Serina DERİCİYAN
Hükümet ‘Yeni Ekonomi Programı’nı (YEP) açıkladı. TCMB üzerine düşen parasal sıkılaştırmayı yaptı. Piyasalarda, Ağustos’ta başlayan ‘yangın’, önemli ölçüde kontrol altına alındı (her ne kadar, her an yeniden alevlenmeye teşne olduğunu görsek de).
Öyleyse, zaman icraat zamanı… Biz de vatandaş olarak takipteyiz. Takip ederken, uzman görüşlerini okuyoruz ve dinliyoruz. Bunun yanı sıra, “ekonomik göstergeleri kendimiz de doğrudan takip edelim ve bir sonuç çıkaralım” diyorsanız, naçizane, size aşağıdaki basit, biraz da yüzeysel, ama yine de yol gösterici rehberi sunmak isterim. Açıklanan hiçbir ekonomik veriye inanmayanlardansanız, bu yazının devamını da okumanıza gerek yok.
BÜYÜME
Ekonomide vazgeçemediğimiz tutkumuz, refahımızı artırmanın tek yolu: Büyüme… 2017’de ve 2018’in ilk 6 ayında çok güzel büyüdük. Şimdi bedel ödeme zamanı. Büyüme düşmeden, içinde bulunduğumuz olumsuz koşullardan çıkışın bir yolu yok. Bunu kabullendikten sonra, büyümedeki azalmanın ne kadar olacağı/olması gerektiği, yani kemerleri ne kadar sıkmak zorunda kalacağımız konusu geliyor.
Hükümet YEP’te, bu yılki büyümeyi %3,8 olarak tahmin ediyor. Şu ana kadar elimizde, ilk 6 ayın verileri var. İlk çeyrek, %7,3; ikinci çeyrek %5,2 büyüdük. İlk 6 aya toplam bakarsak, büyüme %6,2 (bu rakamın, 7,3 ile 5,2’nin ortalaması olmadığını belirtmek isterim).
Üçüncü çeyrek büyüme 10 Aralık’ta, dördüncü çeyrek büyüme ise Mart 2019’da açıklanacak. Her iki çeyrekte de büyüme oranımız sıfır olursa varsayımında, 2018’in toplamında %2,8 büyümüş oluruz. Hükümet ise YEP’te, bu yılki büyümeyi %3,8 olarak tahmin ediyor. Demek ki, hükümet, az da olsa ‘artı’ büyüme bekliyor yılın ikinci yarısında. Oysa, ekonomistler arasında, bu çeyreklerden birinde, hatta ikisinde birden, ‘eksi büyüme’ bekleyenler var.
Sonuç olarak, hani aylarca tartıştık ya, yumuşak iniş mi, çakılma mı diye, işte onu 2018 3.ve 4.çeyrek büyüme rakamlarından anlayacağız. (Bu arada, bu konuyla ilgili en güncel moda tabir, ‘kontrollü sert iniş’.) Eğer bu yılı %3,8 civarı bir büyüme ile tamamlarsak YEP’te öngörüldüğü gibi, o zaman beklenenden daha yumuşak ya da daha az sert bir iniş olacak.
Tabii bir de, vatandaş olarak gözlemlerimiz var bu konuda. Ev, araba ve beyaz eşya/mobilya satışlarının azaldığını zaten biliyoruz rakamlardan. Ama, benim en çok baktıklarım; trafikteki araç sayısında bir azalma görüyor muyum sokağa çıktığımda, restoran ve kafe müşterileri azalmış mı, mağaza kasalarında insanlar var mı ödeme için bekleyen (Araplar ve diğer ülke turistleri hariç elbette). Yorum sizin.
Bu arada, 2019’un ilk çeyrek büyüme rakamlarını, ta Haziran’da göreceğiz ama, iki çift laf da 2019 büyümesi için etmek gerekirse, YEP yılın tamamındaki büyümeyi %2,3 olarak öngörüyor. Uzman beklentileri, genellikle bunun da altında. Eğer sert iniş olacaksa, 2019’da %1’ler seviyesinde bir büyüme göreceğiz demektir. Bunun da daha şiddetli kısmını yılın ilk yarısında yaşayacağımızı düşünürsek, sıkılan kemerler canımızı çok daha fazla yakacaktır. Öte yandan, tahminlerden çok daha iyi büyüme rakamları görürsek, özellikle ilk yarıda, bu sefer de içine girdiğimiz sarmaldan çıkışımız gecikiyor ve iyice zorlaşıyor demektir.
KAMU BÜTÇESİ
Diyelim ki, büyüme rakamları tahminler kadar kötü gitmiyor; mesela diyoruz, aman diyeyim. O zaman, ilk bakmamız gereken, bunda kamu harcamalarının payı ne kadar, yerel seçimler için yine popülist politikalar mı uygulanıyor ve elbette, bunların sonucunda bütçe açığı, hedeflenene göre nasıl seyrediyor. Aslında, her koşulda, bütçe açığı, izlememiz gereken en önemli gösterge önümüzdeki dönemde. Hani, hep diyoruz ya, enflasyonu düşürmek için, sadece TCMB’nin sıkı para politikası yetmez, aynı zamanda, sıkı maliye politikası, disiplinli bütçe yönetimi de gerekli diye, işte sıkı maliye politikasının gerçekten uygulanıp uygulanmadığını anlamak için, bütçe açığı rakamlarını takip etmeliyiz.
Bütçe açığı rakamlarını takip ederken, dikkat etmemiz gereken iki temel püf noktası var: Bunlardan ilki, bütçe gerçekleşmelerinin, belirlenen bütçe hedef rakamlarıyla ne kadar uyumlu olduğudur. Bütçe açığının, hedeflenenin çok üzerine çıkması, son derece tehlikelidir; çünkü, bu açığı borçlanarak finanse etmek zorunda olan Hazine’nin işini çok zorlaştırır. Hem iç hem dış borçlanma maliyetlerinin çok yüksek olduğu günümüzde, Hazine, planladığından daha yüksek borçlanma yapmak zorunda kalırsa, daha da yüksek maliyetlerle karşı karşıya kalır; çünkü piyasalar acımasızdır; Hazine’nin elinin zayıf olduğunu gördüğünde, affetmez.
İkinci püf noktası ise, bütçe açığının miktar olarak ‘makul’ olup olmadığıdır. ‘Makul’un tanımı nedir? Biz genellikle, bu konuda AB’nin Maastricht Kriterlerini esas alıyoruz. İlgili Maastricht kriteri der ki, bütçe açığının GSYH’ye oranı %3’ü aşmamalı. Ama bizimki gibi kırılgan bir ekonomi için %3 de çok yüksek bir bütçe açığı. Zaten 2013-2016 arasında, %1 civarında seyrettik. 2017’de Hükümet kesenin ağzını açınca, bu oran %1,5 oldu.
Geçmişi bir kenara bırakıp, gelelim 2018 ve 2019’a. 2018 için geçen yıldan belirlenen bütçe açığı hedefi, 66 milyar TL idi. Bu rakam, YEP’te 72 milyar TL’ye revize edildi. Özellikle Haziran seçimleri nedeniyle, kamunun bu kadar para harcadığı bir yıl için, bu sapma oldukça kabul edilebilir bir seviye; tabii tutarsa. İlk 9 aylık veri elimizde: Ocak-Eylül 2018 bütçe açığı 56,7 milyar TL. Bu rakamın, yıl sonuna kadar nasıl seyredeceği, en yakından takip etmemiz gereken ekonomik gösterge. Yıl sonuna kadar kalan 3 ayda toplam 15 milyar TL açık vermemiz gerekiyor en fazla.
2019 yılı, bu çerçevede daha da önemli. 2019 için YEP’te (ve bugünlerde TBMM’de görüşülen bütçe tasarısında da) hedeflenen bütçe harcamaları 961 milyar TL; bütçe gelirleri ise 880,4 milyar TL; dolayısıyla, bütçe açığı da 80,6 milyar TL. Bu açık hedefinin GSYH’ye oranı %1,8, ki hala oldukça makul bir seviye. Özellikle yerel seçimlere kadar, bütçe harcamalarının ne seviyede seyredeceği önemli. (Her ayın bütçe gerçekleşmeleri, bir sonraki ayın 15’inde, Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından açıklanır.)
Kamu bütçesini azıcık daha detay izlemek isteyenlerin, bir de ‘Faiz Dışı Fazla (FDF)’ rakamını izlemelerini öneririm. Bu rakam da, tıpkı bütçe açığı hesaplanırken yapıldığı gibi, kamu gelirlerinden kamu harcamalarının çıkarılmasıyla hesaplanıyor; ama farkı, kamu harcamalarına faiz harcamalarının dahil edilmeden yapılması bu hesabın. Adından da anlaşıldığı üzere, bütçeye bu şekilde, faiz harcamaları hariç baktığımızda, ‘açık’ değil ‘fazla’ görüyor olmamız lazım. Eğer bu rakamda da açık veriyorsak, yandık demektir.
YEP, bu yıl sonunda 4,3 milyar TL FDF tahmin ediyor. İlk 9 aylık gerçekleşme sonuçlarına göre, FDF 3,7 milyar TL. 2019 hedefi de 36,7 milyar TL. Hadi bakalım…
CARİ AÇIK
Cari açıkta, yıllarca bellediğimiz bir rakam vardı: cari açığın GSYH’ye oranı %5’in altındaysa, korkacak fazla bir durum yok. Oysa, günümüz Türkiye koşulları, kıt doların başrol oynadığı küresel koşullarla da birleşince, %5 de oldukça yüksek ve riskli bir rakam bizim için. 2017’de %5,6 olarak gerçekleşti cari açığın GSYH’ye oranı. 2018’in sadece ilk 6 ayına bakarsak, %7,6.
2018’in ikinci yarısından itibaren, cari açıkta resim değişiyor. Ocak-Ağustos arası, 8 aylık cari açık 30,6 milyar USD. Sadece Ağustos’ta, sıkı durun, 2,6 milyar USD cari FAZLA verdik. Üstelik Eylül’de de cari fazla vermemiz bekleniyor. Dolayısıyla, YEP’teki 36 milyar USD’lik 2018 cari açık tahmini tutacak gibi duruyor. (Geçen yılki cari açık 47,5 milyar USD idi.)
Cari açıktaki bu azalma, hatta birkaç aylığına da olsa, cari fazla veriyor olmamız, bir tane olumlu unsuru, bir tane de olumsuz unsuru bünyesinde barındırıyor. Olumlu unsur, turizm gelirlerindeki yüksek artış. Olumsuz unsur ise, cari açıktaki düşüşün yapısal bazı düzelmelerden değil, büyümedeki hızlı ve kuvvetli yavaşlamadan kaynaklanıyor olması. Malum, üretimde ithal girdi bağımlılığımız nedeniyle, büyümenin azaldığı hatta daralmanın yaşandığı dönemlerde, cari açığımız da düşüyor. Dolayısıyla, içinde bulunduğumuz dönemde, büyümede sert iniş beklenirken, para birimimiz de bu kadar değer kaybetmişken, cari açığımızın azalması kadar doğal bir sonuç yok.
YEP’teki 2019 cari açık hedefi bu yılkinden de düşük: 26 milyar USD. Eh, büyümenin %2,3 olacağının öngörüldüğü bir yılda, cari açığın da bu seviyede olması çok normal; emek harcanmış bir başarı değil. Yani aslında, cari açığı bir süre takip etmesek de olur; zaten düşeceğini biliyoruz zira. Ne zaman ki, büyüme yeniden %4-5 seviyelerine yükselir, o zaman cari açığı mercek altına almak yeniden önem kazanır ve hala düşükse, o zaman alkışı hak eder.
(Cari açığı, TCMB açıklar, ödemeler dengesi istatistikleri içinde ve her ayın verisi, iki sonraki ayın 10’u ila 15’i arasında bir gün açıklanır.)
ENFLASYON
Enflasyon, zaten herkesin takip ettiği, hiç takip etmeyenin bile, iliklerine kadar hissettiği bir gösterge. Burada, sadece, bir küçük hatırlatma yapmak isterim. Enflasyonun düşmesi demek, fiyatların düşmesi demek değildir. Enflasyon, fiyatların artış oranıdır. Dolayısıyla, enflasyonun düşmesi, fiyatların artmaya devam edeceği ama daha yavaş artacağı anlamına gelir. YEP’te, 2019 yıl sonu enflasyon hedefi, %15,9. Yani şu an bize korkunç gelen fiyatların, 2019’da da ortalama %16 civarı bir oranda artmaya devam edeceği anlamına gelir bu hedef.
Enflasyonla topyekün mücadele kampanyasının etkilerini ben tam olarak çözebilmiş olmadığımdan, burada da hakkında söyleyecek fazla bir sözüm yok. Sadece, Ekim ayında, enflasyonu aylık bazda eksi görme (işte bu, fiyat düşüşü demek) ihtimalimiz olduğunu biliyorum (bilhassa, indirimli ürünler, eğer TÜİK madde sepetinde ağırlığı yüksek olanlar arasından seçildiyse, ki öyle zannediyorum). Bir de, YEP’in 2018 sonu enflasyon tahmini olan %20,8’in tutmasının, çoğunluğun aksine, benim için sürpriz olmayacağını söyleyebilirim. Peki tamam, bu, matematiksel olarak biraz zor görünüyor; ama Eylül itibariyle, %24,52 olan TÜFE artışının, yılı %21-22 seviyesinde kapatması beni şaşırtmayacak. Tek şartım, yönetilen/yönlendirilen fiyatların yıl sonuna kadar artmaması, ki artmayacak bence. Bu ne demek? Fiyatları vergi yoluyla (benzin, alkol, tütün gibi) ya da doğrudan Hükümet eliyle (elektrik, doğal gaz, köprü/otoyol ücretleri gibi) belirlenen ürünlerden bahsediyorum.
Demek ki, Ocak ayından itibaren, kampanyaların sona ermesi, ertelenen vergi artışlarının ve kamu zamlarının art arda devreye alınmasıyla, enflasyonda asıl sürprizleri görebiliriz.
Üretici fiyatları enflasyonunda (ki Eylül’de %46,15 olarak açıklandı), bir düşüş görebilmemizin tek yolu ise kurların aynı seviyelerde kalması uzunca bir süre, hatta mümkünse, biraz daha gerilemesi. (ÜFE artışı için, TCMB’nin ya da hükümetin bir hedefi olmaz bu arada.)
Son söz: tüm bu makroekonomik göstergelerin yanı sıra, bir de bankacılık sektörünü izlemekte fayda var 2019’da. Sermaye yeterlilik rasyoları ne kadar düşüyor, kritik sınır olan %12’ye ne kadar yakınlar, karlılıklar ne durumda, tahsili gecikmiş alacak oranları ne durumda ve hepsinden önemlisi, hükümet, borçlarını ödemekte zorlanan şirketler için ne yapıyor; şirketler kredi borçlarını ödeyemedikçe, zorlanan bankalar için ne önlemler alıyor ve alınan önlemler varsa, bu önlemler kamu bütçesi üzerine ne kadar ek yük getiriyor…
Bir son söz de kişisel: yaklaşık üç aydır yazmıyordum. Bu üç aydan sonra, ancak böyle toparlayabiliyorum konuları. Sabrı yeterli gelip, buraya kadar okuyanlara bir faydam dokunmuştur umarım.