Bilmem dikkat ettiniz mi? Son zamanlarda terörle mücadelede çok önemli başarılara imza atılıyor. Kırmızı listedeki eli kanlı katil ‘PeKaKa’lılar bir bir erimeye devam ediyorlar. Yapılan operasyonlar öyle basit bir olguyla geçiştirilecek, tanımlanabilecek türden değil. Üzerinde uzun uzun düşünülerek, kendine özgü örgütlenmeyle ve de hepsinden önemlisi başta yazılım olmak üzere millî imkanlarla icra edilen bazıları literatüre dahi girmemiş özel harekât nevileri. Farkındasınız, yalnız terörle mücadele eden ‘Güvenlik Kuvvetleri’nin kan, gözyaşı ve terle icra ettiği operasyonların önemini ortaya koymak istiyorum. Bunlardan birisi de Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve Millî İstihbarat Teşkilâtı (MİT) ‘nın 18 Kasım 2021 tarihinde Irak’ın kuzeyindeki operasyonunda PeKaKa / KCK’nın kurucularından “Fuat” kod adlı ‘Ali Haydar Kaytan’ın etkisiz hale getirilen teröristler arasında bulunmasıdır. PeKaKa’nın merkez komite üyesi Kaytan, örgütün ta kuruluş aşamasından etkisiz hale getirilinceye kadar hemen hemen tüm stratejik eylemlerde bizzat içinde bulunan bir figür olmuştur. Kaytan başlangıçtan itibaren stratejik etki üreten bir kişidir. Örgüt safahatı içerisinde bazı iç hesaplaşmalarında odağında hep olmuştur. Bu son derece doğaldır. Örneğin, örgüt kararıyla evlendiği “Seher” kod adlı Cemile Merkit, Mayıs 1982’de Bekaa Vadisi’nde öldürülmüştür. Abdullah Öcalan tarafından hakkında iki kez örgüt içi adli soruşturma başlatılan Kaytan, bir özeleştiri yazdıktan sonra örgüt temsilcisi olarak Avrupa’ya gönderilmiştir. 1988’de Batı Almanya’da tutuklanan Kaytan, 1994’te serbest bırakıldıktan sonra örgütün lider kadrosuna yeniden alınmıştır. Abdullah Öcalan’la birlikte PKK’yı kuran 6 isimden birisi olarak gösterilen ve 10 milyon liraya kadar ödülle en çok arananlar listesinde yani kırmızı listede aranan Kaytan’ın, öldürülmesi normal bir olaymış gibi, sanki, vaka-yı adiye olarak Türk kamuoyu tarafından kabul görmüştür, ilginç olan bu. Sizce de enteresan değil mi? Hiçbir ayrıntıya girmeden şöyle, kabaca bakıldığında, TSK ve MİT’in terörle mücadeledeki uzun soluklu operasyonlardan biri gerçekleştirilmiştir. PeKaKa elebaşısı Abdullah Öcalan’ın “kendisinden sonra örgütte sözü geçecek kişi” olarak tanımladığı 1952 doğumlu, yetmiş yaşındaki Kaytan’ın etkisiz hale getirilmesi, öncesi, icrası ve sonrasıyla terörle mücadeledeki en uzun soluklu operasyonlardan biri olmuştur. Örgüt içerisinde ikinci adam pozisyonundaki Kaytan’ın terör örgütü PKK adına canlı bomba eylemi yapacak teröristleri seçtiği, 2016 yılında Ankara’nın göbeğinde Merasim Sokak ve Güvenpark saldırılarının talimatını verdiği belirlenmiştir. Başkent Ankara’da otobüs-minibüs duraklarına yakın bir mesafede gerçekleşen, 2’si saldırgan olmak üzere toplam 38 kişinin hayatını kaybettiği ve 19’u ağır 125 kişinin de yaralandığı bombalı araba saldırısı, iktidara gözdağı mahiyetindedir. (1) Canlı bomba eylemi yapacak teröristlerin seçimi bir nevi ölüm fermanı gibidir. Sözle anlatılamayacak kadar çok büyük bir güçtür.
Yalnız burada bir özeleştiriyi de yapmak lazım. Çünkü, Millî Savunma Bakanlığı tarafından Kaytan’ın, Eylül 2019’da icra edilen Kandil’deki hava harekâtında öldürüldüğü ancak örgütün bu ölümü saklı tuttuğu ifade edilmişti. 2020 yılında çıkan haberlerde ise 2019 yılındaki haberlere atıfta bulunularak, Kaytan’ın ölümünün “kesinleştiği” iddia edilmişti. Etkisiz hale getirildiği 18 Kasım 2021 tarihinde üçüncü kez kamuoyuna yansıtılan cesedi bulunamayan Kaytan’ın operasyon öncesi teknik dinlemelerde kendisinin olduğu üzerinde mutabık kalınmış olabileceği düşünülmektedir. Operasyon korkusuyla sürekli yer değiştiren sözde KCK Yürütme Konseyi Üyesi Kaytan hakkında MİT tarafından İHA’lar, kestirme cihazları ve dinleme aygıtlarıyla çok yönlü bir istihbarat çalışması yapıldığı ve doğrudan hedefe odaklaşılmış olduğu görülmektedir. Uzun süreli bir çalışmanın sonucunda hedef belirgin hale geldiğinde hedefte zaman ilkesi gereği MİT ve TSK, Irak’ın kuzeyinde ortak bir operasyon gerçekleştirmiştir. Operasyonun ardından MİT’in sahada sürdürdüğü istihbarat çalışmalarıyla, etkisiz hale getirilen teröristler arasında cesedi bulunmamasına karşın, Ali Haydar Kaytan’ın da yer aldığı tespit edilmiştir. Onun etkisizleştirilmesine yönelik böylesine önemli bir operasyon yapılmasına karşın, bu operasyonun pek de öylesine uzun boylu olarak Türk kamuoyunun dikkatini çekmemiş olması, son derece anlamlıdır. Şimdi burada soru şudur. Peki, icra edilen bu harekatta operasyonun önemi dikkat çekmemişse kamuoyunun ilgisini ne çekmiştir? Doğrudan söyleyelim, Kaytan’ın infazı ve örgütün infazları dikkat çekmiştir. Ali Haydar Kaytan’ın öldürülmesi, örgütten kopmaların önüne geçmek ve militanlarının moralini yüksek tutmak amacıyla gizlenmiş olabileceği değerlendirilmektedir. Kaytan’ın etkisiz hale getirildiği operasyon sonrasında sahada hedef teşhis safhasında yapılanlar esnasında örgüt sistematiğinde olan bu yöntem bir kez daha ortaya çıkmıştır. Kaytan’ın cesedi sadece üst düzey kadro tarafından bilinen bir yere gömülmüş ve defin işlemini yapan PeKaKa’lıların da infaz edilmiş olabileceği örgüt sistematiğinden çıkan bir sonuçtur. İnfaz, kanlı terör örgütünün yaşaması için kabul ettiği bir gerçektir. ABD’nin yönettiği ve donattığı PeKaKa’nın iç infazları kitaplara konu olmuştur. Bu örgütün saflarını terk edenlerin anlattıkları tüyler gerçekten de ürperticidir. Dağda kendi arkadaşlarınca infaz edilen sayısız PeKaKa militanının akıbetini aileleri bile bilmemektedir. Çoğu aileler çocuklarının PeKaKa için savaştığını ve yaşadığını zannetmektedirler. Güvenlik Kuvvetleri tarafından etkisiz hale getirilmeyenleri örgüt kendisi yok edip ve Güvenlik Kuvvetlerinin üzerine atması sahadan yansıyan gerçeklerdir. Kör Cemal lakaplı PeKaKa’lının 18 militanı “suçsuz” yere, kendini aklamak için öldürttüğü bu gerçeğin en somut delillerindendir. Aynı kişi daha sonra ajan ilan edilip Apo’nun emriyle öldürülmüştür. Örgütün militan ve dirijanları da en yakın arkadaşının bile infazı için görevlendirilmesi örgütsel bir ilke olarak kabul edilmiştir. Ali Haydar Kaytan’ın bizzat kendisi de ölüm infaz timlerinde görev almıştır. Örneğin, Apo”nun aleyhinde bulunmak ve ajan faaliyeti yürütmek suçlamalarından dolayı idama mahkûm edilen Resul Altınok’un infazı için Ali Haydar Kaytan ile Ömer Altun görevlendirilmiştir. Bu ikili Resul Altınok’a ilk önce mezar kazdırmışlar ve sonra da kazdırdıkları çukura Altınok’u oturtup kafasına kurşun sıkarak infazı yerine getirmişlerdir. Öcalan’ın bizzat tertiplediği infazlar, görüldüğü gibi, PeKaKa’nın seçkin kadrolarına da yaptırılmıştır. Bir genelleme yapacak olursak şu an PeKaKa’nın merkezi kadroları konumundakilerin bütününün eli kanlıdır ve arkadaş katilidirler. (2)
Literatüre geçen infaz yöntemleri şöylece özetlenebilir. Binbir çeşidi var ama, insanın kanını donduracak biçimde örneğin kulaklara tüfek harbisi sokularak işkenceyle öldürülmek, kurşuna dizmek, yakılarak öldürülmek, kendi mezarını kazdırarak mezarında ateşli silahla öldürülmek, parçalayarak öldürülmek, sevdiğinin gözü önünde katledilmek, asit havuzunda buharlaştırılarak yok edilmek, kayanın altına canlı canlı gömmek, boğularak infaz PeKaKa’nın kitaplara sığmayacak kadar uzun iç infaz yöntemlerinden sadece bazılarıdır.
Unutmamak gerekir ki, PeKaKa özgürlük mücadelesi yapan siyasal bir örgüt olmadığı gibi, elemanları da birer özgürlük havarisi olmamıştır. Bu konudaki Abdullah Öcalan’ın karanlık ilişkileri hâlâ tartışma konusudur. Uyuşturucu ticaretinden, kaçakçılığa, kara para aklamaya ve insan kaçakçılığına kadar pek çok mafya tipi “organize işleri” bu örgüt kanalıyla sürdürülmüştür. KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, bu konuda her zaman kendisine alan açmak için büyük bir uğraşı vermektedir. Şimdilerden umudunu, erken seçime ve sözde demokratikleşmeye adamış olduğu “Demokratikleşen bir Türkiye ile uzlaşmamız zor olmaz” yorumunda kendisini belli etmektedir. PeKaKa, başta AB(D) yayılmacılığı olmak üzere bütün yayılmacı ülkelerin kullandığı, yönettiği, yönlendirdiği bir suç şebekesine dönüşmüştür. Aslında kuruluşundan bu yana aynı çizgisini bugüne kadar sürdürmüştür.
Kuşkusuz burada vurgulanması gereken en önemli hususun başta kırmızı liste olmak üzere örgütün arananlar listesinde 90’a yakın üst düzey örgüt elemanlarının etkisiz hale getirilmesinde kestirme cihazlarının etkin bir seviyede kullanılmış olmasıdır. Bu konuda millî ve yerli kapsamında üretilecek olan araç, gereç, silah, mühimmat ve donanımlarda alandan gelen kavrama dayalı ihtiyaçlar birinci derece ele alınmıştır. Alandan gelen ihtiyaçlarda 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında öncelikle muhabere cihazları, ikinci öncelikle terörle mücadele kapsamında ise kestirme cihazlarının üretilmesi önem kazanmıştır. 1990’lı yıllarda bir yandan cep telefonları üretilirken, diğer yandan ABD ile rekabet edebilecek duyarlılıkta kestirme aygıtları üretilme cihetine gidilmiştir.
Türkiye’nin kestirme cihazlarının görünmeyen önemine ve tarihi arka planına bir kez daha önemle değinmek istiyorum. 1990’ların sonlarına doğru ASELSAN “Yer Bulma” (Direction Finding DF) cihazlarında dünyada ABD’den sonra ikinci sırada bulunuyordu, kuruluşundan 20 yıl sonra, Asya ihalelerinde ABD ile karşı karşıya bulunulması bunun en önemli kanıtıdır. Asya’da benzer operasyonel faaliyetlere duyarlı ülkeler de kestirme cihazlarına Türkiye’nin bu konudaki ürün yelpazesine yönelmişlerdir. Direction Finding DF sözcüğü maalesef dilimize “Yön Bulma” olarak çevrilmiş ve de bir galat-ı sahih olarak savunma sanayii literatürüne girmiştir. Yanlıştır. Aslı ‘yer bulmak’ tır. Son zamanlarda doğrudan ‘Kestirme’ sözcüğünün kullanılması eksik fakat doğru bir yaklaşımdır. Bu konuda ASELSAN ile baş edemeyen ABD, ASELSAN’a “Alt Yüklenici” (Subcontractor) olmak bile önermiştir. Bunları yakinen yaşadığım, 1997-2000 yılları arasında üç yıl süreyle ASELSAN Yönetim Kurulu Üyeliği görevinde bulunduğum için sizlerle birinci elden paylaşmak istiyorum, sevgili okurlar. Birinci paradigma değişikliğinin esas aktörü yine bu anlatacağım olayda merhum Bülent Ecevit olmuştur. Ve onun en büyük özelliği hemen her zeminde ‘millilik’ ile bütünleşmesi olmuştur. 1998 yılının ilkbaharında Mesut Yılmaz’ın başbakanlığında kurulan ANASOL- D hükümetinde Başbakan Yardımcılığı görevini üstlenen Sayın Bülent Ecevit, inanarak “Milli Monitör Sistemi Projesi`ni ASELSAN’a yaptırılmasındaki etkin rolü bir Nisan şakası gibi 01 Nisan 1998 tarihinde hükümet adına imzalamıştır. Bu nedenle “Milli Monitör Sistemi (MMS) Projesi` çok önemli bir proje sınır ötesi harekâtların başarısında önemli bir etkiye sahip olmuştur. Özellikle de Pençe Serisi harekâtlar ile Pençe-Kartal / Kaplan Harekâtının hedef bulma faaliyetlerinde. Nasıl mı? Şöyle:
Milli Monitör Sistemi yurt içinde ve komşu ülke sınırları gerisinde telsiz haberleşme trafiğinin düzenlenmesi, denetlenmesi ve telsiz kullanım ihlallerin tespit edilmesi amacıyla gerekli teknik cihaz ve sistem altyapısında oluşturulmuştur. Eski deyimle söyleyeyim, intişar eden her elektronik çıkışı yakalayabilen ülke sathında 7 Bölge Müdürlüğünde 1998 yılında kurulmuştur. 20 yıl sonra 2018 yılında 4,5 G daha sonra 5G ile yenisinin güçlendirilmesine başlanmıştır. İşte sevgili okurlar, bu kapsamda bir yandan istihbarat amaçlı insansız hava araçları kullanılırken, nokta operasyonlarında yoğun bir biçimde ‘kestirme cihazları’ kullanılmaktadır. Sahadan elektronik (ELINT), sinyal (SIGINT), iletişim (COMINT)farklı istihbarat teknikleri ile bilgiler toplanmış, sahada bulunan istihbarat elemanlarıyla fiziki istihbarat (HUMINT) ile bütünleştirilmiştir. Sinyal İstihbaratı ya da SIGINT (SIGNALS INTELLIGENCE), sinyallerin arasına girerek bilgi almayı ifade etmektedir. SIGINT hem iletişim tabanlı (COMMUNICATIONS INTELLIGENCE – COMINT) hem de iletişim tabanlı olmayan (ELECTRONIC INTELLIGENCE – ELINT) sinyalleri kapsar. Kestirme aygıtları ise yer bulma (DİRECTION FINDING – DF), alınan sinyalden yön bilgisinin elde edildiği kısımdır ve SIGINT sistemleri ve yöntemleri için kilit rolü bulunmaktadır. (3) Uzaktan hedefi bulma ve dinlemede son derece hassas olan stratejik, operatif seviyedeki aygıtlar dışında Millî Kestirme Aygıtlarına bir örnek verilmesi gerekirse, PUHU Taşınabilir Dinleme ve Kestirme Sistemi, operasyonel sahada taktik muharebe birimlerini desteklemek için ideal çözüm olmuştur. Taktik seviyede kompakt boyutlara sahip PUHU taşınabilir geniş bant kestirme (DF) birimi, sinyal işleme yetenekleri ve özel kestirme algoritmaları vasıtası ile yüksek doğrulukta yön çizgileri ile yön bilgilerini birleştirerek hedefin yerini belirlediği gibi sayısal harita üzerinde gösterebilmektedir.
Bütün bu olumlu şeylerden sonra söylemek gerekir ki, PeKaKa’nın arşivinin mutlaka ele geçirilmesi ve Türkiye’ye getirilmesi büyük bir önem arz etmektedir. Türkiye’nin bu konudaki tüm olanakları, bir esas bilgi unsuru koşutunda PeKaKa’nın arşivine yöneltilmelidir. PeKaKa’nın arşivi neden bu kadar önemlidir? İngiltere’nin ‘Mavi Kitabı’ gibi Türkiye hem Birinci Dünya Savaşı içinde hem Kurtuluş Savaşı içerisinde ‘Pontus Meselesi’ gibi PeKaKa hakkında da bir ‘Kırmızı Kitap’ hazırlanmalıdır. Gerek MİT gerekse TSK içerisinde yüzlerce II. Abdülhamid tarafından seçilmiş ve özenle yetiştirilmiş Teşkilat-Mahsusa’nın önemli figürü Esat Uras’lar bulunmaktadır. Ermeni Ecmiyazin kilisesinin dili Grabar dilini de öğrenen Esat Uras’ın ‘Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi’ ile 1916 yılında Dâhiliye Vekâletince bastırılan “Ermeni Komitelerinin Âmâl ve Harekât-ı İhtilâliyesi” adlı ünlü vesikalar kitabı Türkiye’nin haklılığını ortaya koymaktadır. Millî Mücadele yıllarında Ankara’da Emniyet Genel Müdürüyken 1921’de müşavir olarak Kars Antlaşması’na katılan Esat Uras’ın toplamış olduğu dokümanlar, kitapları TBMM Kütüphanesinde bulunmaktadır.
PeKaKa arşivinin Kandil’de bulunabileceği savı sadece ezbere bir kavramdır. Kandil, öyle abartıldığı gibi, PeKaKa’nın “Esas Komuta Yeri” değildir, sadece dış aktörlerle görüşmelerinin yapıldığı bir yerdir. Gerek alandan gelen duyumlar gerekse sahadaki örgütlenme yapısı PeKaKa’nın Esas Komuta Yerinin Hakurk bölgesinde olabileceği düşüncesini daha bir öne çıkarmaktadır. PeKaKa bilinenin aksine verilere, datalara önem veren El Kaide gibi bürokratik bir örgüttür. Örgütün hiyerarşik yapısına özeleştiri hakimdir, denetim bu şekilde yapılmaktadır. Bu özeleştiri kültürü yapılanların ve yazılanların hesabını verme kültürü olarak Özeleştiri kültürü bireysel bazda tüm yapıya adeta nakşedilmiştir. O kadar ki operasyonlar öncesinde ve sonrasında her bir militanın yapmış oldukları ‘Faaliyet Öncesi’ ve ‘Sonrası Eleştirileri’ hem de Türkçe olarak yazdıkları ‘Özeleştiri Defterleri’nde yazılıdır, bu durum adeta bireyin seyir defteri mertebesindedir. Gerçeğe yakın bilgiler, bir özgeçmiş gibi özeleştiri defterlerinde bulunmaktadır. Bu nedenle Güvenlik Güçleri operasyonda etkisiz hale getirilen terörist defterleri üzerinden bir başka yere operasyon operasyon düzenleyebilmektedir. PeKaKa’nın yapmış oldukları operasyonlarda ise daha önce TSK tarafından etkisiz hale getirilen ve de kahraman seviyesine yüceltilen teröristlerin adları kullanılmaktadır.
ABD’nin Vekalet Savaşları kapsamında PeKaKa terör örgütünü silah, mühimmat, araç gereç ve donanımla açıktan açığa desteklemesi günümüzde Türk demokrasisinin kırk yıllık terörizmle mücadelesinde uluslararası insan haklarının en temel hakkı olan yaşam hakkını çiğnemektedir. ABD tarafından PeKaKa terör örgütüne yapılan açık ve örtülü destek ve eylemler demokratik rejimlere tehdit oluşturan terörün azalmasına değil, giderek çoğalmasına neden olmaktadır, sevgili okurlar.
Dipnotlar
(1) PKK Ali Haydar Kaytan’ı gömenleri infaz etmiş, Yeni Şafak Gazetesi, 19 Kasım 2021; https://www.yenisafak.com/dunya/pkk-ali-haydar-kaytani-gomenleri-infaz-etmis-3722205/ Erişim Tarihi 20.11.2021/
(2) Murat İnce “PKK’nın infaz yöntemleri” Özgürlük Meydanı, Aydınlık Gazetesi, 01 Haziran 2017; https://www.aydinlik.com.tr/136961/Erişim Tarihi 21.11.2021/
(3) http://www.zetasavunma.com/hizmetler/sinyal-istihbarati/Erişim Tarihi 19.11.2021/
(4) Millisavunma.com, ELEKTRONİK SİSTEMLER, RADAR SİSTEMLERİ, ASELSAN PUHU Taşınabilir Dinleme ve Kestirme Sistemi, 15 Kasım 2016 ; https://www.millisavunma.com/aselsan-puhu-tasinabilir-dinleme-ve-kestirme-df-sistemi/Erişim Tarihi 21.11.2021/