1554 yılı içinde, Kaanûnî Sultan Süleyman Hân, doğuda, Safevî Devleti ile hesaplaşmakta, fırsatını buldukça Osmanlı arâzisine girip yağma ve çapula girişen Acem Şâhı’na, anlayacağı dilden cevâp vermektedir. Avusturya Kralı Ferdinand, Cihân Pâdişâhı’nın uzaklarda oluşundan istifâde ile, Tuna’nın sağında ve solunda sıralanan Türk kale ve palankalarına saldırır. Ferdinand’ın, üstüne asker saldığı Türk beldelerinden biri de Grejgal Palankası’dır. 1554’de, bu küçücük palankada cereyân eden bir hâdise, Grejgal Kadısı’nın bizzat nazma çektiği bir destânla, Türk millî hâfızasına nakşedilir. Önce Peçûylu İbrâhim,[1]ardından da Evliyâ Çelebî, bu destânı eserlerine alırlar ve sonraki Türk nesillerine aktarırlar. En son, Türk hikâyeciliğinin şâhikalarından Ömer Seyfeddin, Grejgal Kadısı’nın yazdıklarını hikâye vâdîsine taşır ve bizim okumaktan çok büyük hazlar aldığımız “Başını Vermeyen Şehîd”hikâyesini kaleme alır. Bu hikâyede, Grejgâl’i kuşatan Avusturya ordusuna karşı, bir avuç Türk’ün destâna meyleden zaferi anlatılır. Grejgal’deki Türklerden Deli Mehmed, cenk sırasında şehîd olur. Düşman kılıcı ile başı bedeninden ayrılır. Onun bu hâlini gören arkadaşı Deli Husrev, Grejgal Kadısı’nın ifâdesiyle, öteden şöyle bağırır:
“Deli Husrev görüb haykırdı didi
Ne yatarsın bâşın aldı gitdi
Revâdır cânı virdin kıyma bâşına
Aceb hâl oldı ve özge temâşâ”
Bunun üzerine, başı kesik Deli Mehmed’in ne yaptığını, yine Grejgal Kadısı şöyle dile getiriyor:
“İşit bu hikmeti bu sırr-ı râzı[2]
Kesik başlı şehîd olan o Gâzî
Hemân fevrî yerinden durdı geldi
Eliyle ol la’îni urdı çaldı[3]
Yıkıldı düşdi atdan baş elinden
Ne baş kayusıdır kaldı yolından[4]
O Gâzî aldı başın düşdi yitdi
Ne kimse gördi anı ne işitdi”
Bu nefis malzemeden çıkan Ömer Seyfeddin hikâyesi, Türkçenin gurûr kaynaklarından biri olmuştur.
1638 yılı Aralık ayı içinde, Sultan Dördüncü Murâd Hân, Osmanlı Türk Cihân Devleti’nin “Son Cihângîr”i olarak Bağdad’ı muhâsara eder. Bu muhâsaraya akseden bir “Genç Osman”vardır ve tıpkı Deli Mehmed gibi, kesik başını koltuğunun altına alarak üç gün Bağdad sur ve burçlarında cenk eder. Nasıl, Deli Mehmed’in destânını yazan bir Grejgal Kadısı varsa, Genç Osman’ın başına gelenleri yazan bir Kayıkçı Kul Mustafa vardır. Bir ordu şâiri olan Kayıkçı Kul Mustafa, Bağdad’da yaşananları kendi gözü ile görmüş ve yanından hiç ayırmadığı sazı ile de dile getirmiştir:
“Genç Osman dediğin bir küçük uşak
Beline bağlamış ibrişim kuşak
Askerin içinde birinci uşak
Allâh Allâh deyüb geçdi Genç Osman
Sultan Murâd der ki gelsin göreyim
Nasıl yiğit imiş ben de bileyim
Vezîrlik isterse üç tûğ vereyim
Kılıncından al kan şaçdı Genç Osman
Genç Osman dediğin bir küçük arslan
Bağdad’ın içine girilmez yasdan
Her ana doğurmaz böyle bir arslan
Allâh Allâh deyüb geçdi Genç Osman
Askerin bir ucu göründü Van’dan
Kılıncın kabzası görünmez kandan
Bağdad’ın içinde tozdan dumandan
Toz duman içinde kaldı Genç Osman
Bağdad’ın kapusun Genç Osman açdı
Düşmanın cümlesi önünden kaçdı
Kelle koltuğunda üç gün savaşdı
Allâh Allâh deyüb geçdi Genç Osman”
Kelle koltukta cenk etmeyi, mecâz âleminden hakîkat bahçesine taşıyan Deli Mehmed ile Genç Osman atalarımıza ganî rahmet diliyoruz. Bugünkü varlığımızı, onlara borçluyuz..
Dipnotlar
[1]Peçûylu İbrâhim: Yanlışlılkla “Peçevî” dediğimiz büyük Türk târîhçisi.
[2]sırr-ı râz: gizli esrâr.
[3]Eliyle ol la’îni urdu çaldı: Eliyle o lânetliyi (düşman askerini) vurup yere çaldı, öldürdü.
[4]Ne baş kayusıdır kaldı yolından: Ne ki, baş kayıp düşmüştür, (kâfir askeri) yolundan kaldı, daha ileriye gidemedi.