Ne türlü zamanlardan geçiyoruz.
Alameti kıyamat midir?
Kıyamatin alameti midir?
Garip…
Garibi daha garip, mazlumu daha mazlum, arsızı edepsizi daha arsız daha edepsiz eden zamanlar. Ne yaşa bakıyor. Ne başa. Ne eğitime, ne kariyere, ne cinse cinsiyete, ne ergene ne yaşlıya… Ne kadına ne adama. Koptu mu ip düşülüveriyor ahlâksızlık ağına. Zor bulaşmamak. Zahir bulaşıcı bi de..! O kanal bu kanal derken, anten vasıtasıyla mıdır nedir? Yayıldı virüs evlere ocaklara, eltilere, gelinlere, karılara, kocalara, dünürlere kayınanalara… Kimse garipsemiyor artık. Zaten başka program varsa izlenmiyor da kanallar. Ne menem bi tohum, ne tür bir virüs. Önce akla, sanırım ordan da vicdanlara yerleşiyor. Yüksek ateş falan da yapmıyor. En önemli belirtisi yüzlerde bıraktığı şaşkınlık ifadesi. Onun süresi de zaten giderek azaldı. Bağışıklık sistemi girdi devreye. Ar, haya çok da umursamıyor artık. Biliyorlar ki öldürmüyor. Süründürmüyor. Yarına varmaz da unutuluyor.
Biz virüsü yeneceğimize, virüs aşı geliştirdi bizi yendi. Ayakta atlatıyoruz şükür. Daha televizyon başından kalkmadan hatta.
E güçlü milletiz bunu da alt ettik.
Şimdi antika günlerde evvel zamanlarda kaldı vicdan zırhı. Önce vicdanı ar eder, vicdanı kızarırdı insanın yüzünden evvel. Ah evvel zaman, evvel zaman..! Kulakların çınlasın. Ahir zaman bu gidişle hasretle yad edecek seni.
Vicdanı sızlaya sızlaya, kulaklarını çınlata çınlata…
…
Zamanın Hale Düşümü
Bir süre sonra zamanla ve mekânla ilişkisi de değişiyor insanın. “Hem içinde hem büsbütün dışındayım zamanın” dediği gibi Tanpınar’ın.
Bi dost bir arkadaş bir yâren gibi hâlde kalıyor zaman. Dün, evvelsi gün, yarın, öbür gün… Şimdide kaybolup gidiyor. Ruhunuz tatlı bir yolculuğun hazzını yaşamaya başlıyor da ah bazen elem veren duygular düşmese yola… Asfalta düşen kayalar gibi. “Dikkat taş düşebilir” diyor ya uyarı levhalarında. Ne kadar dikkatli, ne kadar güya hazırlıklı olsanız da yola değil de tam yüreğinizin üzerine düşüyor o taşlar. Zamânın mekânın rolden ibaret kaldığı ruh yolculuğunda…
Beden vasıta. Araçlar gibi trafiğe çıktığı yıldan ibaret adı.
71 model bir bedende yolda yolcu kalmaya çalışan bir hayalet ruh sanki. Eskidikçe yenilenen, yenilendikçe tükenen, tükendikçe büyüyen… Bir zaman sonra seyirci.
Düne, yarına… öylece bakan, bekleyen, görebildiğini, duyabildiğini idrakle pişen, görüp duyup hissedemediğinde yiten…
Uyarı tabelalarını görse de takdirin tedbiri bozduğuna mahkum, tedbirin takdire kul oluşuna teslim yolcu.
Ne zamanın içinde ne de büsbütün dışında.
Gözü yolda, gönlü aşkta, kaderi takdirde, eylemi tedbirde kendini seyirde bir yolcu.
Kendine hükümlü, kendine sürgün, kendine tutuklu, kendine mahkum.
Ve kendine şahit, kendine hâkim.
O zaman yolun adı sükunet.
Yolcunun adı ins’an.
Menzilin adı Hak.
Tadı hep çile olsa da.
Lezzeti hep huzur!
Dün nerdeydi?
Yarın nerede?
Ya şimdi?
…
Hiç,