Müfettiş yardımcılığına başladığım 1982 yılından bu yana müfettiş kökenli yazar ve şairlerin kitaplarını alıp okumak gibi bir alışkanlığım oluştu. Özellikle müfettişlerin kaleme aldığı anılardan okumadığım yok gibidir.
Anılarını yazan müfettişlerden birisi de Sağlık Bakanlığı emekli Başmüfettişi Nevzat Koç. “Sen Neymişsin Be Hayat” adını verdiği anılarının ilk cildini 2018 yılında yayımladı. Kitabın ilk cildi 1950-1973 yıllarını kapsıyordu. Onu 2021 yılında yayımlanan 1973-1990 yıllarını kapsayan 2. cilt takip etti… Nevzat Bey’in imzalayıp hediye etme inceliğini gösterdiği birinci cilt, çocukluk, öğrencilik, ilk gençlik yıllarını kapsarken; ikinci ciltte çoğunluğu Sağlık Bakanlığında geçen müfettişlik öncesi memuriyet hayatı anlatılıyordu. İkinci cildin son sayfalarında Müfettiş Yardımcılığı yazılı sınavını mahkeme kararıyla kazanmasını anlatan şu cümleler olayın özeti gibiydi: “Kazanamadığım müfettiş yardımcılığı sınavıyla ilgili açtığım idari davam bakanlıkta dile düşmüştü. Zira bugüne kadar bu sınavı kazanamadığı için bakanlık aleyhine dava açıp kazanan olmamıştı. İster istemez Merkez Bankasında açtığım davalar aklıma gelmeye başladı. Günler geçmiyor ve mahkemeden de bir haber gelmiyordu. Artık daha fazla dayanamayıp 4. İdare Mahkemesine gittim. Meğerse karar çoktan çıkmış ama daktilo edilmediği için aradan bir ay geçmesine rağmen gönderilememişti. Rica ederek kararı mahkeme kaleminden aldığımda elim ayağım titriyor ve kalbimin atışlarının sesini duyuyordum. Olumsuz bir karar olması hâlinde kalbim daha fazla dayanamazdı. Bu nedenle aceleyle mahkemenin karşısındaki parkta oturup biraz sakinleştikten sonra zarfı açtım. Heyecanla okuduğum üç sayfadan bir şey anlamadım ama “Karar” bölümüne geldiğimde gözlerimden süzülen yaşlara daha fazla engel olamadım. Zira kararda, “TÜRK MİLLETİ ADINA… Mahkememizce yaptırılan inceleme sonucunda Bilirkişi Kurulu tarafından düzenlenen raporun incelenmesinden anlaşmazlık konusu sınav kâğıtlarının sınav komisyonları tarafından düzenlenen soru cevap anahtarları, not baremleri ve aynı sınavlarda en az geçer not verilmek suretiyle başarılı sayılanların sınav kâğıtlarıyla karşılaştırılması sonucunda, sınavdan (82) seksen iki puan aldığı anlaşılmıştır. Bu durumda eşitlik ilkelerine, ölçme ve değerlendirme kurallarına açıkça aykırı olan hatalı değerlendirmeye dayalı dava konusu işlemin yürütülmesinin durdurulmasına 30/03/1990 gününde oy birliğiyle karar verildi” yazıyordu.” Nevzat Koç zorlu bir mücadeleden sonra açtığı davayı kazanmış ve sonra girdiği sözlü sınavda da başarılı olarak “müfettiş yardımcısı” unvanını tabiri caizse söke söke almıştı.
2021’den sonra, Sayın Nevzat Koç’un müfettişlik yaptığı dönemi anlatacağı kitabının 3. cildinin yayımlanmasını beklemeye başladım. Nihayet kitap 2024 yılının aralık ayının son günlerinde yayımlandı. Hemen internetten sipariş verdim. Kitap yine “Sen Neymişsin Be Hayat” başlığı ile yayımlanmıştı… “Sevdam ve Kavgam Müfettişlik 1” alt başlığını taşıyordu. “Anlaşılan 2. Cildi de çıkacak. Yirmi altı yılı bir cilde sığmamış demek ki” diye düşündüm…
Benim kitap okumam biraz farklıdır. Dört-beş kitabı birlikte okurum. Birisi roman, diğeri öykü, deneme, anı veya şiir kalanları da tarih ağırlıklı olmak üzere inceleme-araştırma kitaplarından oluşan dört-beş kitap. Öyle okuyunca konudan konuya geçerek düşünme, sorgulama ve araştırma fırsatı bulurum. Okurken kafama takılanları eskiden Google’a sorardım. Şimdi de yapay zeka programlarına soruyorum… Bence zevkli ve verimli oluyor…
“Sevdam ve Kavgam Müfettişlik 1” i okunmak üzere sıraya dizdiğim kitapların en sonuna koydum. Ama duramadım, bir süre sonra tekrar elime aldım. Önsözünü okuduktan sonra rastgele bir sayfasını açtım. 1994 yılında faili meçhul bir cinayete kurban giden Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı Namık Erdoğan’ın katledilmesinden önce ve sonra gelişen olaylar anlatılıyordu. O dönemdeki üç teftiş kurulu başkan yardımcısından birisi de Nevzat Koç’muş… Ve çok iyi arkadaşlarmış… Bir ülkücü müfettiş ile Kürtçülük yaftası bile yapıştırılan sol görüşlü bir müfettişin dostluğunu insanlar anlamakta zorluk çekebilirler… Ama denetim elemanları bilirler ki; “yolsuzlukla mücadele” hedefine olan bağlılık ve inanç, farklı görüşteki denetim elamanları arasında güçlü dostluklar kurulmasını sağlar…
Kitap ilgimi çekince son sıradan çıkararak, okumaya devam ettiğim dört kitapla (Cevdet Kudret-Karıncayı Tanırsınız, Kılıç Ali’nin Anıları, Hayati Özata-Bak Postacı Geliyor, Doç. Dr. Halil Özcan – Atatürk’ün Özel Şifre Hattı) birlikte okumaya başladım. 04.02.2025 günü de okumayı tamamladım…
“Sen Neymişsin Be Hayat”ı yazarı “Anı-Roman” olarak tanımlamış. Gerçi anı roman veya bilinen tanımlaması ile otobiyografik roman denmesi için biraz “kurgu” da olması lazım. Bazen isimlerin değiştirilmesi, bazen yerlerin değiştirilmesi kurgu olarak tanımlanabilir. Ayrıca kitapta o kadar ilginç olaylar var ki. Kitap bir macera veya polisiye roman gibi rahat okunuyor. Olayların en garip görünenlerinin de yaşandığını Sağlık Bakanlığında çalışan müfettiş arkadaşlardan dolayı iyi biliyorum. Bu durum da olaylara bir kurgu havası katıyor ve “anı-roman” tanımlamasının kitap için çok yerinde olduğunu düşünmenize neden oluyor. Önsözde “Tabii olayların akışında küçük değişiklikler yapıldığını, bazı isimlerin gerçeği yansıtmadığını ama benzerlerinin yaşanmış olabileceğini belirtmek isterim.” ifadesi de yer yer anılarda değişiklikler yapılarak kurgulamalar yapıldığını doğrulamaktadır. Kitapta ailesine ilişkin bilgilere oldukça yer verilmesi, ayrıntılara girilmesi de anı-roman değerlendirmesine güç katan ayrıntılar…
Nevzat Bey kitapta hiç soyadı belirtmemiş. Bu herhangi bir dava açılmasına karşı mantıklı bir önlem olsa da; konuları, kişileri, kurumları az çok bilmeme rağmen, benim bile çok kullanılan isimleri karıştırmama neden oldu. Birkaç kez “Bu Mehmet hangi Mehmet?” diye düşündüğümü hatırlıyorum…
Nehir anı-roman olarak devam eden serinin üçüncü, müfettişlik anılarının birinci cildi olan “SEN NEYMİŞSİN BE HAYAT Sevdam ve Kavgam Müfettişlik 1” 496 sayfadan oluşuyor. Son yirmi sayfa fotoğraflara ayrılmış. Müfettişlik dönemi iki ciltte tamamlanacağını dikkate alırsak, müfettişlik dönemini anlatan kitapların toplam sayfa sayısı bini geçecek gibi görünüyor.
Nevzat Bey ve devre arkadaşlarının altı ila sekiz aylık bir müfettiş yardımcılığı sürecinden sonra yeterlik sınavına girerek müfettiş olduklarını öğrenince şaşırdım. Zira diğer kurumlarda müfettiş olabilmek için üç yıl müfettiş yardımcısı olarak çalışmak gerekiyordu. Araştırınca o dönem Sağlık Bakanlığının müfettiş yardımcısı sınavını kurum içinde açtığı için Bakanlığın iş ve işlemlerine vakıf oldukları düşünülen bu dönem için yeterlik sınavına giriş sürecinin kısa tutulduğunu öğrendim.
Önsözde “aksiyon ve adrenalin yüklü anılarım çok birikmişti” ifadesini okuyunca “abartıyor” diye düşündüm. Ama kitabı okuyup bitirdiğimde “evet kitap aksiyon ve adrenalin yüklü” diyerek Nevzat Bey’e hak verdim.
Kitabın başındaki rüya sahnesi o kadar gerçekçi bir ifadeyle aktarılmış ki. Rüya olduğunu anlamanıza rağmen etkisinden kurtulamıyorsunuz.
Rant ve arz talep dengesizliği hangi kurumda daha çok olursa o kurumda yolsuzluk o kadar çok olur. Sağlık Bakanlığı da yolsuzluk açısından riskli kurumlardan. Yolsuzluk ihtimali arttıkça da müfettişin işi zorlaşır. Bu açıdan görevini özenli, eğilip bükülmeden yapan Sağlık Bakanlığı Müfettişleri için görev çok zor. Dolayısıyla görevini adam gibi yapan müfettişlerin; iktidar sahipleri, ranttan nemalananlar ve sürekli olarak gücün ve güçlünün yanında duranlarla çatışması kaçınılmaz oluyor. Bu çatışmanın pek çok örneğini bu kitapta görüyorsunuz.
Her Teftiş Kurulunda görülen, bazen ideolojik farklılıklardan, bazen yönetime uzak-yakın olmaktan, bazen tetikçilik-idealizm zıtlaşmasından, bazen kariyer yapıdan gelenler ile atama ile gelenler arasında yaşanan, çoğu zaman da bu tasniflerin hiçbirine sığmayacak kutuplaşmanın Sağlık Bakanlığında da yoğun bir şekilde yaşandığı kitapta açık yüreklilikle ifade ediliyor…
Kitapta dikkat çeken hususlardan birisi de yazarın Trabzon ve Trabzonspor tutkusu. Çoğu Trabzonluda görülen bu hemşericilik duygusu Nevzat Bey’de normal sınırları zorlayıp fanatizm çizgisine ulaşıyor.
Kitabı okurken, gerek çekirdek ailesine gerekse geniş ailesine verdiği önem karşısında Nevzat Bey’e gıpta etmedim dersem yalan olur. Ben çalışma hayatım boyunca işimi ailemden önde tuttum. Ailemi hep ihmal ettim. Ne kadar yanlış yaptığımı iş işten geçtikten sonra anladım. Keşke Nevzat Bey gibi iş ve aile dengesini tutturan, ailesini hiç ihmal etmeyen bir müfettişin anıların mesleğimin başında okuma fırsatını bulsaydım.
Güneydoğu teftişlerinde rastladığı, gözlemlediği, tespit ettiği yöre halkına yanlış davranışlarda bulunan kamu görevlileri ilgili örnekleri ortaya koyarak bazı çözüm yolları önerilmesi de dikkat çekici…
Okuduğum müfettiş anıları arasında en içten, samimi kaleme alınanlarından birisi. Yazar kendi yanlışlıklarını, pişmanlıklarını ifade etmekten, hataları ile de yüzleşmekten geri durmamış.
Kitapta pek çok sözün, diyaloğun altını çizmişim. Bunlardan birisi de eski Sağlık Bakanlarından Yıldırım Aktuna’nın bir müfettişler toplantısında söylediği ve tüm denetim elemanlarının kulağına küpe yapması gereken şu sözler: “….. Siz düzenlediğiniz raporlarla gereğini zaten yapıyor ama üstüne bir de azarlayarak veya hakaret ederek iki kere cezalandırıyorsunuz. Böyle şey olmaz. Cezayı gerektirecek bir suiistimal varsa azarlamayacak ya da ikaz edip azarlamakla düzelecekse cezalandırmayacaksınız.”
Kitapta içtenlikte, akıcılıkta gösterilen başarı alkışı hak ediyor. Ama “Keşke baskı öncesi yazım kontrolleri ilk iki kitaptaki kadar özenli yapılsaydı” demeden de edemiyorum…
Kitabı denetim elemanları yanında Sağlık Bakanlığının her kademeden personeli ile sağlık sisteminin aksaklıkları konusunda kafa yoran herkese tavsiye ederim…
Fazlı KÖKSAL