Kur’an’ın Dili Üzerine Düşünceler

Ömer AĞAÇLI

Din alanında belki de en zor ve çetrefilli  konulardan biri KUR’AN’IN DİLİ” sorunudur. Bu sorun öyle bir sorundur ki İslam dünyasını perişan eden ve tüm kargaşa ve kaosa neden olan bir sorundur.

Elimizdeki ilahi referanslara dayanarak bu konuda kimi şeyler söylemek isterim. Bu söylemeye çalıştığım hususlar, benim bu yaşa kadar edindiğim ve idrakim bağlamında olan şeylerdir. Yani kendi algılarımdır. Zaman zaman da İslam’da sufi yolu tutanlardan yaptığım alıntılardır. Hiç şüphesiz mutlak bilgi ve doğrusunu Allah bilir.

Kur’an’ın dili konusuna girerken, hakikat kapısını açanlar Peygamberlerdir. Çünkü Allah’ın muhatap aldığı kimseler Peygamberlerdir. Diğer deyişle mutlak hakikat bilgilerini insanlara Peygamberler öğretmiştir. Peygamberler olmasalardı insanlar Allah’ı, hakikat bilgilerini nereden öğreneceklerdi.

Kur’an Allah’ın insanlara kendi varlığını tanıtmak ve yaratılış amacını bildirmek amacıyla yaptığı konuşmalardır. Kur’an varlık ve varoluşu açıklayan hakikat bilgileridir.

Kur’an’a göre varoluşun merkezinde Allah vardır. Kur’an, ALLAH MERKEZLİ BİR KİTAPDIR.

Allah, kendi varlığının bilinmesi amacıyla varoluşu sonradan yaratmıştır.

Kadim olan, mutlak varlık ALLAH, varoluş ise sonradandır. Yani “ muhdes” tir.

Hakikat, “ NÜBÜVVET DENİZİ” olarak ifade edilir. Her Peygamber’in getirdiği vahiy yoluyla bilgiler, Nübüvvet Denizinden abı_ hayat suyudur.

Allah’ın vahyi, Allah’ın konuşmalarıdır. Allah’ın konuşmaları insanın konuşmalarına elbette benzemez. Onlar zarfsız konuşmalardır. Şekilsiz, harfin ve sesin verdiği şekilden münezzeh konuşmalardır. Peygambelerin dillerinde bu konuşmalar, zarfa alınmıştır. ( SADRETTİN KONEVİ’DEN ALINTI)

Allah’ın konuşmaları “ KELAM” sıfatına göredir. Kelam, Allah’ın zatına ait bir sıfattır. Kuran, sonsuz ve sınırsız hakikatleri sonlu ve sınırlı varlık olan insanlara “ CEVAMI KELİM” methoduna göre açıklamıştır. “ CEVAMI KELİM” sınırlı kelimelerle sınırsız gerçeklerin açıklanmasıdır.

“ Cevamı Kelim” in yanında “ LİSANIL FASİH” kavramı vardır ki ilahi hakikatların açık ve anlaşılır bir dille ifadesidir.

36/20: ayette: “ Onun mülkünü güçlendirdik. Kendisine peygamberlik, hikmet, yüksek bilgi, hakk’ı batıldan ayırma yetisi ve açık, güzel konuşma yeteneği vermiştik.”

ALLAH HER PEYGAMBER’E AÇIK VE GÜZEL KONUŞMA YETENEĞİ VERMİŞTİR. BUNUN ADI “ LİSANIL FASİH” dir.

Gelelim asıl söylemek sitediğimiz din dili konusuna. Kur’an Allah’ı tanıtırken insanların zihinlerinin kabul edebileceği biçimde, formatta isimler, sıfatlar ve fiiller olarak tanıtmıştır. İsimler, sıfatlar ve fiiller aklın kabul edebileceği formlardır. İsimler isimleneni yani müsemmayı anlatır. İsimle müsemma arasındaki ilişkiler ne ise, zat ile sıfatlar arasındaki ilişkiler de aynen böyledir.

ALLAH’IN BÜTÜN İSİMLERİ TEK BİR MÜSEMMAYA RACİDİR. YANİ ZATULLAH’A..

Bütün isimler, sıfatlar ve fiiller zamire işararet ederler. ZAMİR(O), TEK BAŞINA İSİMLERİN, SIFATLARIN VE FİİLLERİN YERİNİ TUTAR.

Şimdi “ cevamı kelim” ve “ lisanıl fasih” kavramlarının yanında üçüncü bir kavram vardır ki bu üçüncü açıklama methodu “ TEŞBİH” dir. Felsefe alanında buna “ METAFOR “ denilmektedir.

3/7 ayette: “ Kitabı sana O indirdi. Onun bazı ayetleri “ MUHKEM” dir. 

Muhkem , anlamı açık ve sonuçları insan aklı ile bilinebilir olanlardır. Özellikle ahlak hükümler bu kapsamda olanlardır. MÜTEŞABİH olanlar ise manevi alemdeki yaşanan mistik hallere ilişkin olanlardır. Manevi haller, fizik alemdeki olay ve olgulara, nesnelere benzetilerek yapılan anlatımlardır. 17/41: “ Biz, Kur’an’da sözü türlü biçimlerde anlattık ki, düşünüp anlasınlar diye.” 14/25: “ Allah, öğüt almaları için insanlara böyle benzetmelerle anlatır. ( SEMBOLİZM) 13/17: “  ALLAH, HAK İLE BATILI BÖYLE BENZETMELLERLE ANLATIR.” 

Kur’an insanın manevi hallerini özellikle nefs mertebelerindeki manevi halleri, huyları temsil yoluyla anlatmıştır. Kur’an nefsin hallerini yedi mertebede anlatır ve her bir mertebenin huy ve davranışlarını temsil yoluyla açıklar.

MÜTEŞABİH AYETLERİ literal yani zahiri anlamlarda anlamak din alanındaki sorunların temelinde olanlardır. Bağnazlığı besleyen damar da budur. Ham sofular, aklı kıtlar ayetlerin zahiri anlamlarına göre amel edenlerdir. Bu yüzden hem kendilerine hem de çevrelerine zararlı olanlardır. Ham ervah olanlar değişen zaman , mekan ve imkanlara göre düşünüp dinden hüküm çıkaramazlar ve geçmişi olduğu gibi taklit ederek yaşayanlardır. Müslüman ülkelerin din alanında yaşadığı sorunlar buradan kaynaklanmaktadır. Müslüman ülkeler geçmişi referans alarak, gelenekler içinde boğularak kördüğüm olarak yerinde sayan ve bunu da marifet sayan insanlarla doludur. Geçmişi yaşamaya çalışarak dini yaşadıklarını zannediyorlar.

Son söz olarak şunları söyleyip noktayı koyalım. Hz. Muhammed son peygamber olarak insanlığa  ilahi akıl getirmiştir . İlahi aklılla beşeri akılları uyandırmaya çalışmış ve destek olmuştur. VAHİY AKLA YOL GÖSTERMEKTEDİR. AKLIN HAKİKATE GÖRE DÜŞÜNMESİNİ VE HAKİKATİ BULMASINI SAĞLAMAYA ÇALIŞMAKTADIR.

Yazar
Ömer AĞAÇLI

Aksaray doğumlu, Ankara Devlet Mühendislik Akademisi İnşaat Mühendisliği Bölümü mezunu. Daha sonra işletme masteri yaptı. Kamu da çalıştı... Emlak Kredi Bankası’nda mühendislik, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde imar başkanlı... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen