Kenan EROĞLU
Başta kendimiz olmak üzere, toplumumuzu, dinimizi, Devlet büyüklerini, idarenin başında bulunanları, karşısında olduğumuz siyasi partileri hadsiz hudutsuz, insafsız, izansız bir şekilde eleştiriye tabi tutuyoruz.
Ayrıca kendi kendimizi de çok eleştiriyor; “Burası Türkiye, hangi işimiz doğru ki”, “Bizden adam olmaz”, “biz bu işi yapamayız”, “Avrupa’ya yetişme imkânımız yok”
Vs. vs.
Dışarıdan bakıldığında kendi, kendisini ve kendi toplumunu bu kadar eleştiren, bu kadar bir birini sevmeyen, bir birini yiyen bir birinin kuyusunu kazmaya çalışan bir olumsuz bir toplum olarak görülüyoruz.
Ayrıca; Yöneticilerimiz karşısında “Devletin rakip-düşmanları her zaman bilinçli biz ve yöneticilerimiz her zaman bilinçsiziz” gibi düşünülüyor.
Bölünme parçalanma tehlikesinden çok sık söz ediyoruz.
Hayatta ne kadar olumsuzluklar varsa bunu hep abartarak anlatıyor ve bundan da zevk alıyoruz.
Çevremizde yapılmış herhangi bir olumlu iş olsa bile o olumlu iş ve davranışı asla övemiyoruz.
Ülke dışında veya komşularımızda bulunan en ufak bir yetkili Türkiye aleyhine havlasa, o havlayanın konumuna, bilgisine ve makamına bakmadan olduğundan fazla ciddiye alıyoruz.
Birçoğumuz; “PKK ve bölücüler çok planlı hareket ediyor ve adım adım ilerliyor” diye düşünüyor, kendi devletimizi güçsüz ve plansız programsız sanıyoruz.
Dışımızdaki dünyaya ya gözlerimizi kapatıyoruz, ya da dışımızdaki dünyayı olduğundan fazla büyük görüyoruz.
Kendi dışımızda meydana gelen gelişmelerin pek çoğunu çoğu kez yok farz ediyoruz
Olaylar karşısında; Önceden hazırladığımız bir takım eleştiri şablonları ile gelişmeleri değerlendiriyoruz.
Kendi dışımızda, önemli değişiklikler olurken biz bu değişiklikleri ne okuyor, ne görüyor ne de inceliyoruz.
Fikri alt yapısı olmayan bir takım sloganlarla sadece eleştiriyoruz.
Dışımızdaki siyasi partilerin ve karşısında olduğumuz iktidar partisinin meydana getirdiği topluluğu, hareketi ve kalabalığı görmezden geliyoruz..
Karşımızda bulunan insanlar veya iktidar partisi ne gibi bir proje ilerisürerse sürsün “şartlar daha uygun değil” diye karşı çıkıyoruz. Nasıl olsa kimse bize “şartlar ne zaman uygun olacak” diye sormayacak.
Her konuda konuşurken, en akıllı kendimiz, kendi dışımızda herkesi “ya aptal ya da uyuyor ve iş bilmez” olarak görüyoruz.
Uyanık olan ve her konuyu bileni her zaman kendimiz olarak görüyoruz.
Hâlbuki Sürekli her şeye karşı çıkanlar ve her şeye karşı olanlar bu yolla kendi kimliklerini ispat etmeye çalışanlar olduğunu göremiyoruz.
Dışarıdan bakan birisi bizim için; “bunlar hasta ruhlu insanlar, iyiye de karşı çıkıyorlar, kötüye de karşı çıkıyorlar, yapılana da karşı çıkıyorlar, yapılmayana da karşı çıkıyorlar” diye düşünür.
Ve bir gerçek var ki Cumhuriyetin kuruluşundan beri birliği sağlayıp aynı hedeflere yönelemedik. Bundan dolayı da ne yeterince kalkınabiliyor ne de başka sahalarda ileri gidebiliyoruz.
İnsanımızın böyle hareket etmesine sebep nedir acaba? Öncelikle bu soruyu sormalı ve cevabını araştırıp bulmalıyız.
Ortak bir üst hedef olduğu takdirde, ya da ortak bir üst hedef etrafında birleşildiği takdirde birbirine rakip olanlar bile birleşebiliyorlar.
Üst amaç kişiler arasında rekabeti ve fikir ayrılığını da geri plana itiyor.