanlarını öbür ailelerin havanlarından ayırt etmek için tarihin derinliklerinden gelen, ata mirası damgaları kullandıklarını tespit etmiştim. Ayrıca, Tokat’ta, evlerde yapılan ananevi Tokat km maşlarına, düz bezler üzerine, el aletleriyle çeşitli damgalar basılarak kullanılmaya hazır bezler ve giysiler yapılmaktadır. Türkistan’da da aynı anlayışla dokumaların yapıldığını Türkmenistan’daki kazılarda bulunan ve yapılış tarihi M.Ö.’lere dayandığı kabul edilen bir damgadan da öğreniyoruz.
Kosova Türklerinin yaşadığı Gora Bölgesi’nde bir damga aleti ve damgalı koyunlar.
Damga kavramı Orhun Abideleri ve diğer taşların üzerine yazılan metinlerde “tamgaçı” yani “mühürdar”11; “tamyaçi” yani “dam gacı, damga vuran, mühürdar”; “tamyala” yani “damgala- mak”12 şeklinde görülüyor. Taşlara yazılan metinlerden başka Oğuz Kağan Destanı’nda da bu kavram kullanılmıştır. Yazılı ifadenin yüzlerce yıllık sözlü geçmişini ve Türk tarihini esas aldığımızda damga kavramının tarihin derinliği ortaya çıkmaktadır.
Damga ifadesi Ögel’in eserinde “Sîzlerin başınıza, ben oldum artık kağan/ Elimizden düşmesin, ne yayımız ne kalkan/ Damgamız olsun bize, yol gösteren bir buyan ”13 şeklinde geçer.
Bang – R. Rahmeti Arat’ın çalışmasında da “Men sinlerge boldum kağan, alalıng ya dakı kalkan, damğa biz-ge bolsun buyan…”.14 Türkiye Türkçesiyle: “Ben sizlere oldum Kağan; alalım yay ile kalkan; nişan olsun bize buyan.. .”15 şeklinde kullanılmıştır.
Yukarıda damga kelimesini “nişan” olarak ifade edilmiş olmasına rağmen bir makalesinde Arat “tam- ga” için “damga, mühür, kalıp”, “nişan” ise “nişan, elle çizilmiş yazı veya şekil” ifadesini kullanır.16 Arat makalesinin bir başka yerde de “yukarıda işaret edilmiş olduğu gibi, tamga kelimesi ile umumiyetle mühür ve nişan kelimesi ile de elle yapılmış hususi işaretler (imi za) kastedilmiştir”17 der. Ayrıca “ni şan şekillerine gelince, bunları işaret ve yazı olmak üzere, iki bölüme ayırmak mümkündür”18 ifadesini kullanır.
Makedonya – Üsküp’de bir damga aleti.
Arat’ın makalesinde kullandığı vesikalarda damga ve nişan hakkında bazı örnekler:
“Bu nişan damga biz A ve B, ikimizindir”. “Bu nişan damga ben A ’nındır”. “Bu damga biz vesikada adı geçen cemaatlerindir”. “Şahit Ka-a Toyın. Bu damga benimdir. Ben Kaysın sorup yazdım. Bu damga ben Tavgaç-Yeke’nindir. Bu damga ben Asana’nındır”. “Şahit Ötüken (şahit) Temür. Bu mühür bizim ikimizindir. Ben Mongul Buka sorup yazdım”. “Bu nişan ben Bu- yan-Temür’ündür. ”19
Bang – R. Rahmeti Arat’ın eserini kaynak gösteren Reichl’in Türkçeye çevrilen eserinde, yukaı rıdaki ifade “Men senlerge boldum kagan, alalıng ya tagı kalkan, tamga bizge bolsun bu- yan”20 halinde ifade edilmiştir. Bu ifadeler ise Türkiye Türkçesine “Ben sizin hanınızım; yayımızı, okumuzu ve kalkanınızı alalım, düsturumuz ‘şans ’ olsun ”21 şeklinde çevrilmiştir.
Reichl, “tamga” kavramını W. Bang – R. Rahmeti Arat ve M. Eki- ci’nin aksine kelimenin aslına sadık kalarak kullanmıştır. Türkçe olan her iki eserdeki asıl sorunun “buyan” ve “tamga” kavramlarına yüklenen anlamlarda olduğu görülmektedir. Ayrıca, Ekici’nin İngilizce metni Türkçeye çevirirken asıl metne***** sadık kalmadığı anlaşılmaktadır.
Kazakistan’da bir taşdaki tarihi damga.
Caferoğlu, “buyan” kelimesinin Sanskritçe “punya”dan geldiği belirterek, “sevap, iyi amel, kut, saadet, mut, sevap”22 anlamları olduğunu belirtir. Gabain de “buyan”a “ehliyet, iyilik, saadet”23 anlamlarını verir.
İnternet ortamındaki bazı sözlükerde de “punya” kelimesi “kut, fazilet, erdem, üstünlük, avantaj, temiz, saf, doğru, düz, haklı, uygun, hayırlı uğurlu” anlamlarında kull anılmıştır. Dolayısıyla Oğuz Kağan Destanı’nda geçen “Men senlerge boldum kagan, alalıng ya tagı kalkan, tamga bizge bolsun buyan” ifadesi “ben sizlere oldum Kağan, alalım yay ile kalkanı, damga / damgamız bize olsun kut”****** olarak Türkiye Türkçesine aktarılması gerektiği asıl metinden anlaşılmaktadır.
“Drevnetyurkskiy Slovar” adlı es erde eski Türkler, “damga/ tam- ga”yı, özel mülkiyet işaretinden başka, ayrıca bir şeyin üzerine basılan işaret, iz koymaya yarayan alet; mühür ve böyle bir aletle konulmuş belirti, işaret, yazı; nişan anl aml arında kullanmıştır24 diye belirtilmektedir. 1916’da Kazan’da yayımlanan bir eserde de okuma yazma bilmeyan Başkırt ve diğer Türk halklarının sahip oldukları damgaları imza yerine kullandıkları belirtilmiştir.25 Diğer yandan Kül Tigin kitabesinde, Turfan’da bulunan Uygurca metinlerde, Dîvânü Lugâti’t- Türk’te26, Kutadgu Bi- lig27’de damga / tam- ga’nm günümüzdeki anlamıyla mühür- damga şeklinde kullanıldığına dair açık ifadeler de mevcuttur. Söz konusu eserlerde kaydedildiğine göre “damga- tamga”dan tamyacı (tamğaçı, damgacı), tamyala (tamğala, damgala), tamya ur (tamğa ur, damga vur) gibi terimler28 de türemiştir. 1916’de Kazan’da yayımlanan bir eserde de okuma yazma bilmeyen Başkurt ve diğer Türk halklarının sahip oldukları damgaları imza yerine kullandıkları belirtilmiştir.29
Moğollar arasında da damganın mühür ala- mmda kullanıldığı şu ifadelerden anlıyoruz: “Şunu kaydetmeliyiz ki hayvanlar üzerindeki mülkiyet hususî bir nişan- damga (tamga) ile işaretlenirdi; bu damga, bir kabilenin bütün azaları için ayni idi ”.30
Damga kelimesi Altın Orda devrinde (13-15. yy.larda) Türklerden Ruslara geçmiş olup, bugün Rusya’da gümrüğe giren malların üzerine vurulan damga için alınan gümrük vergisini ifade etmek için kullanılan kelime damgadan türemiştir.31 Altın Orda ve Rusya hakkında yapılan bir çalışmada da “tamga” için “tüccarlardan alınan bu gümrük vergisi, en fazla gelir getiren vergilerin başında gelmektedir… Bu vergi Rus knezliklerinde Altın Orda’nın hâkimiyeti ile birlikte toplanmaya başlanmıştır… Kroniklerden başka yarlıklarda******* da tamga vergisine rast- lanmaktadır”32 denmiştir. “Nitekim Altın Orda Devleti’nin hazine- sine en fazla gelir getiren vergi, tüccarlardan alınan tamga vergisi olmuştur”.33
Kazakistan Almatı Kayak Merkezi yolundaki damgalar.
Timurleng hakkında yapılan bir çalışmada da “tamga”; “merkezi hükümet makamları arasında en önemlisi, hükümdara çok yakın olan mühürdardı.
Timur döneminde bu makam Farsça adıyla anılır, Türkçe’de geleneksel olarak kullanılan tam- gaç adı ise gümrük vergisi (tamga) toplayanlara verilir oldu”34 diye kullanılmıştır.
Asya Türkleri hakkındaki bazı sözlüklerde ise tamga şu anlamlarında kullanılmıştır:
“Tamga”: “Damga, mühür”; “Tamha”: “Damga, mühür”.35
“Tamga”: “Damga, işaret, ar- ma”36; “Tamga sal”: “Damga vurmak, işaret koymak”.37
“Tamga”: “Damga, mühür”; “Tamgalama: Damgalamak, mühürlemek, iz bırakmak, imzalamak”.38
Rusya’da ilk olarak 13. yüzyıl – da teşekkül ettiği bilinen ve günümüzde de aynı şekilde kullanılmakta olan gümrük anlamındaki tamojnya, gümrük memuru anlamına gelen tamojennik ve gümrüğün sıfat biçimi olan tamojennıy kelimeleri eski Türkçe tamga39dan gelmektedir.
Türklerde damga / tamga kavramı sembol- I den çok farkı olarak önce boyların işareti, soyut kimliği, mührü; daha sonra da her ailenin damgası, soyut kimliği mührü olarak kullamlmış40tır. Zamanla Türk boylarının ve ailelerinin büyümesi ve farklı sosyal coğrafyalara dağılmasıyla damgaların bir kısmı unutulmuş; ancak belli başlı olanları Türklerin çeşitli etnografya eserlerinde varlıklarını devam ettirerek günümüze kadar gelebilmiştir.
“Insanın, öteki soydaşlarıyla anlaşmak üzere çizdiği çeşitli işaretler tarih öncesi çağlarda görülmeğe başlar. Bu anlaşmanın en eski biçimi, bilinen anlamdaki yazı değil fakat çizgi resimlerdir. Son derece basitleştirilmiş bu işaretler, sonunda harf yazısına yani alfabeye dönüşecektir”.41 Türklerin bugün ya da tarihte kullandığı damgaların önemli bir kısmı bugünkü anlamda harflere bağlı yazının olmadığı zamanlara dayanmakta olup, o günden bugüne kadar çeşitli Türk grupları tarafından kullanılmış ve kullanılmaktadır. Dolayısıyla bu damgaların bazıları Türklerin ilk alfabesinin bazı harflerini meydana getirmiştir; ancak alfabeye dönüşen işaret ve damgalarda önemli ölçüde anlam daralması meydana gelmiş olması da tabii bir durumdur; çünkü bir damga veya işaret bir konuyu anlatırken, bir harf, bir sesi yani tek bir şeyi ifade eder.
Bazı damgaları işaret olarak ifade etmek mümkün olsa da, yukarıda verdiğim bilgilerden de anlaşılacağı gibi, damga ve işaret birbirinden farklıdır. Mesela her damga bir işarettir ama her işaret damga değildir.
Dolayısıyla damga kavramı yukarıda da açıklandığı gibi mühür, aile veya boyların özel imzası, işareti; işaret ise belirti, iz, gösterge, sembolik biçim, nişan vb. anlamları ifade eder.
Dipnotlar ve yazının esas metni için bakınız lütfen: