Koca Dutun Altı – Nuri GÜRGÜR

Tam boy görmek için tıklayın.

Çukurova Yörüklerinin ve Kadirli Yaylalarının Yaşanmış Hikâyeleri: – Koca Dutun Altı

Prof. Ayşe Filiz Yavuz’un gezi, hatıra, araştırma gibi değişik konularda yazdıklarını ve hikâye kitaplarını haz duyarak okumuştuk. Geçen ay yayımlanan “Az Gittim-Uz Gittim“ isimli gezi kitabını da aynı duygularla okuyunca hakkında bir tanıtma yazısı yazmayı düşünmüştüm. Çünkü gerek gidip gördüğü Doğu Türkistan, Azerbaycan ve Bosna gibi kardeş diyarlar ve insanlar, gerekse yurt içerisindeki mekânlar hakkında yazdıkları bir seyahat hatırası olmanın ötesinde tarihi, siyasi, kültürel ve sosyal özelliklerinin de belirtildiğinden kaynak eser niteliği kazanıyor. Ama Az Gittim Uz Gittim hakkında yazmaya fırsat bulamadan roman türündeki yeni eserini  “KOCA DUTUN ALTI”nı okuyunca diğerini ertelemem gerekli oldu.

Romanın giriş bölümünde Türklerin dağlarla ilişkileri vurgulanıyor: “Dağlar Türklerin kaderinde hep olmuştu. Demir dağları eritmiş, Altaylarda Tanrı Dağları’nda ulaşılmadık yer bırakmamış, şimdi de Toroslarda yazın yurt tutmayı gelenek haline getirmişti. Kervan kervan, katar katar dağlar, yüksekler yüceliklerini Türk’ün varlığıyla anlatıyor.”

Romanın iki “baş kahramanı” var, Omar Hoca ve eşi Aynı Hatın. Çok süratli ve heyecanlı seyreden olayların içerisinde çoğu kere doğrudan bazen dolaylı bu iki isim yer alıyor. Omar Hocanın  (herkes adını bu şekilde kullanıyor) başında olduğu Kadirli‘den yörük töresini yansıtan ihtişamla yola çıkan büyük kervan zorlu bir yolculukla üç gün sonra aylarca konaklayacakları Dokurcan yaylasına çıkar; “Büyük ve güzel ağaçlardan oluşan ormanın önündeki açıklıkta çadırlarını kurarlar.” Yüzlerce dönümlük Dokurcan Yaylası Aynı Hatun’a babasından kalmıştır; Omar Hoca‘nın kendi emeğiyle düzenlediği, bakımını özenle yaptığı genişçe bahçede,  kalabalık ailesine aylarca yetecek, komşularına da cömertçe dağıtılacak her türlü sebze ve meyve yetiştirilmektedir.

“Zaman gelir elli altmışı bulurdu kurulan çadırlar. Etraf kalabalıklaşır yaylaların şahı olurdu Dokurcun. Haymalar kurulur erkekler haymalara oturur, pınarın kenarında 3-4 günde bir davar kesilir, her gün Savrun’a balığa inilir, ağ ve torbalarla adam başına bir sepet balık tutulup getirilirdi… Yabancı misafirlerin ağırlanma yeri dut ağacının altındaki kilim olurdu. Omar hoca bilge kişiliği, yardımseverliği, cömertliği, güçlü ve kararlı şahsiyetiyle sadece kendi ailesinin değil tüm yayla halkının saygı duyduğu, güvendiği, danıştığı örnek bir yörük ağasıydı; sohbetini dinlemek isteyenler koca dutun altını boş bırakmazlardı. Yolu buraya düşen jandarmalar, bazen dağdaki eşkıyalar ve misafirleri burada ağırlanır, sinilerle yemek çıkarılıp doyurulurdu.”

“Ömer Hoca’nın bahçedeki işi bitince koca dutun altına savan serdirir, Savrun’un, pınarın su şırıltısını, kuşların sesini, çamların uğultusunu dinler, bir atlı geçecek olursa uzakta bile olsa çağırır, karnını doyurur öyle gönderirdi. Büyük büyük ataları Türkistan‘dan gelmişlerdi.”

Romanda ayrıntılarıyla anlatılan dağlarda ve yaylalardaki eşkıya – ağa ilişkileri son derecede objektif tespitlere ve bilgilere dayanır. Yaşar Kemal’in ideolojik tezlerini ispatlamak çabasıyla yaptığı gibi tek yanlı hükümlerden özenle kaçınılır. Ne ağaların tümü zalim, vicdansız, yoksulu vicdansızca ezen bir güruh ne eşkıyanın tamamı hakkını vermeyen ağaya başkaldıran, öldürüp adaleti dağlarda arayan kader kurbanı mağdurlardır. Romanın büyük bölümünde anlatılan Safiye Mehmet ve çetesi kendilerini sofrasında doyuran, anlayışlı davranan Omar Hoca’dan istedikleri haracı alamayınca düşman olurlar, katletmek için fırsat kollarlar.

Omar Hoca çok cesur bir insandır, eşkıyadan korkmaz, taviz vermezdi. Dokurca’dan epeyce uzak bir yerde yoksul bir çoban kızını almak isteyen eşkıyayı engelleyecek tek insanın Omar Hoca olduğunu düşünür, evladını getirip ona emanet eder. Eşkıya Kara İbraam bir gece yarısı baskın yapar ve bağırır “Hoca seninle işimiz yok, kızı ver gidelim.“ Hoca yatağından fırlar, beyaz gecelik kıyafetiyle mermi sürdüğü mavzerini alıp çadırın önüne çıkar ve cevap verir: “Yüreğin yetiyorsa gelip al. Ama bilesin mavzerime kurşun sürdüm, geleni vururum”. Omar Hocanın dimdik korkusuzca duruşu eşkıyayı etkiler, ona saygı duyar ve avanesiyle çekilir gider. Fakat Safiye Mehmet’in öfkesi hemen yatışmaz. Ömer Hoca ve ailesine tatsız, huzursuz bir mevsim yaşatırlar.

Romanın son sayfalarında Prof. Ayşe Filiz Yavuz’un yaşanan bu kadar fazla olayı kimden ve öğrendiği açıklanıyor. Omar Hoca yazarın dedesi,  Aynı Hatun anneannesi, çocukları Nigâr annesidir. Onların anlattıklarını küçüklüğünden itibaren merakla dinler, bir süre sonra unutmamak için not alırmış. Öğrendiklerini roman haline getirmeyi onlara duyduğu hürmet ve muhabbetin gereği olarak düşünmüş; iyi de yapmış, son yıllarda bu kadar haz duyarak ve beğenerek okuduğum gerçek anlamda “yerli ve millî” bir roman olmamıştı.

[i] Türk Ocakları Eski Genel Başkanı ve ATO Meclisi Eski Başkanı

Yazar
Nuri GÜRGÜR

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen