Yayın Tarihi | 2015-02-21 |
ISBN | 6055688950 |
Baskı Sayısı | 1. Baskı |
Dil | TÜRKÇE |
Sayfa Sayısı | 296 |
Cilt Tipi | Karton Kapak |
Kağıt Cinsi | Kitap Kağıdı |
Boyut | 13.5 x 19.5 cm |
KENDİMİ KAZDIM
Sizde nihayet bulmayan veya sizde başlamayan hiçbir sözün, işin, hayalin bir anlamı da yoktur değeri de. Dışınızdaki olguları içinizin büyüklüğü ve derinliği nispetinde anlayıp kavrayabiliyorsunuz çünkü. Bu yüzden insanın en büyük ve en değerli hazinesi kendisine, kendi iç dünyasına yaptığı yolculuktur, yatırımdır biraz da. Kendi zihnine, belleğine, gönlüne, aklına, kalemine, hayallerine, geleceğine…
İçle dış arasındaki mesafeyi kapatmaktır bu yüzden kendini kazmak. Bedenle ruhu buluşturmaktır bir üst kimlikte, insan olma katında. Kırmadan, yaralamadan, gücendirmeden, ötekileştirmeden kazmak. Şefkatle ve merhametle kazmak. Bir kuşun yavrularına yuva yapması gibi kazmak. Cehennemi tutuşturmadan, cennete uzanan sırat’tan sapmadan kazmak. Nesnelliğin aldatıcı gerçekliğini her vuruşta darmadağın ederek öz’e, bizim olana varmak için kazmak. Veya en azından varmayı isteyerek kazmak.
Kazmak, önce okumak, sonra düşünmek-tefekkür etmek, daha sonra mukayese etmek ve nihayette yazmak değil midir bir edebiyatçı için daha çok? Öyledir.
…
Niçin söyledim bütün bunları, şunun için: Kaç zamandır dilime pelesenk oldu şu “kendimi kazdım” ifadesi. Şairlerden de medet umarak, yukarıdaki girizgâhta da olduğu gibi, kendime vurduğum kazmadan bahsedeceğim size bugün sözü çok uzatmadan.
…
“Kazma” ve “kazmak” denince aklıma önce toprak, toprağın hava ve zemin koşulları sonucunda aldığı değişik şekiller geliyor. Toprağın türlü hâlleri akla getirildiğinde, herhâlde en zor ve müşkül hâli taşlaşmış şekli olmalı. Taş hâlini almış, kayalaşmış toprağa söz geçirmek ne kadar da zordur. Hatta bazen ne kadar da imkânsızdır.
…
Biraz uzaktan, yüzyıllara kazma indirerek başlayalım isterseniz. Her beyti bir sonrakiyle zirveye tırmanan bir şiirinde şöyle der Yunus:
Ben toprak oldum yoluna sen aşuru gözedürsin
Şu karşuma göğüs geren taş bağurlu dağlar mısın?
Dostuna/yârânına/sevdiğine hitap ediyor Yunus. “Ben senin yoluna toprak oldum, sen beni görmez uzaklara bakarsın; niçin karşımda göğüs gererek yolumu kesen taş bağırlı dağlar gibi duygusuzsun, acımasızsın?”
Üzerinde durmak istediğimiz konuya yol açması bakımından “taş bağırlı” ifadesi çok önemli burada. “Taş bağırlı” bugünkü ifadesiyle “taş kalpli” demek. Toprağın çiğnene çiğnene sertleşmesi, dağların sevgiliye giden yolda acımasız engellere dönüşmesi. Coğrafyanın dile gelerek duygularını anlatmada şairin elinden tutması. Hâsılı topraktan gelen insanın, derdini anlatırken yine topraktan medet umması. Hamuru toprak olan insanın, bedeninin ve ruhunun derinlerinde kalan insanlık cevherine ulaşmak için, bazen dilden, bazen sesten, bazen renkten kazmalarla kendi iç âlemine doğru yol alması. İnsanı hem fizik hem metafizik yönüyle özetleyen bir metafor belki de bu yolculuk.
…
Bir şair imdadımıza yetişir:
Vur kazmayı dağa Ferhat
Çoğu gitti azı kaldı, der.
Bir başka şair söze karışır trajedinin bu noktasında:
Sevda derinlerdedir,
Oysa Ferhat üstünü kazmada dağın, deyiverir.
Bambaşka bir şair girer devreye bu sefer. İlk ve biraz da ikinci şairin inadına, hatta çoğuna-azına bakmadan:
vurma kazmayı ferhâaad
he’nin iki gözü iki çeşme
âaahh, diyerek söze karışır.
Gel de çık çıkabilirsen işin içinden.
…
Bu, aynı zamanda öz’e, cevhere, sevdaya ulaşmada sadece madde/maddi kazmanın yeterli olmadığını da hatırlatmaktır insana. Yani kendini, kendi derinliğini hatırlatmak veya modern ifadeyle söylersek kendi uçurumunu hatırlatmak.
…
Yalnız bedende değil ruhta da yol almak gerekir. Bu noktada diller de ikiye ayrılır. Bedenin anladığı dili ruh anlamaz. Bedenin dünyası ruha ne kadar uzak ve hatta ne kadar tuzaktır. O yüzden aynı anda iki yolu birden kat etmek, iki dünyayı birden fethetmek gerekir. İki kanatlı, iki dünyalı olmak da buna dâhildir.
…
Derine indikçe iki dünyayı aynı anda yaşamaya başlar insan. Bir tarafında ölümlü bir beden öbür tarafında sonsuz bir ruh vardır. Sonsuzluğa kurulmuş bir kalbin, sonlu bir bedende rahat etmesi elbette mümkün değildir.
…
Kendimi kazdım.
Çocukluğum, gençliğim çıktı karşıma. Oyunlarım, oyuncaklarım, ilk göz ağrılarım, ilk heveslerim, ilk okullarım, ilk öğretmenlerim, ilk sınıfdaşlarım çıktı.
Annem çıktı, babam çıktı, babaannem çıktı. Kardeşlerim, ablalarım, akrabalarım, komşularım, köydaşlarım çıktı.
Papatya dolu bayırlar çıktı, kestane gölgeleri, ıhlamur kokuları çıktı. Dizi dizi trenler, muhabbet taşıyan otobüsler çıktı. Dereler, nehirler, göller çıktı, deniz hayaliyle, mavi hasretiyle yürekleri dağlanan.
Bir köşede hâlâ gerçekleşmesini beklediğim hayallerim çıktı hep, boynu bükük.
Elimi hiç bırakmayan, bana yaşama şevki, hevesi, heyecanı veren ideallerim çıktı.
Bazen kırıktı, mahzundu üzerine kazma indirdiğim yıllar, an’lar, insanlar, mekânlar. Tuttum kuma yatırdım onları, şefkat elbisesi giydirdim yaralarına.
Kelime kelime kendimi kazdım.
(25 Ağustos 2014)
Muharrem Dayanç Kimdir?
ÖZGEÇMİŞ
Sakarya, Geyve, Karaçam Köyü’nde doğdu. İlkokul, ortaokul ve liseyi Adapazarı’nda tamamladıktan sonra, 1990 yılında, İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi. Daha sonra aynı üniversitede; Halil Nihat Boztepe Hayatı ve Eserleri konulu teziyle yüksek lisans ve Sırat-ı Müstakim Dergisindeki Dil, Edebiyat ve Sosyal Kavramların Sistematik İncelenmesi isimli çalışmasıyla da doktorasını tamamladı.
Altı yıl MEB’in değişik kademelerinde Türkçe ve Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği yaptı. 1997 yılından beri Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde, Yeni Türk Edebiyatı Anabilim Dalında öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Bu arada, 2013-2014 öğretim yılında Bosna-Hersek’in Zenica şehrinde bir yıl süreyle görev yapmıştır.
Başta kitap bölümü, makale, bildiri olmak üzere birçok bilimsel çalışmaya imza attı. Deneme, günlük, söyleşi, öykü ve şiir gibi dil işçiliği isteyen alanlarda da eserler vermeye devam etmektedir. Bilimsel çalışmalar dışındaki edebi uğraşıları, dilini, üslubunu, bakış açısını ve iç dünyasını geliştirmenin bir aracı olarak görmektedir.
Yabancı dili İngilizce olup evli ve iki çocuk babasıdır.
Yayınlanmış Kitaplar
- “Yeni Kitap” Dergisinde On Yazar-On Mülakat, Dergâh Yayınları, İstanbul 2009, 2. Baskı, 158 s.
- Denemeyi Denemek, Ebabil Yayınları, Ankara 2006, 2. Baskı, 238 s.
- Kamelyalı Kadın, Akademik Kitaplar, İstanbul 2015, 195 s.
- Bosna Günlüğü, Akademik Kitaplar, İstanbul 2015, 216 s.
- Kendimi Kazdım, Akademik Kitaplar, İstanbul 2015, 295 s.
- Mehmet Kaplan’ın Kaleminden Yunus Emre -Metinler-, Dergâh Yayınları, İstanbul 2015, 328 s.
- Mehmet Kaplan’ın Kaleminden Yunus Emre -Mehmet Kaplan’ın Yunus Emre Yazıları Üzerine Bir Değerlendirme-, Sistem Ofset, Ankara 2015, viii+120 s.