Prof.Dr. Feyzullah EROĞLU
Küreselleşme, ilk aşamada sermaye hareketleri, üretim ve diğer ekonomik etkinliklerin dünya ölçeğinde serbest dolaşımı olarak tanıtıldı. Yoksul ülkelerin, küreselleşme yoluyla dünya ekonomisine daha fazla açılmalarının onlara belirli bir zenginlik getireceği propagandası yapıldı. Yoksul ülkeler, neler olup bittiğini anlamadan ekonomik kaynakları içeriden ve dışarıdan büyük bir iştahla yağmalandı.
Küreselleşme ve terör örgütleri
Küreselleşmenin asli aktörleri, yalnızca zengin ülkelerin çok uluslu şirketleri ve onların koruyuculuğunu yapan yöneticileri ve askerî güçleri değildir. Küresel güçlerin, şirket ve ordularının önünü açan aktörler arasında, 1980’li yıllardan sonra baş gösteren kitlesel terör örgütleri de yer almaktadır.
Küresel kapitalist güçler, kendi vahşi amaçları doğrultusunda bütün dünyayı yeniden paylaşım siyaseti güdüyor. Ekonomik avantajlarını güvenli bir biçimde sürdürebilmek için çevre ülkelerin yönetim, siyaset ve güvenlik gibi kurumlarını etkileri altına almaya çalışıyor. Güçlü bir ‘millî devlet’ ve ‘millî ordu’ geleneği olan yönetim sistemleri üzerinde arzu ettikleri ölçüde bir tahakkümde zorlanıyorlar. İstedikleri kıvamda yönlendirme yapamadıkları ülkelerde, devlet ve ordu yapısını itibarsızlaştırma eylemleri yapıyorlar. Ülke yönetimlerini zorlamak, kaynaklarını tüketmek ve toplumu yıldırmak maksadıyla çeşitli terör örgütlerinin kurulmasına, finansmanına ve yürütülmesine ön ayak oluyorlar.
Küresel güçler, yönetici ve siyasetçilerini büyük ölçüde kontrol edemedikleri devletlerin başına birtakım terör örgütleri musallat ediyor; onların yönetim sistemini ve siyaset kurumunu belirli yönde davranmaya zorluyorlar.
Küresel güçlerin gayri nizami tetikçileri
Dünya enerji kaynakları ile ticaret yolları üzerindeki bölge ülkelerinde var olan farklılıklar abartılarak, çoğunlukla etnik köken, siyasal dincilik ve solculuk görüntüsü üzerinden çeşitli terör örgütleri yapılandırıldı. Bu terör örgütlerinin ideolojisinin ne olduğu hiç önemli değildi; asıl maksat, her istenileni yapabilecek, kolay ve ucuz yoldan militan devşirmekti.
Bu terör örgütleri, birbirlerinden farklı gibiymiş görünseler de tamamen birbiriyle örtüşen insanlık dışı eylem yapıyorlar. Küresel güçlerin çıkarları doğrultusunda çok hızlı bir biçimde gömlek değiştiriyor, birbiriyle çatışıyor ve gerekirse şaşılacak bir hızla ittifak yapıyorlar. Bölge halkları ölüyor, acı çekiyor; küresel güçlerin çıkarları giderek bölgeye yerleşiyor.
Terör örgütleri, kendilerine verilmiş görev kapsamında, ulusal yönetimlere diz çöktürme ve teslim alma maksadıyla her türlü hukuk, ahlak ve insanlık dışı eylemleri yapmaktan kaçınmıyorlar. Yalnızca, toplum üzerinde korku ve panik yaratmak amacıyla millî devletin güvenlik güçleri ve ekonomik kuruluşlarını hedef almayıp, aynı zamanda bebeklerin bile katledildiği ağır insanlık suçu işliyorlar.
Bağımsız Türkiye’den terörle öç alma
Türk Milleti, başta sömürgeci İngiltere olmak üzere, diğer emperyalist ülkelerin işgalinden, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde bağımsızlık savaşıyla kurtuldu. İşgalci ve sömürgeci güçler, yenilmişliklerinin öcünü almak için Türkiye Cumhuriyeti’ni, ilk yıllarından itibaren çeşitli isyan ve terör (tedhiş) eylemlerine maruz bıraktılar. Yine yenildiler. Ancak, durmadılar. Bu doğrultuda, siyasal islamcılık ve siyasal solculuk maskesiyle etnik bölücülük ekseninde yoğun bir örgütlenme furyası başlattılar. Bunlardan birisi de kanlı PKK terör örgütüydü.
PKK terör örgütü, 1984’den bu yana binlerce insanımızın şehit ve gazi olmasına yol açarken, ülkemizin milyarlarca dolarlık ekonomik kaynaklarının kaybına neden oldu. Bu örgütün söylem ve simgeleri solculuk üzerine olsa da bölgedeki ilkel feodalite ve aşiret yapısına karşı hiçbir itirazı olmadı. Küresel kapitalizm hakkında herhangi bir eleştiride bulunmadı. Bu örgütün solculuğu, yalnızca yoksul halk çocuklarını kendine militan olarak devşirmek ve arkasında küresel kapitalist güçlerin olduğu gerçekliğini saklamak içindi.
Terörle mücadelenin sosyal psikolojik boyutu
Terörle mücadele, hiç kuşkusuz hukuki ölçüler içinde güvenlik güçlerini kullanmayı gerektirir. Ancak, terörle mücadelede en etkili yöntem, terör eylemlerinin asla amacına ulaşamayacağı algısını yaratmaktır. Eğer, terörle mücadele konumunda olan yönetim sistemi ve paydaşları, teröre karşı zafiyet içinde olur, mücadele azim ve iradesini tam olarak göstermezse teröristler ve yandaşları psikolojik olarak güçlenmiş olur. Terörist amaçlarla yapılan eylemler sonucunda birtakım değişimlerin olabileceği beklentisi mevcut teröristleri cesaretlendirir. Öte yandan, normal şartlarda terör yanlısı olmayan bir kısım kişi ve toplulukların da bu doğrultudaki beklentileri yükselir. Terörün, toplumsal zemini ve desteği giderek genişler.
Terör, dışarıdan beslendiği ve desteklendiği ölçüde, yalnızca güvenlik ve yargı sisteminin tam olarak işletilmesiyle sonlanmaz. Biri gider, yerlerine başka birileri bulunur. Terörün sonlanması ve bitmesi için kesin önlem, terör yoluyla asla bir amacın gerçekleşmeyeceği algısının pekiştirilmesidir. Öğrenme kuramına göre, insanların davranışlarını sürdürme ya da sonlandırması, büyük ölçüde bu davranışların sonucunda karşılaşacakları olumlu ya da olumsuz durumlarla ilgilidir. Teröristler, eğer amaç ve beklentilerini hiçbir biçimde elde edemeyeceklerini, tam aksine bunun hukuki bedelini ödeyeceklerini gördükleri zaman bu tür davranışlarını sürdüremezler.
Terörün popülerleşmesi
Türkiye’deki bir kısım kişi, topluluk ve siyasi partiler, terör örgütleriyle ilgili organik bir bağları olmasa bile, sırf bu terörün asıl patronu olan küresel güçlere karşı şirinlik yapma ya da rol kapma uğruna terör paydaşlarını destekleyici bir tutum içine girebiliyor. Son yıllarda kıyıcı ve ayrılıkçı terör örgütü PKK’nın başındaki ‘bebek katili’, terörle müzakerenin bir öğesi hâline getirildi. Bu anlamda, İmralı adasında mahpus olan terörist başına, ‘terörist’ demekten kaçınan ya da korkan siyasetçi, gazeteci ve sömürge aydınları sıklıkla ‘İmralı’ kavramı üzerinden birtakım açıklamalar yapıyor. ‘İmralı’, bilindiği gibi bebek katilinin hapis yattığı adanın yani coğrafi bir yerin adı. Herhangi bir kişi veya özneymiş gibi ‘ada adı’ üzerinden bir söylem geliştirmek son derece saçma bir durumdur. ‘İmralılı’ dense, böyle bir tanımlama da yanlış olur. Çünkü, ima edilen bebek katilinin doğum yeri Urfa. Bu durumda, bebek katiline, sırf ‘terörist’ dememek için saçma ve tuhaf bir laf cambazlığına girişiliyor. Neredeyse, terörist başına ‘terörist’ diyenleri linç edecekler.
Tescilli terörist başı için yapılan bu saçma ve tuhaf tanımlamanın asıl maksadı nedir? Bu bağlamdaki konuşma ve görüntülerin içerik analizi yapıldığı zaman, çok açık bir biçimde Türk Milleti üzerinde topyekûn bir psikolojik savaş açıldığı anlaşılıyor. Bir anlamda, Türk Milleti’nin bir kısmına ‘aba altından sopa’ gösterilirken, bir kısmına da asılsız çıkarlar vaat ediliyor. Böylece, tescilli bir terörist başı üzerinden terör olgusu ‘normalleştiriliyor’ ve magazinleşiyor.
Terörün popülerleşmesi kimin işine geliyor?
İnsanlık tarihinin en kanlı terör örgütü PKK’nın başının TBMM’ye çağrılması, bir bebek katilinin çok açık bir biçimde popüler figür hâline getirilme eylemidir. Siyasal iktidarın verdiği resmî izin kapsamında terörist başının yolladığı mesajlara bakılırsa -sanki bir düşünce insanıymış gibi- yeni paradigmadan söz ediyor. Bir defa, ömrü terör bataklığında ve istihbarat örgütlerinin kanatları altında geçmiş, uzun bir süredir mahpusta olan birinin son derece akademik bir kavram olan ‘paradigma’ ile ilgili cümle kurmuş olmasının hiçbir inandırıcılığı yoktur. Olsa olsa bu cümlelerin asıl sahibi, etnik bölücü terör örgütünü güdümleyen, koruyan ve kollayan BOP’un patronlarıdır.
Terörist başının üzerinden etnik bölücü amaç ve beklentilerine ilişkin ‘yeni paradigma’ kavramı ile neler denmek isteniyor? Türkiye Cumhuriyeti yönetim düşüncesinin kök paradigması, anayasamızın değişmez ilk üç maddesidir. ‘Yeni paradigmadan’ söz edilmesi, mevcudun reddedildiği anlamına gelir ki bu durum çok ağır bir cinnet hâlidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlık savaşı sonrasında kazandığı devlet ve toplum yapısının, küresel terör aracılığında BOP kapsamında verilmiş sözlere göre değiştirilmesi projesidir.
Terörün popülerleşmesi terörü kışkırtır
Terörün ve terörist başının popülerleştirilmesi, bir anlamda terör faaliyetlerini özendirici bir hâle getirir. Terör sonucunda hiçbir şey elde edilemeyeceğini bildiği için terörden vazgeçmek isteyenleri yeniden cesaretlendirir. Ayrıca, demokratik hukuk düzeni ile amaçlarına ulaşma konusunda zorlandığını düşünen ve kendine küresel bir güç desteği bulan her çıkar topluluğu da terör yoluyla isteklerini gerçekleştirme yönüne sapabilir. Önceden, uluslararası anlaşmazlıklarda savaşlar, düzenli ordularla cephe savaşı tarzında olurdu. Bundan sonraki savaşlarda, terör örgütlerinin aracılığıyla psikolojik savaş tekniklerinin daha fazla kullanılacağı anlaşılıyor.
Sonuç olarak, ne şekilde olursa olsun, terörün popüler hâle getirilmesi terörün daha fazla yaygınlaşması anlamına gelir. Bir defa terörizme teslim olan yönetimler, zincirleme olarak birçok defa terörün hedefi olmaktan kurtulamazlar.
—————————————–
Kaynak:
https://millidusunce.com/misak/kuresel-teror-ve-terorun-populerlesmesi/