Sait BAŞER
Kimliklerin azdırılıp, kişiliksiz bırakılmış, tefekkür alışkanlığı kazanamamış kitlelere telkin edilmesi, günümüzdeki savaşların sosyolojik sebebidir. Kimlik vurgusuyla zihinleri işgal edilmiş insanlarda kritik düşüncenin işlemesine imkan var mı? Ya etnik, ya dinî, mezhebî, cemaat mensubiyetli insanlar, bu hassasiyetlerle fevkalade kolaylıkla birbirlerine saldırtılıyor. Düşman neredeyse bedavaya getirdiği bir mücadele, imha savaşı tekniğiyle hakimiyetini sürdürüyor. Çarpışan taraflar ortak imkanlarını tüketinceye kadar silah ve propaganda takviyesiyle çarpıştırılıyor; takatsiz kalınca da hepsi birden topraklarından sürülüyor, asıl fitne merkezleri o vakit sahneye çıkıp o coğrafyaları aralarında bölüşüyorlar.
Âlem-i İslâm bu kadar ince hesaplı fitneye akıl erdiremediği için, “îman dâvâsı” saydığı samimi inançları uğruna herşeylerini tüketen bu kavganın figüranı oluyor.
Bir açıdan bakıldığında, aslında kavgaya taraf olan kimlik grupları, fitneye hizmet ederlerken bile, tahrikçi Haçlılardan ve Yahudiden daha ihlaslıdır. Ancak kendisinin o ihlastan esir alındığını bir türlü göremiyorlar… Kimlik hassasiyetleri gözlerini kalplerini işlevsiz bırakıyor.
*
Mevcut kimliklerin düşman elinde ne kadar “kullanışlı silahlar”a dönüştüğünü görmek, bizler için bir hayat memat konusu haline gelmiştir.
*
Ümmet-i Muhammed’in buna bir ortak çare bulması şart!
Mevcut kimliklerin tarih sahnesine çıkmasından evvelki ortak otoritelerde buluşmak, düşmanın elindeki silahı etkisiz kılacaktır.
*
İran Türk ilişkilerinde M. Arabî, Mevlana, Sadreddin Konevî, Hâfız-ı Şirâzî, Sâdî… gibi ortak büyüklere itibar edilmelidir. Alevî-Sünnî geriliminde Hoca Ahmed Yesevî, Yunus Emre, İmam Maturidî gibi üzerinde ihtilaf bulunmayan, birlik zamanlarımızın kurucu akıllarına yoğunlaşılmalıdır.
*
Etnik ayrıştırmalar için bizim hikemî devlet geleneğimizin temellendirilmesini sağlayan Kutadgu Bilig asıllı Töre’nin devreye sokulması elzemdir.
*
Devlet sorumluluğu yüklenmiş zevâtın bu gerçekle en hızlı biçimde ünsiyet kurması ölüm kalım meselesi haline gelmiştir…
Düşman bu defa bizi önceden tanımadığımız bir “teşvik kılıklı düşmanlık”la vuruyor!
Burada bize gönül veren dostlar arasında kritik makam sahiplerine ulaşabilecek kimseler varsa, lutfen bu perspektifi karar vericilere ulaştırmalarını istirham ediyorum…
*
Yoksa bizim dünyamızdaki kimlik savaşlarının kazananı olmayacak, masum kanlarıyla çamurlaştırılmış ülkelerimizi kendi aymazlığımızla kan içicilerin safâsına peşkeş çekmeye devam etmiş olacağız…
*
Ortak ve kurucu fikirlere, sağlıklı bir ontolojiye, kişiliklerimizi yeniden kazanmak adına tekrar bakmak artık stratejik bir önem kazanmıştır…