Ortodoks Hristiyanların başı Bartolemeos Efendi, israrla, inatla Ekümenik etiketini kullanmaktadır.
Bu, NE demektir?
Kısaca ŞU DEMEKTİR:
Asıl İstanbul, sur içindeki kısım, Fâtih semti, bütünüyle, Sultanahmed Meydanı, Camii, Topkapı Sarayı, kapalı çarşı, Bayezîd Câmii, aklınıza NE geliyorsa, RUM hâkimiyetinde olacak demektir. Sur içi, asıl İstanbul’a girmek isterseniz, Patrik hazretlerinin hükûmetinden VİZE almak zorunda olmanız demektir; yâni, Roma’daki Vatikan hükûmeti, yönetimi nasıl AYRI, BAĞIMSIZ bir kuruluş, “devletçik” ise, Patriklik de öyle, BAĞIMSIZ, DEVLET İÇİNDE DEVLET demektir. Vatikan; Katolik Hristiyanların bağımsız devleti olduğu gibi, Ekümenik Patriklik de Ortodoks Hristiyanların bağımsız devleti olma hedefine odaklanmıştır.
Bilindiği gibi, Vatikan; İtalyan Hükümetinden BAĞIMSIZ, AYRI bir devletçiktir, Türkiye’nin de, orada Büyükelçisi vardır. Gözünüzün önüne getirin: Allah korusun, gâvurun bağımsız olarak hâkim olduğu sur içi bölgesine girmek için, meselâ kapalı çarşıya gitmek için, Ekümenik Patriklikten VİZE almak zorunda kalacaksınız! (1856 yılındaki Islâhât Fermânının hükmü kalmadığı, gâvura ‘gâvur’ demek artık yasak olmadığı için, ‘gâvur’ etiketini, hakaret kasdı olmaksızın, Müslüman olmayanın bir sıfatını belirtmek için, çağdaş uyurgezerlere de hatırlatmak için, kullanıyorum.) Fâtih Câmiinin -Allah korusun- yıkılarak, yerine, Rum İmparatorluğunda olduğu gibi, Havariyyûn Kilisesinin yapılması, Sultanahmed Câmiinin yerine, 1453 yılından önce, orada ne var ise, onun yapılması, meydana Hipodrom’un yapılması, kısaca, 1453 yılındaki Fetih’ten önce Konstantinopolis’te NE varsa, onların ikame edilmesi demektir; karışamazsınız da: bağımsız bir devlettir, iç işleridir, Allah korusun. Meraklısı, İnternette Fetih’ten önceki İstanbulla ilgili yapıların ne kadar çok olduğunu görebilir. İstanbul’un ve Rum İmparatorluğunun merkezi olarak Ayasofya’nın karşısında bir yere yerleştirilen Milyer’i, pek çok kişi -turistler gibi- bilir de, İstanbul’un sâhibi Osmanlı’nın, şehrin merkezine işâret olmak üzere koyduğu, Şehzâde câmiinin duvarındaki sütûndan pek az vatandaşımızın haberi vardır.
Kanûnî Sultân Süleyman’ın, 22 yaşında ölen oğlu Şehzâde Mehmed için Mîmâr Sinan’a yaptırdığı câminin duvarına, İstanbul’un ortasına işâret için yerleştirilmiş olan sütûn.
Öylesine savrulmuşuz, kendimizden habersiziz; öte yandan, bilinçli, hırslı, dış destekli bir tutum.
Türk olmak kolay değildir, vesselâm.
Patriklik, yıllardan beri, bu asla kabûl edilemez duruma alt yapı döşemek üzere, bilinçli olarak, sur içinde, bina, arsa satın almaktadır. Rahmetli Mehmet Şevket Eygi gibi yazarlar, İsmâil Ağa Cemâati gibi Müslümanlar, Bu durumun farkında olarak mücâdele etmişlerdir. Evinin altında bir tarihî dehliz bulunan Filistinlinin, 20 milyon dolar teklif edilen evini satmadığını, evinin önünde su vb. satarak geçimini sürdürmekte olduğunu hatırlayan İstanbullu Türk de, Patriklik veya maşaları tarafından ne kadar büyük meblâğlar teklif edilse de, evini, arsasını, vatan toprağını gâvura SATMAMALIDIR.
Bartolemeos Efendi, gerek yurt içinde, gerekse yurt dışındaki toplantılara, israrla ‘Ekümenik’ sıfatını kullanarak katılmaktadır. Trabzon’daki milyonlarca lira sarf edilerek âdetâ yeniden inşâ edilen (bunu, bize ‘turizm zokası’ yutturarak yaptırıyorlar) Sümela manastırının açılışı için gittiği ve yönettiği âyinde ve birkaç ay önce İsviçre’de yapılan Ukrayna-Rusya savaşı ile ilgili toplantıya gözlemci olarak katıldığında bu etiketi kullanmıştır. Aynı toplantıda Türkiye’yi temsîl eden Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ne yapsın: belirtildiğine göre Lozan andlaşması müzâkereleri sırasında, azınlıklar konusu gündemde iken, ‘ekümeniklik’ kelimesi defalarca geçtiği hâlde, Türk delegasyonundan hiçbir itiraz olmamıştır. Herhâlde, o kelimenin NELERİ içerdiğini bilmiyorlardı, böyle bir hileyi yutmuşlardı. Günümüzde ise, Yunanistan, Lozan’a göre silâhsız olması gereken adaları silâhlandırdığı için ve daha bazı ihlâlleri dolayısıyla, pekâlâ, Lozan’da atladığımız bu konu telâfi edilebilir. Ammaaaa; Cumhurbaşkanlığından Bartolemeos Efendi’ye gönderilen dâvetiyede de Patrik Efendi için bu etiketin kullanıldığından söz ediliyor: o bürokrat veya bürokratlar NASIL bu kadar AYMAZ olabiliyor? Sırf bu aymazlık için tez elden gereken yapılmalı değil midir? Adam, vatan toprağını -bilerek veya bilmeyerek- HİBE EDİYOR !!! Bu cehâletteki adamlar, hangi diplomayı taşırlarsa taşısınlar, muzır (zararlı) mahlûklar değil midirler? Öyle makamlara NASIL tırmanmışlardır? (Gel de “Emânet, ehil olmayana verilince, o işin kıyâmetini bekle” Peygamber Sözünü hatırlama.)
Ne dersiniz:
Önce, millet olarak patrikliğin, kurum olarak, en kısa zamanda yurt dışına gönderilmesi gerektiğini anlayıp, buna KARAR VERMELİYİZ. İktidara hangi parti, kim gelirse gelsin, bu konu, millî bir hedef olarak gündemde olmalıdır. Elbette bunu gerçekleştirecek er kişi de zuhûr edecektir. Fâtih’in mîrâsı ve vakfı olan Ayasofya’nın – uygun bir zamanda – aslî hüviyetine kavuşturulduğu gibi, -bu topraklarda VAR OLMAĞA DEVÂM EDECEKSEK- patriklik konusu da halledilmelidir.
Zâten, işin tabiatı icabı, bir dînin, mezhebin temsîlcisinin, en üst makamının, o dînin, mezhebin bağlılarının EN ÇOK olduğu yerde olması, en tabiî, en gerçekçi durum değil midir? öyle olduğuna göre, Patrikliği, en kalabalık Ortodoks nüfûsun yaşadığı Rusya’ya, bir jest olarak göndersek, iyi olmaz mı? Balkanlarda, bizim mezarlıklarımızı bile söküp yok etmişler. Patriklik binasının yerine, çocuk parkı yapılsa, güzel olmaz mı?
Türkiye’deki Ortodoksların yönetimi için Sayın Selçuk Erenerol’un başında bulunduğu Türk Ortodoks Patrikliği kâfidir.
*** *** ***
17 Ağustos 2024