Kolpocu ve Komplocu Mitçotakis 

 

Bunca seneden sonra iki şeye resmen alıştık, daha doğrusu alıştırıldık, sevgili okurlar. Zaten başka şeyler de beklemiyoruz. Yapacakları kafalarımızda biçimlenmiş. Nedir onlar? Bunlardan birincisi, tarihten günümüze çeşitli zeminlerde dillendirilen Yunan Başbakanlarının ortaya koydukları hileli komplolar, ikincisi ise yine onların kolpocu çıkışları. Tarihten günümüze yapılanlar o kadar çok birbirine benziyor ki, âdeta birbirlerinin aynı. Beklenilenden, beklentilerden farklı bir şey de ortaya koymadıkları gün gibi ortada. Bu sadece günümüze mi mi özgüdür? Olur mu, öyle şey? Kesinlikle hayır. Yunan-Rum birlikteliğinin beklenilen örgütsel davranış biçimleri hiçbir şekilde değişmemiştir. Özetle söyleyelim, ‘Yunanistan Başbakanlarının hileli komploları ve kolpocu çıkışları’ birbirinden ayrılmaz ikilidir.Onlar her konjonktürde her zaman benzer tehlikeli oyunları oynamışlar, üzülerek ifade etmek gerekir ki, bildikleri ve kafaları erdikleri halde dersler çıkartmamışlar yine günümüzde de benzer bir senaryo peşinde oldukları gözlemlenmektedir. 

Bütün bunlar Yunanistan’ın ve de ENOSİS’le bütünleşmiş Güney Kıbrıs Rum Kesiminin geçmişten günümüze gelen tipik ayırt edici özelikleridir, bu iki davranış biçimi. Yine bunun günümüze yansıması Yunanistan Başbakanı Miçotakis ile Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasaidis’in düzenledikleri ortak basın toplantısında yapmış oldukları açıklamalarda tekrardan bu iki özelliklerini birlikte ortaya koymuşlardır. Sizler de izliyorsunuz ve görüyorsunuz, Yunanistan adı konmamış bir tür rövanş alma peşinde koşmaktadır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın da ifade ettiği gibi, Rum-Yunan ikilisinin KKTC ile Türkiye’ye yönelik gerçek dışı savları ve suçlamaları, diyalog ile görüşmeleri dinamitleyici niteliktedir. Oldum olası, Anastasiadis’in hedefi Kıbrıs’taki garanti sistemidir, Türkiye’nin garantörlüğüdür ve barış ve huzurun teminatı Türk Askerinin Kıbrıs’tan uzaklaştırılmasıdır. Anastasiadis’in bu açıklaması, Rum tarafının değişmez hedefidir. Cumhurbaşkanı Tatar, Rum-Yunan ikilisinin Kıbrıs’a barışı ve huzurun yok edilmesine yönelik insanlığa karşı işlemiş oldukları suçları birer birer aşağıdaki şekilde ifade etmekten kendini alamamıştır:

“Kıbrıs’ta esas işgalci olan EOKA terör örgütünü kuran, Akritas Planı doğrultusunda Kıbrıs Türk halkını yok etmek için başlatılan Rum saldırılarını destekleyen ve organize eden, Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakını gerçekleştirmek için 15 Temmuz 1974 darbesini düzenleyen Yunanistan’dır. Kıbrıs’ın kan gölüne dönüşmesinin sorumlusu da Yunanistan’dır. Türkiye, Barış Harekâtı ile tüm Kıbrıs’a barışı ve huzuru getirmiştir. Türkiye’nin garantörlüğü ile Türk askerinin Kıbrıs’taki varlığı da Kıbrıs Türk halkının en büyük güvencesi ve kırmızı çizgisidir. Kıbrıs Türk halkı asla Türkiye’nin garantörlüğü ile Türk askerinden vazgeçmeyecektir.”

 Efendim bütün bunlardan sonra büyük harfler ile ifade edelim. Karşılıklı istikşafi görüşmelerin başladığı günümüz ortamında “YUNAN-RUM ZİHNİYETİ DEĞİŞMEMİŞTİR VE DEĞİŞMEYECEĞİ DE BELLEKLERE KAZINMIŞTIR.” Bir diğeri ise ‘Türkiye ve KKTC Kararlılık Gösterisi’nde bulunurken, Miçotakis’in bir Yunan televizyonuna vermiş olduğu demeçte “KOLPOCULUK YANİ SAHTE KABADAYILIK” gösterisini tekrardan sergilemiş olması bunun açık kanıtıdır.   Vücut dili öyle göstermektedir ki, Biden’ın ABD Başkanlığına gelmiş olması sonrası Türkiye’ye karşı ABD ve AB ile birlikte gerek diplomatik gerek siyasi yönden alan genişliğine kavuşacağı ve de 25 Mart 2021 tarihinde yapılacak olan AB zirvesinden Türkiye’ye karşı yaptırımlar uygulanacağı beklentisinin artmış olmasıdır. Miçotakis öncelikle ABD’deki Yunan lobisine güvenerek, tipik bir İsrail rolü oynamaktadır. İlginçtir bir diğer yapay ulus devlet olan Ermenistan’ın Başbakanı Paşinyan da aynı yolun yolcusudur. Ne yaparsa yapsınlar, kuruluşlarından Birinci Dünya Savaşına kadar ve sonrasında Birleşik Krallık’ın kendisine sahip çıktığı gibi daha sonra da Pax Amarikano evresinde ABD’nin kendilerine sahip çıkılacağı bilinciyle hareket etmektedirler.   Bu nedenle Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis de komplocu tavrıyla birçok diplomatik atağa geçmiş bulunmaktadır. Miçotakis ve Rum Yönetimi lideri Nikos Anastasiadis, Kıbrıs zirvesinde izleyecekleri taktiği ve Türkiye’ye olan düşmanlığı ve kolpocu hareketleri belirlemişlerdir. Miçotakis, ardından Kudüs’e giderek, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile derin bir görüşme yapmıştır. Öte yandan, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve büyük bir olasılıkla Bahreyn Dışişleri Bakanlarının katılımı ile Şubat ayının ikinci yarısında Atina’da 6’lı bir toplantı gerçekleştirilmesi planlanmaktadır. Zaten Fransa ile bir bütünlük içerisine girdiği de gözlemlenmektedir. 

Şimdi gelelim Yunanistan’ın hileli komplolarına. Malum, iki ülke arasında 2002-2016 yılları arasında deniz yetki alanlarına dair çok sayıda görüşme gerçekleştirilse de kesintiye uğrayan görüşmeler 5 yıl aradan sonra 25 Ocak 2021 tarihinde yeniden başlamıştır. Bu durum Türkiye Cumhuriyeti’nin bir büyük devlet olmasından kaynaklanmaktadır. Yeniden başlayan temasların 62. turu, İstanbul’da kararlaştırıldığı üzere Atina’da Şubat ayı sonunda yada Mart başında gerçekleştirilecektir. Yunanistan, bu görüşmede Ege ve Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanlarına dair görüşüleceği konusunda kamuoyuna bilgi vermektedir. Bu aslında ısrarla söylemiş olmamıza karşın toplantılar için bir ön koşuldur. Oysa Türkiye bu görüşmelerin ön koşulsuz olarak bütün sorunların masaya getirilmesini özellikle belirtmiştir. Türkiye de son derece haklı bir biçimde Yunanistan’ın bir başına almış olduğu uluslararası hukuku ihlal eden hileli Uçuş Bilgi Bölgesi (Flight Information Region FIR) ilanı ile Yunan millî hava sahasını 10 Deniz Miline çıkaran 1931 Kraliyet Kararnamesini, Kıta Sahanlığını ve Lozan’a göre askersizleştirilmesi gereken Yunan adaları ile egemenlikleri antlaşmalarla belli olmayan adaların durumu da dahil olmak üzere iki taraf arasındaki bütün sorunların çözülmesi gerektiğini savunmaktadır. Sorunlar sorunsala doğru bir evrim göstermiş ise gündem bir bütün olarak ele alınmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin bu tutumu son derece doğru bir yaklaşımdır. 

Şimdi gelelim anlatılması gereken mahfillerde anlatılmayan, anlatılamayan hileli Uçuş Bilgi Bölgesi (Flight Information Region FIR) komplosu meselesine. Anlaşmazlığın nedeni Yunanistan’ın FIR Uçuş Bilgi Bölgesi sorumluluğunu hükümranlık hakkı gibi görerek istismar etmesinden kaynaklanmaktadır. Aslında yanlış olduğunu bildiği halde bu duruma bilinçli yaklaşmaktadır. Atina ile İstanbul hava sahası arasındaki FIR hattı sadece sivil uçuşlara bilgi sunmak amacıyla teknik hizmetler için karasuları esas alınarak çizilmiştir. 1944 Şikago Sözleşmesi Uçuş Bilgi Bölgesi (FIR) sorumluluğu yükümlenen devlete açık denizler üzerindeki hava sahasında hükümranlık hakkı tanımamaktadır. Adı üzerinde sivil amaçlarla uçuş bilgileri üzerine yapılandırılmıştır. Yunanistan bu konuda öylesine üstenci bir davranış sergilemektedir ki, Türk savaş uçaklarından bile uçuş malumat bilgisi, rotası ve yükseklik bilgisini istemektedir. Böyle bir şey olabilir mi, düşünülebilir mi? Türkiye doğal olarak Yunanistan’ın FIR’ı egemenlik hakkı gibi gösterme girişimlerini tanımamaktadır. Ama Yunanistan, bu durumu her vesileyle gündemde tutmaya çalışmaktadır. Kuşkusuz Türk savaş uçakları kendi hava harekât merkezlerinin kontrolünde Ege Denizin üzerinde uçmaktadırlar. Yunan savaş uçakları da FIR Hattı dışına çıktığını kabul ettiği Türk savaş uçaklarına önleme yapmakta diğer bir deyişle it dalaşı (Dog Fighting) yapmaya çalışmaktadır. İt Dalaşının birinci sebebi Yunanistan’ın Uçuş Bilgi Bölgesi (Flight Information Region FIR) hileli komplosundaki uzlaşmazlığıdır.

Şimdi gelelim ikinci hileli komplosuna, sözde Yunan millî hava sahası meselesine. Aslında bu konu eski bir Osmanlı Devleti memuru Başbakan Venizelos zamanında düzenlenmiş ince bir tezgahtır.  Venizelos’un 1928’de Yunanistan’da iktidara geldikten sonra, Megali İdea’yı gerçekleştirebilmek için Türkiye’ye karşı takip ettiği yayılmacı dış politikadan geçici bir süre vazgeçmiş gibi görünerek, güya Türk-Yunan dostluğunu kurabilmek için bazı girişimlerde bulunmuştur. Bu girişimlerin birincisi örtülü hileli Yunan millî hava sahası komplosudur. Peşinen söylemekte yarar var. Bu davranış biçimi tipik bir kaypak Yunan ulusal karakterinin bir parçasıdır. Nitekim bir süre sonra Venizelos, çizmiş olduğu görüntüsünün mükafatı olarak Türkiye’ye davet edilmiştir. Bu daveti büyük bir memnuniyetle kabul eden Venizelos, 1930 yılında Türkiye’ye resmi bir ziyarette bulunmuştur. Bu ziyaret sırasında Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan antlaşmalar, Türk Yunan ilişkilerinin gelişmesine katkı sağladığı gösterilse de Başbakan Venizelos saman altından su yürüterek bildiğini okumaya devam etmiştir. Bu cümleden olmak üzere, ulusal hava sahasında bir hileli komploya girişmiştir. 1931 yılında sivil havacılık ve hava polisliği amacıyla Yunan Meclisini by-pass ederek tek taraflı bir kraliyet kararnamesi ile millî hava sahasını 10 Deniz Mili (Nautical Mile NM) (bir NM 1852 m.dir)’ne çıkartmıştır. Lozan Barış Antlaşmasında da açıkça belirtildiği üzere o tarihlerde karasuları 3 deniz mili olmasına karşın, hava sahasını 7 deniz mili daha uzatmıştır. Oynanan oyuna bakar mısınız, açık denizler hilafına hava sahasını 7 deniz mili daha genişletmiştir. İnsanlığın ortak mirasından binlerce kilometrekarelik bir alanı çalmıştır, kendi hesabına geçirmiştir. Düşünebiliyor musunuz, o dönemde yolcu uçakları bakımından bir hava trafiği hiç yoktur, Ege üzerinde o da karasuları içerisinde çok nadir rotaları, yükseklikleri belirlenmiş, askeri uçaklarla devriye uçuşları yapılmaktadır. Ama Yunanistan bir hinlik, bir hile, bir hileli komplo peşindedir. Başka bir ilginçliği de huzurlarınıza getirelim. Yunanistan’ın tek taraflı olarak almış olduğu karardan da Türkiye’nin haberi bulunmamaktadır. Bu bir nevi bir iç hukuk düzenlemesidir. Eski bir Osmanlı memuru olan Başbakan Venizelos’un hinliğine bakar mısınız? Venizelos, 1933 yılında Yunanistan’da yapılan seçimleri kaybetmiş ve muhalefete düşmüştür; ancak Türk-Yunan ilişkileri ve Balkan Paktı ile ilgili görüşmeleri yakından takip etmeye devam etmiştir. Balkan Paktı imzalanmadan kısa bir süre önce de dünya siyasi tarihinde bir ilki gerçekleştirerek, Balkan Paktı’nın gerçek kurucusu olduğuna inandığı, eski düşmanı Ulu Önder Atatürk’ü 12 Ocak 1934 tarihinde Nobel Barış Ödülü’ne aday göstermiştir. Venizelos’un yaptığı, bu hileli komplo hareketi, tipik bir Yunan davranışıdır. ‘Karaman’ın koyunu sonra çıkar oyunu’ bir Türk atasözüdür. Osmanlı Devleti döneminde Karaman’da yerleşik Rum popülasyonuna atfen söylenilmiş bir atasözüdür. Yunanistan Cumhurbaşkanı Konstantinos Aleksandru Karamanlis Karaman’lı bir Rumdur. Rumların riyakarlığı Türk milletinin benliğinde, belleğinde vecizelere, atasözlerine yansıyacak biçimde yer etmiştir. 

Şimdi buraya dikkat buyurunuz, efendim Yunanistan kraliyet kararnamesine dayandırmış olduğu bu iç hukuk düzenlemesini tam 44 yıl sonra 1975 yılında bir Havacılık Bilgi Yayını (Aeronautical Information Publication AIP) ile dünyaya ilan etmiş ve bu düzenlemeye uyulmasını istemiştir. ‘Karaman’ın koyunu 44 yıl sonra çıkar oyunu’. Olacak iş değil. Türkiye Cumhuriyeti bu durumu kesinlikle reddetmiş ve uluslararası kuruluşlara da Yunanistan’ın tek taraflı olarak uygulamaya soktuğu Yunanistan’ın millî hava sahasını 10 deniz mile çıkaran kraliyet kararnamesine uymayacağını aynı yöntemle bütün dünyaya duyurmuştur. Malum Ege Denizinde karasuları 6 deniz milidir, karşılıklı olarak kabul edildiği takdirde 12 deniz miline kadar uzatılabilir. Millî hava sahası karasularının üstündeki prizmatik bölgedir. 1944 Şikago Sözleşmesi ve 1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesine göre millî hava sahası karasularının genişliği ile sınırlıdır. Bu değişmez bir kuraldır. Şikago’da 7 Aralık 1944 tarihinde akit ve imza edilmiş olan Milletlerarası Sivil Havacılık Anlaşması, Milletlerarası Sivil Havacılık Geçici Sözleşmesi, Milletlerarası Hava Ulaştırma Sözleşmesi, Milletlerarası Hava Servisleri Transit Sözleşmesi ve nihai senet 4749 sayılı yasa ile 5 Haziran 1945 tarihinde TBMM tarafından onanmıştır. Diğer bir deyimle bu sözleşme iç hukuk bakımdan içselleştirilmiştir. Şimdi burada duralım bir nefes alalım ve söyleyelim. Yunanistan’ın almış olduğu karar “keen lem yekün”dur.  Bu terim hukuk literatüründe hiç olmamış şey, yok hükmünde anlamında kullanılır. Diğer bir deyişle baştan itibaren bir anlam ifade etmez. Bizde çok güzel bir söz var, bir kıymet-i harbiyesi yoktur. Şimdi, Yunanistan’ın almış olduğu bu hileli komplo durumunu bir örnekle açıklayalım. Yunanistan’ın 6 millik karasularına bitişik açık denizde bulunan bir Türk fırkateyninin üzerinde bulunan bir helikopteri kaldırması Yunanistan’ın 1931 yılında tek taraflı olarak ilan ettiği millî hava sahasını 10 deniz miline çıkaran kraliyet kararnamesine göre ihlaldir, ihlal kabul edilmektedir. Şimdi sorarım sizlere sevgili okurlar. Böyle bir şey olabilir mi? Ya da böyle bir şey kabul edilebilir mi? Gemi karasularına bitişik uluslararası sularda gezinebilir, ancak üzerindeki sabit kanatlı ya da döner kanatlı uçaklar uçamaz.  Bu nasıl mantıktır, anlamak mümkün değildir. Şimdi durup düşünelim, bu durumda gelecek yıl hizmete girecek olan TCG Anadolu (L-400) Çok Maksatlı Amfibi Hücum Gemisi üzerindeki sabit kanatlı ya da döner kanatlı uçaklar kullanılamaz. Ya da tersten yaratılan bir algı ile Şikago Sözleşmesine göre karasuları 10 deniz milidir. Böyle bir ucubelik olabilir mi? Evet sevgili okurlar, it dalaşının gerçek sebeb-i hikmeti de budur. Görebiliyor musunuz Vehbi’nin kerrakesini? Böyle bir şey kabul edilebilir mi? 6 mil esasına göre bugün Ege Denizi’nin %40’ı Yunan karasularıdır. 12 mile çıkarılması halinde Ege’nin %70’i Yunan karasuları, %10’dan az kısmı Türkiye karasuları haline gelmekte ve açık denizler ise %51’den %19’a gerilemektedir. Türkiye Cumhuriyeti bu haklı nedenden ötürü Yunanistan’ın alabileceği 12 mil kararını savaş sebebi saymıştır. 

Gelelim Yunanistan’ın üçüncü hileli komplosuna. Önce sizleri adaların isimleriyle boğmadan Ege’deki adaları kategorize edelim ve bunları üç grupta toplayalım. Malum birinci grup adalar, Yunanistan’ın bağımsızlığını elde ettiği 24 Nisan 1830 tarihli Edirne Antlaşması ile Lozan Barış Antlaşması’nın imzalandığı 24 Temmuz 1923 tarihi arasındaki dönemde Ege Denizinde Yunanistan’a bırakılan adalardır. İkinci grup ise Lozan Barış Antlaşması ve 10 Şubat 1947 Paris İtalyan Barış Antlaşması ile gayri askerî statüde olmaları kaydıyla Yunanistan’a bırakılan adalardır. Üçüncüsü de bunların dışında kalan ada, adacık ve kayalıklardır. Bunlar için Ege denizinde herhangi bir egemenlik devri yapılmamıştır. Dolayısıyla bu ada, adacık ve kayalıklar Yunanistan’ın iddia ettiği gibi Yunanistan’a ait değildir. Oysa uluslararası hukukun bu gerçekliğine karşın Yunanistan, uluslararası alanda meydana gelen değişmelerin, antlaşmalarla kurulmuş olan statüyü ortadan kaldırdığını ve Lozan Barış Antlaşması’nda Türkiye’ye bırakıldığı belirtilmeyen kara parçalarının tamamının kendisine ait olduğu tezini ileri sürmektedir. Ne âlâ memleket, öyle değil mi? Ondan sonra da Kolombvari tavırla bunları işgale girişmiştir.  Buna karşılık Türkiye, kısa bir süre öncesine kadar antlaşmaların hükümlerinin geçerli olduğunu ve Lozan Barış Antlaşması’nda haklarından feragat etmediği ada, adacık ve kayalıklarda egemenlik haklarının devam ettiğini savunmuş ve savunmaya da devam etmektedir.  1996 yılında yaşanan Kardak krizi Türkiye Cumhuriyeti’nin bu tezini yaşama geçmiş halidir. 

Lozan’da kabul edilen bu statü, Osmanlı Devleti’nin Ege Denizi’ndeki tüm ada, adacık ve kayalıkları devretmeyi kabul ettiği Sevr Antlaşması’nın hükümlerinden farklıdır. Lozan Barış Antlaşması devredilen adaları ismen tek tek saymıştır. Lozan’ın onikinci maddesinde sadece ‘Limni, Semadirek, Midilli, Sakız, Sisam ve Ahikerya’ adaları ismen sayılarak; Taşoz, Bozbaba ve İpsara Adaları ise Altı Büyük Devlet Kararı’na atıf yapılarak ve bu karar gereğince adaları askerî amaçlarla kullanmaması kaydıyla Yunanistan’a devredilmiştir. Bunun karşısında, Gökçeada, Bozcaada ve Tavşan Adaları ile Anadolu kıyısına üç milden az uzaklıkta bulunan adalar üzerindeki Türk egemenliği teyit edilmiştir. Malum, Millî Mücadele Deniz Kuvvetleri olmaksızın kazanılmıştır. Böyle olmasına karşın Ege’nin Yunan Gölü olması Lozan’da önlenmiştir. Büyük başarıdır. Lozan’ı, Türkiye’nin 3 milin ötesindeki adalar, adacıklar ve kayalıkların egemenliğinden feragat ettiği, dolayısıyla Yunanistan’ın işgal ettiği 18 adanın zaten Yunanistan’a ait olduğunu ima etmek, Sevr’i hortlatmaya kapı açmaktır. (1) Yanlışların en büyüğüdür. 

İtalya ve Mısır ile çeşitli anlaşmalar imzalayan Yunanistan ayrıca, anlaşma sağlanamaması halinde konunun uluslararası mahkemelere taşınması gerektiği görüşündedir. Peki bunun anlamı nedir? Anlamı açık seçik ortadadır. Ey Türkiye ben bütün bu aktörleri lehime çevirdim, gel kaybetmeni uluslararasılaştıralım. Yunan Başbakanı tıpkı eski mevkidaşları gibi, öncelikle söyleyelim dalaverecidir. Çıkarı için her türlü hileye başvurmaktadır, taklacıdır, çıkarını bilen, çıkar düşkünü, çıkarcı bir aferisttir. Şimdi bütün bunlardan sonra, Partisinin grup toplantısında Yunanistan Başbakanı’na yönelik net ifadeler kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşması yerinde değil midir? Ne demişti Miçotakis? Ayağını yorganına göre uzatmayan Yunan Başbakanı sahte kahramanlık gösterisi düzenleyerek “stratejik dış politika hedeflerinin adadaki ‘Türk işgalini’ sona erdirmek” olduğu yönünde skandal bir ifadeye imza atmıştır. Şimdi bu durumda sahte kahramanlık gösteren, kolpoculuk yapan Yunanistan Başbakanı Miçotakis’e net mesajlar gönderen Cumhurbaşkanı Erdoğan aşağıdaki cümleleri kurmakta haklı değil midir?

Bana meydan okuma, haddini bil. Eğer bilmezsen demek ki masayı sen tekmeledin, kaçtın. Sen bazı dağlara güveniyorsun, o güvendiğin dağlara kar yağdı, hiçbirinden sana fayda gelmez.”(2)

Sadece bununla kalsa iyi. Kıbrıs ziyaretinde içindeki zehiri de kusmuştur, Miçotakis. Cumhurbaşkanı konuşmasına devamla “Artık iki devletli çözümden başka Kıbrıs’ta çıkış yolu kalmamıştır. İster kabul edersiniz ister etmezsiniz.” sözleri üzerine Kiryakos Miçotakis büyük bir kolpoculuk gösterisinde bulunarak, “İki devletli çözüm tartışma dışıdır”,deyivermiştir. Buna verilecek cevap hiç kuşkuya mahal olmayacak şekilde bellidir.  Cumhurbaşkanı Erdoğan da Yunanistan Başbakanı Miçotakis’i doğrudan hedef alarak sözlerine şöyle devam etmiştir:

 ‘Bak sen bazı dağlara güveniyorsun. O güvendiğin dağlara kar yağdı kar. Ama biz kendi göbeğimizi kendimiz keseriz, onun için ‘Çılgın Türkler’i iyi tanıyacaksın’ şeklinde konuşmuştur.

Bütün bunlardan sonra söylemem odur ki, Türkiye Cumhuriyeti, Doğu Akdeniz, Kıbrıs ve Ege Denizi’ndeki gelişmeleri ve hayat haklarını siyasî bağımsızlık hakkı olarak görmektedir. Bunlara karşı kapalı kapılar arkasında yürütülen her türlü komplo ve kolpocu hareketleri savaş sebebi saydığını bütün dünyaya haykırmıştır. Yunanistan Başbakanlarının hileli komploları ve kolpocu çıkışlarına karşılık, Türkiye Cumhuriyeti de ısrarla yasal zeminleri yeğlemekte olduğunu göstermektedir. Türkiye’nin önünde 47 yıldır bir türlü çözüme ulaştırılmayan, GKRK tarafından benimsenen çözümsüzlük seçeneği karşısında Kıbrıs sorunsalı yeni ufuklara evrilmiştir. Artık Kıbrıs’ta iki devletli çözümden başka bir çıkış yolu da kalmamıştır. Türkiye ve KKTC bu yolda azim ve karalılıkla yürüneceğini bütün dünyaya göstermesini bilmiştir, sevgili okurlar. Türkiye doğru yoldadır. Enseleri karartmayalım. 

 

Dipnotlar 

(1) Uluç Gürkan, Ege Adaları, Https://Ulucgurkan.Net/2018/07/Ege-Adalar/Erişim Tarihi 14 Şubat 2021/

(2) Yeni Şafak Haber Merkezi, Mesaj yerine ulaştı: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Miçotakis’le ilgili sözleri Yunan basınında, Yeni Şafak Gazetesi, 11 Şubat 2021. https://www.yenisafak.com/dunya/mesaj-yerine-ulasti-cumhurbaskani-erdoganin-micotakisle-ilgili-sozleri-yunan-basininda-3598555/Erişim Tarihi 14 Şubat 2021/

Yazar
Esat ARSLAN

Esat Arslan, İstanbul’da 15 Nisan 1947 tarihinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini İstanbul’da; yükseköğrenimini Ankara’da tamamlayan Esat Arslan, Savunma Bilimleri, Kamu Yönetimi dallarında yüksek lisans; Türkiye Cumhuriyeti Tarihi da... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen