Çeşitli oyunlarla hilelerle Müslümanların birbirine düşürülmesi, çatışmasının sağlanması, Müslümanların birbirlerinin kanını dökmesi bir Müslüman için gayet nahoş, üzücü bir şey.
Bununla beraber benim anlayabildiğim kadarı ile Kuran bu konuda gayet açık, bu da imtihanın planlı bir parçasıdır. Habil ile Kabilden, Talut ve Calut kıssasında komutanlarının ikazına rağmen su içen askerlere, Hz. Yusuf ve kardeşlerine Müslümanların birbiriyle çatışması Kurana yabancı bir şey değil. Bu durumlarda da “dosdoğru” davranmak da imtihan icabı bir yükümlülüğümüz. Ama doğrusu ya imtihanın zor sorularından birisi bu..
Kuran bize oyun kuranların üzerinde bir oyun kuran olduğunu bildirir. Kuran defaatle Allah’ın din karşıtlarının entrikalarını bozacağını bildirir. Bununla beraber Rad 42 ayetinde ” Onlardan öncekiler de entrikalar çevirdiler. Allah dilemedikçe hiç bir entrika zarar veremez. O herkesin kazandığını bilir. Kafirler kalıcı yurdun kime ait olduğunu anlayacaklardır” derken konu biraz daha girift bir hal alır. Allah bazı entrikaların zarar vermesine müsaade edebilir. Ama kontrol tamamen Allah’ta olduğuna göre (söz konusu entrika hiç bir sonuç alamayabilirdi) ortaya çıkan zarar artık “karşı tarafın bize verdiği zarar” dan ziyade “Allah’ın bizi tabi tuttuğu bir imtihan” olarak anlaşılabilir.
Bu bir arkadaşın benzetmesiyle yarım yamalak yüzme bilen çocuğunu denize atıveren, ama gözleyen babanın durumuna benziyor. Biz çocuklarımızı kasıtlı olarak nispeten zorlanacağı ortamlara atarız ki yetenekleri gelişsin. Buna “kontrollü kaos” demek bana uygun geliyor. deneyimi yaşayan açısından konu kaos görünümünde olabilir ancak işi planlayan açısından her şey denetim altındadır. neticede baba tarafından denize atılmak ile okyanusun ortasında can mücadelesi vermek arasında çok fark var.
Bugünlerde bunu düşünmek beni teselli ediyor. Kontrolden çıkmış bir şey yok. Kontrol anlayışımız konusundaki idrakimizi yükseltmemiz gerekiyor.
Kuran bize ideolojiler gibi ucuz cennetler vaat etmedi ki. Esasında bu hayli ilginç bir konu. İslam davetinde “buraya gelin her şey güllük gülistanlık olacak” denmiyor. Evvelkilerin başlarına gelen bizim de başımıza gelmeden kurtuluveremeyeceğimiz gibi zorlu bir uyarıyla karşılanıyoruz. Kuran açıkça hayatın her daim kolay olmayacağını, hiç değilse zaman zaman zorluk düzeyinin artacağını bildiriyor. Neyse ki aynı kitap bu durumlarda doğru hareket etmenin yollarını da anlatıyor. “Sabır” gereksinimi Kuranın pek çok yerine serpiştirilmiş.
Sabır bize olaylara doğru bakmanın yolunu da açıyor. Dünya hayatı kısadır. Esas (ve uzun) olan ahirettir. İnancımızın bize kazandırması gereken (Gai Eaton’un tabiriyle) bu “orantı” algısıyla baktığımızda; zaten bütünü bile kısa olan bu dünya yaşamında zaman zaman sabrı öne çıkarmamız gerekiyor. Tabii Allah’ın hepimize hesapsızca hem dünya hem ahiret kazancı vermesini dilerim ama “ebedi saadet” için buna haydi haydiye değmez mi?
Sonucum şu ki,Müslümanların birbiriyle çatıştığı bugün de “her şey kontrol altında” ve bize düşen de acı tatlı tüm imtihanlardan farklı olmayan bir şekilde “doğru davranmak”