Elma Türk kültür ve edebiyatında murat, iktidar, neslin devamı, arzu, ideal, millî ülkü gibi anlamlara gelmektedir. Elmanın, Kızılelma ideallerine giden yolda bu anlamlarının öne çıktığını ifade etmede bir sakınca yoktur. Kızılelma’nın Türk kültürünün derinliklerinde yer alan millî ülkülerle önemli bir bütünlük oluşturduğunu da söylemek gerekir. Dolayısıyla onu en saf millî ideallerimizden biri kabul etmek gerekecek. Fakat Kızılelma’nın Bizans ve Avrupa kökenli olduğunu ileri süren araştırmacılar da olmuştur.
İster Batı’yla temaslar sonucunda ortaya çıksın, isterse bin yıllardır devam edegelen fetih ve cihân hâkimiyeti anlayışının ifadesi hâlinde kendiliğinden belirsin; yüzyılların arasından süzüle süzüle, bazen coşkuyla dillendirilen, bazen sükût eden Kızılelma ülküsünün Türklerin en eski millî ideallerinden biri olduğu ortadadır.
Tarih boyunca daima Batı’ya ilerleyen Türkler, gittikleri yeri yurt edinmişler ve buraları bir sonraki hâkimiyet bölgeleri için basamak olarak görmüşlerdir. Dolayısıyla fethedilmeyi bekleyen yerler her zaman olmuştur. Bunun bir yorum olmadığı başka milletlerden birçok yazarın ve devlet adamının beyanıyla sâbittir. Büyük Selçuklu Devleti’nin kurucusu Tuğrul Bey, Bağdâd’a ilk girdiğinde halifenin veziri ona şöyle hitap ediyordu: “Tanrı sana bütün dünyayı verdi.” (M. Altay Köymen, Tuğrul Bey ve Zamanı, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1976, s 71.)
Türklere ait bu dünya hâkimiyeti fikrinin başkalarınca dillendirilmesinin tarihe yaslanan bir hakikat payı olduğu kanaatindeyiz. 18. Yüzyıl’ın başlarına kadar süregelen Türk fütuhatının bu fikir üzerinden devam ettiği, dünyada tartışmasız tek güç olarak kalınmak istendiği az bir tarih bilgisiyle de anlaşılabilir. Bu idealin en renkli ve en çok karşılaşılan sembollerinden birisi Kızılelma’dır. Destanlarda ve diğer edebî metinlerde sezilen millî idealler Kızılelma ülküsünün etrafında daha belirgin özellikler göstermiştir. En azından Kızılelma dendiğinde bunun fethedilmeyi bekleyen bazı şehirleri ifade ettiği anlaşılmaktadır.
Kızılelma, tarihte fetihlerle gelişen ve kendine daima yeni ufuklar arayan en eski Türk ideallerinin merkezinde yer alan bir fikri temsil eder. Onun; Roma, Viyana, Estergon, Budin, İstolni-Belgrad, Köln, Eğri olduğunu söyleyen tarihçilerin ve araştırmacıların yanında Kızılelma’nın daima yenilenen bir hedef olduğunu söyleyenler de vardır. Ancak onu Evliya Çelebi ve Peçevî gibi tarihçilerin daha belirgin olarak kullandığını söylemeliyiz. Roma Kızılelması, Beç (Viyana) Kızılelması, Estergon Kızılelması, Budin Kızılelması gibi…
Türk şiirinin uzun zamanlardan beri Kızılelma’yı millî bir motif olarak ısrarla kullanması onun millet vicdandaki yerine işaret eder. Kızılelma’nın böyle bir kabul içinde gelişme göstermesi ve milletin ortak vicdanında köklü şekilde yer edinmesi askerî bakımdan hareketli devirlerin ve başarıların ürünüdür. Özellikle serhat boylarında ve Osmanlı Devleti’nin uzak bölgelerinde yaşayan asker şairlerin dilinde Kızılelma bir moral unsuruna dönüşmüştür.
Kızılelma, Saltıknâme’den başlayarak günümüze kadar çok farklı kaynaklar yoluyla ve sözlü ifade kanallarıyla yaşamayı sürdürmüştür. Yazılı kaynaklarda, halk söylencelerinde, asker arasında ve şairlerin dilinde Kızılelma sık sık dile getirilmiştir. Türk Edebiyatında çeşitli şekillerde yansımalarını bulabildiğimiz Kızılelma, Türk şiir geleneği içinde kendine önemli bir yer edinen millî konulardan birisi olmuştur.
Kızılelma Türk şiirinde, fethedilmesi gereken diyar, ideal, ülkü anlamlarıyla öne çıkmaktadır. Âşık Tarzı Halk Şiirinde Kızılelma, bu yönüyle karşımıza çıkmakta ve bize dikkat çekici malzemeler sunmaktadır. Kızılelma’nın yeniçeriler arasında yetişen halk şairleri tarafından pek çok defa dile getirildiğini görmekteyiz. Bu durum özellikle asker şairler arasında ve Türk tarihinin belirli devirlerinde Kızılelma’nın bir ideal ve ülkü olarak çok canlı olduğuna işaret eder. Kızılelma, Türk Halk şiirinde gerçek anlamıyla de öne çıkarılmıştır. Bu durumu daha çok manilerde ve türkülerde görmekteyiz. Bu türden metinlerde Kızılelma’nın tarihî süreçte kazandığı mana katmanlarını göz önünde bulundurmalıyız.
Kızılelma ve özellikle elma, Alevî-Bektaşî ritüellerinde ve şiirlerinde en çok karşımıza çıkan motiflerden birisidir. Pir Sultan Abdal’ın nefeslerinde elmanın “terceman” ve “marifet”in karşılığı olarak kullanıldığını görmekteyiz. Kızılelma’nın Pir Sultan Abdal’ın nefeslerinde kazandığı mana tasavvufî boyutlarıyla değerlendirilmelidir.
Osmanlı şairleri, Kızılelma’yı şiirlerinde ustalıkla ve bazen sanat kaygısı güderek kullanmayı tercih etmişlerdir. Kızılelma’nın yer aldığı beyitlerde dikkat çeken ilk husus, anlamın derhal katmanlaşması ve kelimelerin birden fazla manaya gelecek şekilde kullanılmasıdır. Aslında bu durum eski şiir geleneğinin genel bir özelliğidir. Divan şairi, Kızılelma’ya kendi kelime ve mazmun dünyasında önemli bir yer verebilmiştir. Zira Divan şairi, sosyal hayatın en çok kabul gören, en sevilen unsurlarını kendi şiir geleneği içinde kullanmakta hiçbir sakınca görmez.
Kızılelma’nın Klasik Türk şiirinde ana hatlarıyla iki şekilde öne çıktığını söyleyebiliriz. Bunlardan birincisi özellikle kasidelerde görülen fetih ve savaş konularıyla ilgilidir. Kızılelma bu beyitlerde belli başlı bazı şehirleri ifade etmektedir. Burada kavram, tarihî bağlamıyla sıkı bir irtibat hâlindedir. Herhangi bir şehri ifade ettiği gibi zaferin elde edilişinde askere moral veren anahtar bir kavram olarak da kullanılmıştır. Kızılelma böyle durumlarda Budin, Roma, Viyana, İstolni Belgrad, Estergon gibi şehir ve kaleleri ifade etmektedir.
Divan şiirinde Kızılelma’nın ikinci şekilde kullanılışı genelde sevgilinin güzellik unsurlarıyla beraber öne çıkar. Burada teşbih, tenasüp, îhâm-ı tenasüp, telmih gibi edebî sanatlar etrafında beytin anlam dünyası zenginlik kazanır. Bu şiir geleneği içerisinde; kâfir, gabgab, sîb, elma, ayva, engûr, nar gibi kelimelerle beraber Kızılelma, sevgilinin güzellik unsurlarını ifade eden hususlardan biri olarak karşımıza çıkar. Bazen de İslâm, Frenk, Frengistan, Portekiz (Portakal) gibi isimler etrafında Türklerin fetih konusundaki ideallerini ifade edecek şekilde ele alınır.
Kızılelma, genelde sevgilinin yanağıdır. Yanağın üzerine düşen zülüfler ise Kızılelma’ya hücum eden kâfirler yani Frenklerdir. Bazen ayva tüylerinin Kızılelma’ya hücum eden düşman askeri gibi görüldüğü olur. Bazen sevgilinin çenesi Kızılelma’ya teşbih edilir. Her iki durumda da sevgilinin güzellik unsurları bir savaş tasvirine konu edilerek takdim edilir. Burada maksat, sevgilinin güzelliğini ifade etmek yanında onun başka güzellik hususiyetlerini gizleyen belli başlı unsurları da dile getirmektir.
Yeni Türk şiirinde Kızılelma, millî bir ülkü olarak öne çıkmaktadır. Burada Kızılelma artık ideolojik anlamıyla söz konusu edilir. Tabii burada Osmanlı Devleti’nin yaşadığı siyasî ve askerî başarısızlıkların ve son zamanlarda üst üste gelen yenilgilerin ve bunun sonucunda ortaya çıkan büyük moral bozukluğunun da etkisi vardır. Türk Halk şiirinde ve Klasik Türk şiirinde belli başlı şehirlerin ifadesinde kullanılan ve genel olarak Roma, Viyana gibi şehirleri ifade eden Kızılelma’nın anlam çerçevesinin 1910’lu yıllardan sonra genişlediğini ve onun artık milleti kendi etrafında toplayabilecek millî bir ülkü olarak benimsendiğini söyleyebiliriz.
Ziya Gökalp, Nihal Atsız ve Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu gibi şairlerde bir ülkü olarak Kızılelma’nın üzerinde ısrarla durulmuştur. Kızılelma, bu şairlerde artık psikolojik üstünlüğü yeniden elde etmenin parolası gibidir.
Sonuç olarak Kızılelma’nın, Türk şiirinin yüzyıllardan beri benimsediği ve yaşattığı bir sembol, bir ülkü ve millî ideal olduğunu ve bunun büyük ölçüde Türk tarihine, fütuhatına ve tarihte yaşanmış emsalsiz başarılara yaslandığını söylemek isteriz.