Konu faiz değil

Bir yandan ülkelerin yeniden “Ay’a gitme yarışı” içine girdiği bir noktada, 5G teknolojisi, blockchain yazılımları, yapay zekâ uygulamalarının hem tüketiciyi hem de üreticiyi yeni kalıplara soktuğu bir ortamda hala “Merkez bankaları negatif faiz verecek, likidite bollaşacak, faiz arayan para bize gelecek” söylemine bel bağlayanların, olup biteni ciddi ıskaladığını düşünüyorum.

*****

Cüneyt BAŞARAN

ABD, AB, Japonya, İngiltere ve Çin… Ekonomilerinin toplam büyüklüğü 55 milyar dolar. Bir başka ifadeyle toplam GSYH’nin yüzde 65’ini oluşturuyorlar.

Satın alma gücü olarak büyüklükleri, çok daha etkileyici.

Dünya ortalaması GSYH kişi başı satın alma gücü 17 bin dolar olarak hesaplandığında, bahsi geçen 5 ekonominin ortalama satın alma gücü, bu oranın 2.5 katı çıkıyor.

Nüfus olarak da çok kalabalıklar. Dünyada toplam nüfusun yüzde 40’ı bu coğrafyada yaşıyor.

2018’de toplam dünya ticaretinin yaklaşık 20 trilyon dolar olduğu göz önüne bulundurulduğunda, bahsi geçen 5 ekonominin dünya ticaretinden aldığı pay yüzde 45’e yakın.

Anlaşılacağı üzere dünya ekonomisine her anlamda damgasını vuran 5 isimden bahsediyoruz.

Fakat bu 5 ekonomide,  en azından  dördünde, işler hiç iyi gitmiyor ve bu durum sadece onları değil, biz diğer fanileri de maalesef yakından ilgilendiriyor.  Neden mi?

Önce bu ülkelerden gelen son rakamları hatırlayalım.

2018 yılını Çin yüzde 6,6 büyüme ile bitirdi. Bu Çin’in, son 30 yıldaki en düşük büyüme oranı.

Geçen sene ABD’de yüzde 2,9, AB’de yüzde 1,9, İngiltere’de yüzde 1,4 ve Japonya’da yüzde 0,8’lik büyüme oranı vardı.

Kaba bir hesapla bu 5 coğrafyanın ortalama aritmetik büyüme oranı yüzde 2,7 oldu. Aynı dönemde dünya toplam GSYH büyüme oranı da yüzde 3,5 olarak hesaplandı.

Ancak dünya ticaretinin yarıya yakının geçtiği bu coğrafyalarda, 2019 ve 2020’de durum oldukça sıkıntılı gözüküyor.

AB’de 2019 ve 2020’de beklenen büyüme oranı yıllık yüzde 0,7. İngiltere’de anlaşmasız Brexit durumunda, 2019’da yüzde 1.2 büyüme, 2020’de ise daralma bekleniyor. Japonya’nın bu sene yüzde 0.7 büyüme oranını tutturabileceği ancak 2020’de en iyi ihtimalle yüzde 0.3 büyüyebileceği öngörülüyor.

Çin’i tahmin etmek ise oldukça zor. ABD ile girdiği ticaret savaşlarının etkilerini hissetmeye başlayan Çin ekonomisinde büyüme oranının 2019’da yüzde 6,2’ye düşmesi bekleniyor. 2020 için ise tahminler yüzde 5,8 büyüme olacağı yönünde. Ancak Trump’ın geçen hafta attığı tweet’te iddia ettiği, 300 milyar dolarlık yekûnu bulunan ve içinde teknoloji ürünlerinin de bulunduğu Çin’in ABD’ye sattığı ürünlere de yüzde 10 ithalat vergisi gelecekse, 2020 Çin büyüme oranını daha aşağıda düşünmek gerekebilir.

Son olarak ABD’ye de bakalım. Trump’ın başlattığı “Ticaret Savaşları” sanayi üretimi üzerinden ABD ekonomisini de vurmaya başladı. Hizmetler sektörü ve iç tüketimin iyi durumda olması bu etkiyi bir miktar azaltsa da, ABD ekonomisinin büyüme oranının 2019 yılında yüzde 2,3 seviyesine inmesi bekleniyor. 2020 de ise beklentiler biraz da karamsar, yüzde 1,6.

Kısaca 2020 ve sonrası dünya ekonomisinin lokomotifi durumundaki bu 5 bölgede aktivite yavaşlıyor. Durgunluk kalıcı hale geliyor. Alım güçleri yüksek olduğu için, onların teklemesi dünyanın geri kalanında bulunan ve ihracatlarını bu bölgelere yapan ülkeleri vuracak.

Ekonomiler teklemeye başlayınca merkez bankaları yeniden göreve çağrıldı.

Merkez Bankalarına 2008 krizi sonrasında da kurtarıcı gözüyle bakılmıştı. FED’de Ben Bernanke, AMB’de Mario Draghi, Japonya’da Kuroda ve İngiltere’de Mark Carney, başında bulundukları kurumları yani ülke merkez bankalarını, farklı sebeplerle finans piyasalarına oyun kurucu olarak soktular.

Kimi kuru düşürüp ihracatı artırmak için kimi para basıp şirketlerin ucuz krediye erişimi olsun diye kimi de faizleri hızla sıfıra indirip ekonomik aktiviteyi artırmak için, tarih boyunca görülmemiş parasal genişleme kararlarına imza attılar.

Ancak son 8 yıldır devam eden bu deneysel macera istenen mutlu sonu getiremedi.

Bugün geldiğimiz noktayı ise şöyle özetleyebiliriz.

Japon Merkez Bankası eksi 0.10 faiz ödüyor ve toplam Japon GSYH’nin yüzde 110’una kadar Japon hisse senedi, şirket ve devlet tahvilini bilançosuna almış durumda.

Avrupa Merkez Bankası bir sonraki toplantıda eksi 0.5 faiz ödeme kararı alacak ve toplam AB GSYH’sinin yüzde 40 kadar tahvilini, bilançosuna eklemiş durumda.

İngiltere Merkez Bankası yüzde 0.75 faiz veriyor ve GSYH’nin yüzde 22’si kadar tahvil almış durumda.  ABD Merkez Bankası FED de 11 yıl aradan sonra yaptığı 25 baz puanlık faiz indirimi ile faizini yüzde 2’ye çekti. Şu ana kadar yaptığı tahvil alımı ise GSYH’nin yüzde 17’si.

Demek ki ne sıfır faiz ne tahvil alımları ne de bol likidite kalıcı ekonomik toparlama için yeterli gelmemiş. Hem de en iyi 5 ekonomiye bile!

Toparlıyorum…

Küresel ölçekte yaşanan ekonomik aktivitedeki soğumanın birçok sebebi olabilir. Teknolojinin gelişmesi ve birçok iş kolunun ortadan kalkması, yaşlanan nüfus, ticaret savaşları, korumacılığın devreye girmesi vs… Belli ki geçici olmayan bir durgunluk ve soğuyan ekonomiler önümüzdeki yılların en önemli sorunu olacak.

Ancak faizlerin küresel ölçekte yüksek olmadığı aşikar. 14 trilyon dolarlık tahvil stoğu hali hazırda negatif faizle işlem görüyor. Üstelik, merkez bankalarının aldığı toplam varlık (tahvil, hisse vs…) 20 trilyon doları buldu ki, bu rakam küresel GSYH’nin yüzde 25’i.

Dolayısıyla sorunun esasıyla ilgilenmeden merkez bankalarını piyasa sopasıyla yeniden oyuna sokmak sadece daha büyük varlık balonları ve daha bozulmuş gelir dağılımı tabloları yaratacaktır.

Ayrıca sadece likidite bolluğu ve düşük faiz üzerinden hesap yapan ve başka oyun planı olmayan ülkeler için de kısır döngünün devam etmesine neden olacaktır.

Bir yandan ülkelerin yeniden “Ay’a gitme yarışı” içine girdiği bir noktada, 5G teknolojisi, blockchain yazılımları, yapay zekâ uygulamalarının hem tüketiciyi hem de üreticiyi yeni kalıplara soktuğu bir ortamda hala “Merkez bankaları negatif faiz verecek, likidite bollaşacak, faiz arayan para bize gelecek” söylemine bel bağlayanların, olup biteni ciddi ıskaladığını düşünüyorum.

Yaşadığımız ekonomi odaklı ticaret soslu krizin faiz hadleriyle merkez bankaları ile çözülmesi mümkün değil. Küresel ölçekte oyunun kurallarının yeniden yazıldığı, teknoloji ve üretim odaklı yeni kuralların, büyük oyuncular tarafından dikte ettirildiği bu dönemde, çok canlar yanacak gibi… 

———————————————-

Kaynak:

https://www.bloomberght.com/ht-yazarlar/cuneyt-basaran-2071/2230038-konu-faiz-degil

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen