Körlenme Ey İnsanoğlu

Dağlara doğru yol alırken türkü dinlemek ne kadar güzel bir şey.

Hafızam çok iyi değil. Bazen radyoda bir türkü dinliyorum, “aklımda kalsın” diyorum ama daha sonra unutuyorum.

Geçen gün dinlediğim bir ilâhinin iki mısrasını cebimde bulduğum bir kâğıt parçasına yazmıştım;

“Körlenme ey insanoğlu,

Ölmemeye çare mi var?”

Ölmemeye çare yoktu elbette. Dünya gelimli gidimliydi, illâ ki ölümlüydü. Yunus Emre “Her an yeni doğarız bizden kim usanası?” diyordu. Tarık Buğra’da bir hikayesinde Evliya Çelebi’den naklen ““Gün akşamlıdır devletlûm; dün doğduk, bugün ölürüz!” diye yazmıştı. Ama dünya ölümlü diye körlenmemek de lâzımdı.

“Her insan bir açan güldür,

Solmamaya çare mi var?”

İmam-ı Azam “Doğru- yanlış, iyi- kötü, güzel- çirkin vs gül ve diken gibidir, biri varsa diğeri de vardır” demişti. 

Gül de solacak diğer çiçekler gibi, bir başka yerde de “Ama gül daima dikenin üzerindedir” diye okumuştum.

“Hani ecdat, hani ata,

Hakk’a karşı etme hata.”

Ecdat, ata yoktu artık. Mehmet Ali Dedem yok, Hüseyin Dedem yok, Ayşe Ebem yok, Fadime Ebem yok, Hamza Dayım, Hacer Yengem, Mustafa Eniştem, Muammer Eniştem, Zeynep Teyzem, Emine Teyzem, Babam, Muhittin Kardeşim… yok. Bir gün biz de olmayacağız buralarda.

Hakk’a karşı hata etmemek lazımdı, edince de tövbe etmek. “Allah’tan insana doğru gelene vahiy, insandan Allah’a doğru olana da dua diyorduk. Aşağıda olanın yukarıda olandan bir şey talep etmesiydi dua.” 

“Tabut derler ağaç ata,

Binmemeye çare mi var?”

Ondan öncesi de musalla. Rasim de şöyle söylemişti;

“Rasim der çektiğim gamı, telâşı,

Anlatmaya değmez gözümün yaşı,

Öyle yorgunum ki yatarsam eğer,

Kalkmam senden ey hiç musalla taşı.”

Herkesin sırtının yere geldiği bir yerdi ora.

Sonra el üstünde götürürlerdi, içindeki kim olursa olsun.

“Günüm benim günüm” deme,

“Arşa çıktı ünüm” deme,

“Herkesten üstünüm” deme,

Kulu yine kul götürür.”

“Körlenme ey insanoğlu” nun sözleri Alvarlı Lütfü Efe’nindi.

Aşık Reyhani için Alvarlı Lütfü Efe’ye “Yaşar saz çalıyor, türkü söylüyor” diyorlar. Lütfü Efe de “Yaşar’a dokunmayın, çalsın çığırsın” diye cevap veriyor.

Reyhani şunu demişti “Kara Yer” şiirinde.

“Gözüm yummuş gaflet ile giderken,

Dediler ki tebdil görmüş kara yer.

Dünya varlığını hayal ederken,

İki taş bir mezar örmüş kara yer.”

Alvarlı Lütfü Efendi’nin söylediği şiirin son kıtası da şöyleydi;

“Lütfü ey der ölüm kader,

Gelmiş ecel beni bekler,

Buraya gelenler gider,

Gitmemeye çare mi var?”

Denge efendim. Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya, yarın ölecekmişiz gibi ahiret.

Yukarıda saydıklarıma, eşimize, dostumuza, geçmişlerimize, bu toprakları vatan yapanlara Allah rahmet eylesin.

Fatihalarla…

Yazar
Mehmet Ali KALKAN

Eskişehir'de doğdu. Eskişehir Gazi İlkokulunu, Tunalı Ortaokulunu, Motor Sanat Enstitüsünü ve Çukurova Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümünü bitirdi (1980). Bir müddet Eskişehir Belediyesinde ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen