İnsanın düzgün düşünebilmesi için, anadilindeki kelimelerin manâlarını DOĞRU olarak bilmesi, bu manâyı uygun olarak kullanması, yazması, kafa selâmeti için, son derece mühimdir. Kelimeler, dilin yapı taşlarıdır ve o dilin sâhibi olan milletin târihini, değerlerini, dünya görüşünü taşır; kelimeler ve kullanılışları çok değerlidir; kullandığı kelimelere dikkat etmeyen, diline, kültürüne -farkına bile varmadan- hiyânet etmektedir. (Doğru kullanılış: ‘hiyânet’ tir, yâni hâinlik, bakmayın siz birçok dikkatsizin ‘ihânet’ demesine, tv de bir sunucu ‘öyle’ demişse, yayılıp gitmiştir. Türkçeyi YANLIŞ kullanmağa HİÇ KİMSENİN hakkı yoktur.)
Kelime, millet ferdlerinin kulağına düştüğü anda veya okurken gözüne iliştiği anda, onların zihinlerinde çağrışımlar uyandırır. Misâl olmak üzere belirteyim:
ZAFER, Arapça kökenli bir kelimedir ama, Malazgirt’ten başlayarak, Batı Türklüğü için, Kosova, Niğbolu … gibi savaşların, Sakarya savaşı dâhil, bütün savaşların sonucunu anlatmak için kullandığımız bir kelime olmuştur. Bu kelime kullanıldığında, Türk’ün zihninde, büyüklük, üstünlük … gibi konular belirir.
Zafer kelimesinin Türkçe kökenli karşılığı olarak UTKU kullanılmaktadır; çocuk oyunlarında veya kumarda hâlâ kullanılan ÜTMEK kelimesiyle ilişkili olmalıdır. Türkçü dünya görüşünü taşıyan bir partinin, isim olarak ZAFER kelimesini almış olduğu, UTKU kelimesine iltifat etmediği görülmektedir. Sûriye’den, zulümden, öldürülmekten kaçıp gelen Arapların âcilen geri gönderilmesini isteyen bu partinin başkanı, ne kadar uyarsanız, ricâ etseniz, Arapça kökenli Zafer’i atıp, Türkçe kabul edilen UTKU’yu almaz, partisinin adı yapmaz. (Gündelik siyâsetle işimiz yok, bunu belirtelim de işgüzarlık edilip başka türlü yorumlanmasın.)
Demek ki; kelimelerin bir ağırlığı, değeri var; bir milletin en değerli varlığı olan dilinin yapı taşları olan kelimeler ÇOK mühimdir, ÇOK değerlidir ve YERİNDE kullanılmalıdır. Hemen ifâde edelim: “öztürkçe” kullanalım diye güzelim dilimizi fakirleştirmenin, zevksizleştirmenin çıkar yol olmadığı, yavaş yavaş, düşünenler arasında, yayılmaktadır.
Tanzîmat’la girilen, resmî tutum hâline gelen yanlış yolda, Avrupa dillerinden düşünmeksizin, bilinçsizce aldığımız kelimeler, âdetâ imtiyazlı bir konumdadır. Bunlardan biri, ATEİZM kelimesidir. Te, the, diu, gibi değişiklikler gösteren kökten geldiği anlaşılan, ‘a’ olumsuzluk ekiyle birlikte kullanılan, sonuna -izm eklenerek ‘ateizm’ olan kelimenin anlamı, bilindiği gibi, ‘Tanrıtanımazlık’ demektir, Tanrı ‘olmadığını’, ‘öyle bir şeyin var olmadığını’ ileri süren, öyle kabul eden görüştür. Bu görüşte olana da, ‘ateist’ (Tanrıtanımaz) denilmektedir.
Türk Milleti, 1000 yıldanberi, İslâmla yoğrulmuş, ‘Türk’ kelimesi, yüzyıllar boyunca, İslâmı bu millet temsil ettiği için, ‘Müslüman’ kelimesi yerine, onunla anlamdaş olarak kullanılmıştır. Pek tabiî olarak, bu millet, inançla ilgili konularda, İslâm terimleri kullanmıştır. Bu arada, Tanrı tanımayana, Allah’ı inkâr edene, KÂFİR demiştir. Kâfir: ‘örten’ demektir işlenen bir günahı ÖRTMEK, hükmünü, cezâsını gidermek için yapılan işe de ‘ÇOK ÖRTEN’ anlamındaki, aynı fiilden türemiş KEFFÂRET kelimesi kullanılmaktadır. Yâni, ‘kâfir’, ‘apaçık İslâm gerçeğini ÖRTEN, saklayan’ demektir, halk ağzında GÂVUR şeklini almıştır.
Kendini, ‘ateist’ olarak tanımlayan kaç kişi, Türk insanının; kendisinden, -hakaret kasdıyla değil; sâdece bir niteliğini belirtmek için bile olsa- gâvur’ bay Nevzuhur, bayan gâvur Âniden diye bahsedilmesinden hoşlanır? Bırakın hoşlanmayı, kabûl eder, tepki göstermez?
Yeryüzü, kendi çevresinde dönmeseydi, gece-gündüz değişikliği olmazdı; güneşe bakan taraf hep gündüz olurdu, arka, karanlık tarafta ise hayat olmazdı. Dünyânın ekseni 23 derece eğik olmayıp da dik olsaydı, bilindiği gibi, mevsimler olmazdı. Ay, dünyânın çevresinde dönmeseydi, takvim, zamanın belli dönemlere ayrılarak anlaşılması düşünülemezdi.
İyi de, kırtasiyeciden aldığım, masamın üzerinde duran Yerküre, kendiliğinden DÖNMÜYOR, öyle duruyor. Elimle tutup, bir etkide bulunur, parmağımla bir itme verirsem, dönDÜRürsem DÖNÜYOR. Demek ki, bana, benim yaştakilere, benden öncekilere, benden sonrakilere, hep YANLIŞ öğretmişler, okul kitaplarım YANLIŞ bir anlayışla yazılmış! Öyle DEĞİL Mİ? Dünyâyı, kendi çevresine 1 günde, 1 defa DÖNDÜREN BİRİ VAR! O döndürmeseydi, Dünyâ -taş, toprak yığını- kendi kendine NASIL dönecekti?
Demek ki; daha okulda bir şeyler öğrendiğimiz sırada, bize, olay, YANLIŞ kelime kullanılarak, “dönüyor” diye YANLIŞ öğretilmiş: DÖNDÜRÜLÜYOR diye öğretilecek yerde! Böyle, yanlış kelimelerle öğrenime başlayan, daha sonra da bu konuda düşünmeyen, ama, kafasına başka şeyler doldurulan bâzı diplomalılarımız, “Avrupa’da okumuşların çoğu ‘ateist’ oluyor, bunda bir hikmet vardır” önyargısıyla, modaya kapılır gibi, -Hristiyanlıkla İslâm arasındaki en bâriz farklardan habersiz olarak –‘diplomalı câhil’ demezseniz, ne diyeceksiniz?- ‘ateist’ olurlar, sonra da bunu, “marifetmiş” gibi ilân edenler, üstelik birtakım medya tarafından revaçta tutulurlar, gençlere KÖTÜ ÖRNEK olurlar.
100 puvanlık soru şu:
Böyle okumuş câhil nevzuhûr tiplere, 1856 yılından beri alıştırıldığımız, boyun eğdirildiğimiz “gâvura ‘gâvur’ demek yasak” yanlışından kurtulup; bu tipler ortaya çıktıklarında, milletin alıştığı, benimsediği gibi, öz malı olan kelimeyi kullanıp “kâfir” denilse idi, bu, şaşkınlık ürünü moda, böylesine yaygınlık kazanır mı idi?
Sonu ist ile biten kelime, bünyesinde bir fikir hamûlesi olduğu vehmiyle, böylesine itibar görür müydü? İnanç yoksulu kişiler, böyle gaflette kalırlar mıydı? ‘Kâfir’, ‘ateist’ olunca, büyüyor mu? boyu mu uzuyor, kilosu mu artıyor, zihni mi gelişiyordu?
Ah bu kelimeler … ve kelimeleri, yanlış kullananlar…
***
20 Kasım 2023