Turgut GÜLER
Türk milliyetçiliği, Türk milletine âit haslet ve özelliklere duyulan bağlılığın adı ise, bu târifin içine Türk’e âit pek çok unsurla birlikte, Türk dilini sevmek de girer. Buradaki bağlılık, saygıdan aşka kadar uzanan dereceler gösterir. Milliyetçilik duygusunun en makbûl çeşidi, elbette, aşk derecesindeki bağlılıktır.
Kelimeler, bizim nâmûsumuzdur. Asırlar içinde meydâna gelen türlü istihâleler sonunda Türkçeye mâl ettiğimiz kelimeler, bayrağımız gibi kudsiyet kazanmışlardır.
Adına, ister öz Türkçe deyin, ister uydurmaca, bugün, maalesef bu sakat ve de kakafonik dil; basından san’at çevrelerine, akademik mevkîlerden dershâne ve okul muhîtine ve oradan siyâsî mahfîllere, en üst seviyedeki devlet ricâline, bütün cemiyet semt ve sokaklarından destek almaktadır.
Türk örfünde, hiç de hoş tedâîleri bulunmayan kuma getirme, kuma gelme, gitme âdeti var. Bu işi yapan, bu işe mârûz kalan ve bu iş kendine yaptırılan insanlarımız, ortak bir aldatma hikâyesinin kahramanlarıdır. Bir erkek ve iki kadından meydâna gelen kuma kadrosunda, ahlâkî yönden, birtakım sıfatlar hak edilmiştir. Tek mağdûr vardır; o da, bu pespâyeliğe râzı olmanın bedelini öder.
Jaguar, parsın bir çeşidi. Benekli ve daha yırtıcı parsa jaguar ismi verilmiş. Kelime, Dünyâ dillerine İspanyolcadan girmiş. İspanyolcaya da Tupi dilinden alınmış. Tupi, Paraguay ve çevresinde konuşulan bir yerli dili.
Türkiye’de yaşamayan bu yırtıcı hayvanın adını taşıyan lüks otomobil, magazin haberlerine zaman zaman yerleşiyor. Bu otomobilin giderdiği ihtiyaç, aslâ ulaşım, nakliye, trafik kelimeleriyle ilgili değil. Şımarık zenginliğin ve sonradan görme kabalığın sembolü olan Jaguar otomobil, rahmetli cumhurbaşkanlarımızdan birinin siyâsî ikbâl döneminde hayli başını ağrıtmıştı. Hattâ o yıllarda, davul delen jaguar amblemli bir siyâsî parti bile kurulmuştu.
Ne yazık ki, jaguar kelimesi, benekli parsa verilen mâsûm isim olmaktan hızla uzaklaşarak, otomobil markasına ve hazımsız zenginlerin hava atma vâsıtasına dönüştü.
Parası olanın, bu parayı nasıl harcayacağına, elbette kendisi karar verir. Hattâ bu hükmün geçerliliğinde, bahis konusu olan paranın nasıl kazanıldığı da önemli değildir. Zîrâ nâmussuzca kazanılan paranın bile, saygı duyulacak bir harcama şekli ve görünüşü, pekâlâ olabilir. Görmemişliğin derecesi, harcama yapılırken ortaya çıkıyor.
Kaliteli mal ve eşyâ kullanmakla lükse yönelik harcama yapmak farklı şeyler. Harc-ı âlem mallar almaktansa, biraz pahalı, ama daha dayanıklı ve standarda uygun olanını temin etmek, muhterem bir davranıştır. Buna, kimsenin itirâzı olamaz. Ama işin rengi kaliteyi ve standardı aşarak hadsiz-hesapsız harcamaya bürünürse, işte o zaman jaguarlaşıyorsunuz…