Irak’ta 37 yıl sonra yapılan nüfus sayımından 2 gün önce binlerce insan Kerkük’e taşındı. Bu hamlenin sonucu ne olabilir? Yıllardır Araplaştırma, Kürtleştirme politikalarına maruz kalan Kerkük’teki Türkmenler ne istiyor?
Mohammed Tahsin GÖKKAYA[i]
Irak’ta son genel nüfus sayımın 1997 yılında yapılmıştı, ancak bu sayıma IKBY dâhil edilmemişti. 37 yıl sonra Irak’ın genelini kapsayan ilk kez 20-21 Kasım tarihlerinde nüfus sayımı yapıldı. Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani’nin 25 Kasım’da açıkladığı sayım sonuçlarına göre Irak’ın nüfusu, yabancılar ve mülteciler de dâhil olmak üzere 45 milyon 407 bin 895 kişiyi geçti. Başbakan, kentsel nüfus oranının yüzde 70,3, kırsal nüfus oranının ise yüzde 29,7 olduğunu söyledi[1].
Bu sayım nüfus sayımı yapmanın düşünülemeyeceği istikrarsızlıkla geçen yıllardan sonra kritik önem taşıyordu. Zira bu sayımın sonuçları, Bağdat’taki merkezi hükümet ile kuzeydeki Kürt yönetimi arasında kimin kontrolünde olacağına dair tartışmalar yaşanan başta Kerkük, sonra Diyala ve Musul gibi bölgelerin geleceğini belirleme potansiyeline sahip.
Ancak sayım öncesi özellikle Kerkük’e kuzey bölgelerden 71 bin aracın ve 300-350 bin kişinin taşınması Türkmenler arasında büyük kaygıya neden oldu.
Hem zengin petrol yatakları hem de farklı etnik, dinî gruplara ev sahipliği yapması sebebiyle önemi büyük olan Kerkük, Irak Türkmenleri’nin de kanayan yarası.
Kerkük’ün geleceği ve hatta Irak’ın kuzeyindeki hassas dengeler açısından seçim sonuçları hayati önem taşıyor.
Peki, Türkmenler neden sürekli hedefte, nasıl bir tehditle karşı karşıya? Yıllardır nüfus verileri gizlenen; Araplaştırma, Kürtleştirme politikalarına ve şehrin demografisini değiştirme girişimlerine maruz kalan Türkmenler ne istiyor?
Seçim sonuçlarını etkilemek için neler yapıldı, bölgeye binlerce araç ve insan nasıl ve kimler tarafından yönlendirildi? Bu hamlenin Irak siyasetine etkileri neler olabilir?
Bu sorulara yanıt vermek için önce geçmişe gitmek gerekiyor.
Bu noktaya nasıl gelindi?
Kadim Türk coğrafyasının önemli bir parçası olan Kerkük ve Türkmeneli bölgesi, yüzyıllardır Türk varlığını silmek amacıyla kesintisiz bir şekilde çeşitli oyunlara sahne oluyor. Bu topraklarda yaşayan Türkmenler, tüm bu yok etme planlarına karşı büyük bir azim ve kararlılıkla direndi, direniyor. Ancak günümüzde, bu toprakların asli unsuru olan Türkmenleri etkisiz ve yetkisiz bir duruma düşürmek için farklı tarafların ortak bir çaba içerisinde olduğu gözlemleniyor.
Türkmenlere yönelik saldırıların arkasındaki esas amaç ise o bölgelerin Türksüzleştirilmesi. Bölgedeki denge unsuru olan Türkmenler, kritik bir yerleşim bölgesine sahipler; Sünni Araplar, Şii Araplar, Kürtler ve Yezidiler gibi Irak’ın bütün oluşumlarını birbirine bağlayan veya ayıran bölgeye Türkmeneli diyoruz. Türkmeneli bölgesinin bölgesel bir önemi de var; Irak’ın bölünmesi senaryosunun gerçekleşmesi halinde bu bölgede Türkmen nüfusun erimiş olması tercih ediliyor.
Bunun yanı sıra Türkmenler, Türk devletinin bir uzantısı oldukları yaklaşımıyla karşı karşıya kalıyor. Tarih boyunca her ortamda Türkiye’yi savunmuş ve Türk devletinden yana tavır almış olan Türkmenler, bölgesel ve küresel bir güç olan Türkiye’nin bir uzantısı gibi algılanıyor ve bu nedenle hedef haline geliyor. Bu durum, hem demografik hem de siyasi düzeyde, Türkmenlerin varlığını zayıflatmaya yönelik sistematik bir stratejinin parçası olarak değerlendiriliyor.
1991’de Saddam’ın Kuveyt’i işgal etmesi üzerine Irak’ın güneyinde Şiiler, kuzeyinde ise Kürtler ayaklanmıştı. Kürtler, Kerkük’ü ele geçirerek tapu, nüfus ve mahkeme binalarını yağmalamış ve yakmışlardır. Gücünü toparladıktan sonra kuzeye doğru yürüyen Saddam askerleri Kerkük’e bağlı Altınköprü kasabasında 103 Türkmen’i kurşuna dizdikten sonra, ABD harekete geçerek “Çekiç Güç” oluşturdu ve 36. paraleli uçuşa yasak bölge ilan etti. Bu adım, Barzani ve Talabani liderliğindeki Kürtleri Saddam’ın saldırılarından koruma gerekçesiyle açıklandı.
İster İngiliz mandası altında kurulan Irak Krallığı döneminde, ister Cumhuriyet döneminde, isterse Baas Partisi’nin iktidara geldiği dönemde Türkmenlere yönelik politikalar hep aynı çizgide kaldı. 2003 sonrası süreçte de Türkmenlerin durumu geçmiş dönemlerden farklı olmadı.
Türkmenlerin nüfus verileri, Irak yönetimi tarafından çeşitli siyasi ve demografik nedenlerle genellikle gizlendi. Ancak belirli dönemlere ait veriler, Türkmenlerin nüfusu ve bölgesel dağılımı hakkında önemli ipuçları sunuyor.
Yıllardır Araplaştırma ve daha sonra Kürtleştirme politikalarına ve şehrin demografisini değiştirme girişimlerine maruz kalan Türkmenler politik amaçlarla Kerküklü olmayıp Kerkük’e kayıt olanların belirlenmesi için 37 yılın ardından yapılan genel sayımda elde edilen sonuçların 1957 sayım kayıtlarıyla karşılaştırılmasını talep ediyor.
1957 Nüfus Sayımı
Irak’ta gerçekçi bir nüfus sayımı, 1957 yılında, kraliyetin son yılında gerçekleştirilmişti. 1958’de cumhuriyetin ilanıyla birlikte, 1963’te Baas Partisi’nin iktidara gelmesiyle yeni sayımlar yapılmış olsa da, bunların hiçbiri ülkedeki gerçek demografik durumu yansıtmadı.
1957 yılında milliyet esasına dayalı olarak gerçekleştirilen nüfus sayımına göre göre Irak genelinde nüfusun 6 milyon 300 bin kişiden oluşuyordu. Türkmen nüfusu ise 600 bin olarak belirtilmişti. Bu rakam, Türkmenlerin Irak nüfusunun yaklaşık %10’unu oluşturduğunu gösteriyor. Bu sayım, Türkmenlerin Kerkük’teki çoğunluğunu açıkça ortaya koymuştu. Bu sayımda Kerkük’ün nüfusu 113 bin 989, Türkmenlerin nüfusun yüzde 40’ını, Kürtlerin yüzde 35’ini, Arapların yüzde 24’ünü, Hristiyanların ise yüzde 1’ini oluşturdukları tespit edilmişti.
Dönemin KDP Başkanı Molla Mustafa Barzani, Kerkük şehrindeki Türkmen nüfusun çoğunlukta olması nedeniyle 1957 nüfus sayımının sonuçlarına karşı çıkmıştı. Barzani, özellikle 1970 yılında Kürtlere özerklik verilmesine ilişkin müzakerelerde, Irak Hükümeti’nin 1957 nüfus sayımına dayanarak Kerkük’ün kimliğini belirlemek istemesine, Kerkük’ün Türkmen karakterinin vurgulanmasına karşı açık bir tavır almıştı.
1958’de Cumhuriyet’in ilanıyla Türkmen nüfusu yüzde 13,4’lük bir artışla 680 bine yükseldiği tahmin ediliyordu. 1960 yılına kadar Kerkük şehri nüfusunun %95’ini Türklerin oluşturduğu biliniyor. Ancak daha sonra yapılan Araplaştırma politikası sebebiyle on binlerce Arap ailesi Kerkük’e yerleştirildi. Bunun yanı sıra Kürtlerle meskûn civar illerdeki köylerin yıktırılması, Kürtlerin de Kerkük’e göç etmelerine neden oldu. Bunlara rağmen 1965 yılında Irak Planlama Bakanlığı’nın verilerine göre Türkmen nüfusu 780 bine ulaşmıştı. 1987 yılında Irak’ın genel nüfusu 18 milyon olarak kaydedilmiş ve 1957 verileri esas alınarak Türkmen nüfusu da 1,6 milyon olarak tahmin edilmişti. 1990 yılında ise Türkmen nüfusunun 2 milyon 130 bin kişi olduğu ve Irak nüfusunun yüzde 12’sini oluşturduğu tahmin edilmişti.
2003 sonrası Kerkük
2003’te ABD’nin Irak işgali KDP ve KYB’yi harekete geçirdi ve Türkmen ve Arapları nüfusun çoğunluğunu oluşturduğu Kerkük’e girdiler. 11 Nisan 2003’te Amerikanlıların desteğiyle, KDP güçleri Musul’u kuşatırken, KYB güçleri de Kerkük’ü ele geçirdi. Böylece Peşmerge güçleri, Türkmen bölgelerini ele geçirerek özellikle Kerkük’te ciddi tahribatlara neden oldu.
Bu kez ABD’nin gözü önünde yine ilk iş tapu, nüfus ve mahkeme binaları yağmalandı, yakıldı. Ardından yüzbinlerce kaçak Kürt bu bölgelere yerleştirildi. Devlete ve halka ait arsalar üzerinde kaçak semtler inşa edildi ve bu yerleşimler, KDP ve KYB tarafından imzalanan kâğıtlarla yandaşlarına dağıtıldı.
IKBY’ye göre, Kerkük’e yerleşen Kürtler, Saddam rejimi döneminde zorla göç ettirilen ailelerdi. Ancak eldeki veriler bu iddialarla çelişiyor. 2003’ten önce Kerkük’ten tehcir edilen aile sayısı 2 bin 736 iken, 2003’ten sonra Kerkük’e dönen aile sayısı 9 bin 591 olarak kaydedilmişti. Irak Projeksiyon Planı’na göre 2009 yılında Kerkük nüfusunun 934 bin 698 olması beklenirken, Kerkük Nüfus Müdürlüğü verileri bu rakamın 1 milyon 408 bin 110 olduğunu göstermişti. Bu iki veri arasındaki 473 bin 412 kişilik fark, 2003 sonrası dönemde Kerkük’ün demografisinde ciddi bir değişimin yaşandığını ortaya koyuyor.
Türkiye, 1 Mart tezkeresinin TBMM’de reddedilmesi sonucu sahada olmasa da tepkisini dile getirmişti. Dönemin Beyaz Saray sözcüsü Ari Fleischer, “Türkiye’nin endişelerini anlıyoruz. Kerkük, Amerikan kontrolü altında olacak” açıklamasını yapmış olsa da ABD’nin desteklediği, merkezi hükümet ise bu süreçlere göz yummuş, KDP ve KYB Kerkük ve diğer Türkmen bölgelerinde kontrolü ellerinde tuttu. Bölgedeki otoriteyi elinde bulunduran bu güçler, Kürt nüfusunun artışını kolaylaştırdı ve bu durum, 2005’ten itibaren yapılan seçimlerde korkutucu düzeyde bir Kürt oyu artışını beraberinde getirdi.
Bu sistematik eylemlerle Türkmenlerin demografik olarak zayıflatılması ve azınlık statüsüne düşürülmesi hedeflendi. Türkmen varlığı üzerindeki bu baskılar, bölgenin siyasi, sosyal ve kültürel yapısını kalıcı şekilde değiştirmeyi amaçlayan planların bir parçası olarak değerlendirilebilir.
2003’ten 2017 yılına kadar, anayasanın 140. maddesinin önünü açtığı “tartışmalı bölgeler” olarak adlandırılan başta Kerkük ve Türkmeneli bölgesinde hâkimiyet, tek taraflı olarak KYB ve KDP elinde bulunuyordu. Ancak 2017 yılında gerçekleştirilen sözde Kürdistan bağımsızlık referandumunun ardından, Federal Hükümet, bu bölgelerden Peşmerge ve Asayiş güçlerini çıkararak bir kanun otoritesi operasyonuyla yönetimi ele geçirdi. Ne var ki bu durum uzun süreli olmadı ve birkaç ay önce Kerkük yeniden KYB’nin etkisi altına bırakıldı.
2023 Kerkük Seçimleri
2005 yılından bu yana yerel seçimlerin yapılmadığı Kerkük’te, geçen yıl 18 Aralık 2023’te gerçekleştirilen seçimlerde de demografik değişiklikler ve usulsüzlükler Türkmenleri yine olumsuz etkiledi. Seçim sonuçlarına göre İl Meclisi’ndeki 16 sandalyeden sadece 2’sini kazanan Türkmenlerin temsiliyeti ciddi şekilde zayıfladı. Bu durum, Kerkük’ün karşı karşıya kaldığı sistematik sorunları ve demografik mühendislik faaliyetlerini açıkça ortaya koyuyor.
Bununla birlikte, yerel hükümetin kurulması sürecinde Türkmenler KYB tarafından devre dışı bırakıldılar. KYB’nin PKK terör örgütüyle iş birliği içinde olmasına tepki verdikleri için KYB’nin kurduğu Kerkük yerel hükümetinde Türkmenlere yer verilmedi. Bu durum seçim yasasının Kerkük’le ilgili özel maddesi olan 13. maddesini hiçe saydı, Bağdat ise bu gelişmelere karşı sessiz kaldı ve bölgedeki Türkmenlerin maruz kaldığı ayrımcılık ve dışlanmaya göz yummuş oldu[2].
Kerkük’te yeni nüfus hamlesi
2003’ten beri Irak’ta tüm planlamalar ve seçimler, genellikle tahmini verilere dayanarak yapılıyor.
Irak’ın istikrarına ve kardeşlik içinde yaşamayı bozan ve belki de çatışmaya neden olan hamleler kendini 37 yıl sonra yapılan nüfus sayımı sürecinde de gösterdi. Etnik ve mezheple ilgili sorular sorulmasa da Türkmen bölgelerine yönelik nüfus hareketliliği büyük rahatsızlık yarattı.
Sayımın bir gün öncesinde, yüzbinlerce Kürt nüfusu, kuzey bölgelerinden Kerkük’e giriş yaptı, bu akına dair haberler medyaya yansıdı[3]. Bu yerleşim, özellikle KYB ve PKK tarafından gerçekleştirilmiş; biri Süleymaniye ve Kaler’den, diğeri ise Mahmur’dan Kerkük’e nüfus aktardığı görülüyor[4].
Kerkük’teki kontrol merkezlerinden resmî bir kaynağa göre, Süleymaniye’den Çimen kontrol noktasından Kerkük’e 42 bin 762 araç ve Erbil’deki Daraman kontrol noktasından Kerkük’e 28 bin 335 araç olmak üzere IKBY’den Kerkük’e toplam 71 bin aracın giriş yaptığı ve aynı kaynağa göre, bu araçlarla gelen vatandaşların sayısının da 300 ila 350 bin kişi arasında olduğu tahmin ediliyor. Çoğunluğu gençlerden oluşan aileler Kürt partileri tarafından tahsis edilen evlerde yerleştirildi. Sayım görevlileri tarafından yapılan işlemlerde, bazı evlerde 90’nın üzerinde kişi tespit edildi.
Yapılan sayımda din, dil, milliyet ve mezhep sorulmasa dahi, bu nüfusun Kerkük’te kaydedilmesi, ilerleyen zamanlarda gıda karnesi, oturma izni ve seçmen kartı almalarına olanak tanıyacak.
Bu durum, seçimlerde oy kullanarak şehrin Kürt çoğunluğunu kalıcı hale getirmek hedeflenmiş olabilir. Dolayısıyla, Türkmenler de azınlık olarak gösterilir.
Irak Anayasası’na göre her yüz bin kişinin bir vekil çıkarma hakkı var. Yani önümüzdeki dönemde Kerkük milletvekili ve il meclis üye sayısının artırılması söz konusu. Bu da KYB’nin Kerkük üzerinden artıracağı vekil sayısıyla parlamentoda toplam sayısını artırmasına yardımcı olur, böylece kendi sayısını artırarak şehirde Türkmen varlığını daha da az gösterir. Aynı zamanda KDP’nin Irak Parlamentosundaki sayısal üstünlüğünün de önüne geçebilir.
Bununla birlikte, 2003 sonrasında devletin ve milletin arazileri üzerine yapılan yerleşimler, bu sayım ile meşrulaştırılarak ve bu kaçak semtlere altyapı ve hizmet sağlayabilir.
Dolayısıyla KYB, parlamentoda çoğunluk kitlesi oluşturmak isteyen Şii bloğunun içerisinde önemli bir bileşen olur. Ayrıca bölgedeki gelişmeleri de göz önünde bulundurarak olası bir Süleymaniye ve Halepçe’den oluşan buna Kerkük’te eklenerek KYB/PKK kontrolünde yeni bir federal bölge ortaya çıkarmak istendiğini de okuyabiliriz.
Aynı zamanda Kerkük nüfusunun arttığını göstermek, vilayet bütçesini de artırır. KDP elinde olduğu için IKBY bütçe krizini Bağdat tarafından devam ettirmek veya miktarını azaltmak, bunun karşısında KYB’yi de Kerkük bütçesinden beslemek amaçlandığını da unutmamak gerekir.
Bu hamlelerin sadece Kürtler tarafından oynanmadığının altını çizmekte yarar var. Kerkük’ün kuzeyine Kürtler, güneyine ise Araplar akın ediyor. Dolayısıyla Türkmenler, şehir merkezine sıkışıp kalıyor. Ayrıca, yukarıda Türkmen bölgesinin öneminden bahsettiğimiz gibi bu durum sadece Kerkük ile sınırlı değil, diğer Türkmen bölgelerinde de benzer şekilde devam ediyor.
Ne yapmalı?
Bütün bu riskler dikkate alınarak birtakım adımlar atılabilir ve sürecin gidişatı değiştirilebilir.
Kerkük’te yapılan bu sayımın sonucunun, şehrin siyasi statüsü hakkında herhangi bir yükümlülük doğurmayacağının garanti edilmesi gerekiyor.
Kerkük’teki sayım sonuçlarının iptal edilmesi, daha gerçekçi ve şeffaf bir sayımın yapılabilmesi için Türkiye’nin de aktif olarak yer aldığı uluslararası bir komisyonun gözetiminde Kerkük’teki tapu, nüfus ve seçmen kütüklerinin denetlenmesi sağlanmalı.
Kerkük’te sayım öncesindeki son iki gün içinde kaydolan ailelere, daha sonra gıda karnesi, oturma izni ve nüfus kaydı gibi belgeler verilmemesi sağlanarak, sayımın güvenilirliği ve geçerliliği sağlanmalı.
Bu yazı ilk kez 4 Aralık 2024’te yayımlanmıştır.
[1] https://www.ina.iq/222193–.html, 25.11.2024
[2] Mohammed Tahsin Gökkaya, Kerkük’te Tarihi Fırsatı Kaçırmamak Için Ne Yapılmalı?, https://fikirturu.com/jeo-politika/kerkukte-tarihi-firsati-kacirmamak-icin/, (27 Haziran 2024).
[3] Rudaw Türkçe, “Kürtler nüfus sayımı için #Kerkük’e gidiyor”, Rudaw Türkçe X sosyal medya platformundan 19 Kas 2024 Tarihinde Yapılan Paylaşım, https://x.com/RudawTurkce/status/1858903254295355656, (19.11.2024).
[4] Erşat Salihi, “Kerkük’te yapılacak olan nüfûs sayımında Mahmur kampından Kerkük’e nüfus aktarımı devam ediyor”, X sosyal medya platformundan 16 Kas 2024 Tarihinde Yapılan Paylaşım, https://x.com/Ersatsalihi/status/1857741103543300161, (16.11.2024).
[i] Mohammed Tahsin Gökkaya – Kerkük Üniversitesi Siyasal Bilimler Bölümünden mezun oldu. Ardından Necmettin Erbakan Üniversitesi Siyasal Bilgiler Bölümünde ‘Irak’ta DAEŞ’in Çıkışı ve Irak Türkmenlerine Etkisi’ başlıklı teziyle 2020 yılında yüksek lisansını tamamladı. Marmara Üniversitesi Siyaset ve Sosyal Bilimler ABD programında doktora tez çalışmalarını sürdürüyor. Genel ilgi alanı Orta Doğu’da güvenlik çalışmaları çerçevesinde terörizm ve terör örgütleri olmakla birlikte Irak’ta siyaset, güvenlik ve seçim sistemleri çalışmaları yanında özel olarak Irak Türkmenlerini çalışıyor. Alanıyla ilgili çok sayıda Türkçe ve Arapça makaleleri yayımlanıyor.