Bizim köyün anaları destan yazıyorlar. Bazen bunca yükün altından nasıl kalkıyorlar diye düşünüyor ve çoğu zaman hayranlıkla onları seyrediyorum. Köyde yaşamın çok çalışmayı gerektiren seyri içerisinde onlar analığın, kadınlığın birer yüce timsali olarak geliyorlar bana.
Günümüzde, kadını alıp onu içi boş kavramlarla yücelten yahut öyle zanneden çevrelerin yaptığı faaliyetler ve oluşturmaya çalıştığı algı yerine bu köyün anaları, teyzeleri, yengeleri; üzerinde pek konuşulmayan, adı konmamış, bununla beraber hep var olan bir büyüklükle bu aziz toprağı işliyor, ondan neler neler elde ediyorlar! Onlar bu aziz toprağı işlerken elbette mânâlarını da yüceltiyorlar.
Biz böyle fedakâr, çilekeş, yuvasına, ailesine, köyüne hizmet etmeyi ibadet bilen anaların ellerinde büyüdük. Onların fedakârlık tüten hâlleri, sevgileri, niyetleri içinde bu hayata adım attık. Şu fedakârlık kelimesi bile onların hayatındaki o güzelim analığın özünde yer alan mânânın derinliğini hakkıyla ifade etmede çok âciz kalır.
Bazı zamanlar düşünmekten pek keyif almadığım bir husus aklıma gelir:
Onlar âlemimizden çekilip gidince bu bereketli toprakları kim işleyecek? Bu tarlalardan kim mahsul devşirecek? Yeni neslin onlardan yadigâr bilgiye, tecrübeye sahip çıkacağını düşünerek bu bahsi geçelim.
Köyümün anaları daima çalışır. Tarlada avlu yapılacaksa onlar yapar. Biber, salatalık, bezelye, fasulye, domates ekerler. Bunların bakımlarıyla bizzat meşgul olurlar. Mevsimi gelir elmadan, armuttan, duttan pekmez kaynatırlar. Fındığın her aşamasında onların çok kıymetli hizmetleri olur. Hem fındık toplarlar hem de yemek yaparlar. Bahçelerin bakımında onlar he dâim erkeğin yanındadır. Ahırda inek varsa ineğin sağımı, sağılan sütten yağ ve peynir yapımı gibi işler de onlara bakar.
Evin erkeğinin gurbette olduğu zamanlar onların yokluğundan doğan boşluğu yine onlar doldururlar. Düğünlerde, davetlerde yenen yemeğin özünde hep onların lezzetli dokunuşları vardır.
Hasılı köyümün anaları köydeki yaşamın her ânında emekleriyle, çileleriyle var oluyorlar. Ben burada duyduğum bu derin ve asil mânânın onların hizmet ve muhabbet dolu hayatlarından geldiğini de düşünüyorum ve onların hayatlarından ilham alan yazılar yazmayı onlara duyduğum gönül borcunu azıcık bile olsa ödemek gibi görüyorum.
Ben, küçüklüğümden beri köyümün analarının ortaya koyduğu harikulade şeyleri, yaptığı işleri büyük bir hayranlık içinde seyrediyorum. Çoğu zaman onlara yardım etmenin mutluğunu içimde duyarak… Bu fedakârlıklarını kısmen erken yaşlarda keşfetmem vesilesiyle köyümün sahip olduğu kültürel değerleri kaydetmeye başladığım on sekiz yaşımdan beri onları hep kıymetli tecrübeleriyle tanıdım ve bol bol dinledim. Onlar köyümüzde sadece analığın ve çalışkanlığın timsali değil aynı zamanda zengin bir kültürün de taşıcısıydı bizim için. Nitekim kültür dediğimiz şey toprağa bağlı üretimin hemen yan başında yükselir. Belki bildikleri onlara sıradan geliyordu ama değişip duran ve eskiye dâir birçok şeyi acımasızca yutan yeni dünyada bunlar bence kıymetli birer tecrübe demekti.
Bu güzel köyün anaları bizi çalışkanlığı, çilesi, sabrı, muhabbetiyle besledi. Hâlâ beslemeye devam ediyorlar. Ama artık yaşlanıyorlar. Onlar âlemimizden gidince bu güzel köye kim bakacak diye düşünüyorum. Onların yaptığı gibi büyük bir fedakârlık hissiyle bu toprağı kimler işleyecek diye iç geçiriyorum. Belki endişelerimiz yersizdir. Belki giderek köyün, toprağın ne kadar değerli olduğu hissedilir ve yeni nesiller toprağa ve tecrübeye sahip çıkabilmeyi belki bir gün erdemli bir vazife bilirler.