“Yine havalandı gönlümün kuşu” diye bir türkümüz var bizim.
Bazen bir yalnız ağaç oluruz uçsuz bucaksız sevda bozkırında. Kanadı kırık bir kuş kanat çarpar içimizde. Ateşe düşer hatıralar, tut tutabilirsen.
“Uçun kuşlar uçun doğduğum yere,
Şimdi dağlarında mor sümbül vardır.” diye hayaller kurar Rıza Tevfik Bölükbaşı.
Kiminin de suna boylusu kalır Çiçek Dağı’nda, çiçeksiz kalır.
“Dağı var, ovası var,
Her kuşun bir yuvası var,
Mevlâm vermiş zalım bir dert,
Çekilecek neresi var.” diye söylenir gönlü yaralı biri. Yastığı kuş tüyünden midir, içine içine batan dikenden midir, yaşayan bilir.
Kuş uçar gider dalımızdan, yuvası bizde kalır.
Bazen kuşlar telgrafın tellerine konar, haber beklemek için. Bazen sabahın seherinden seslenir.
Sevdiğimizi uçan kuştan, esen yelden sakınırız.
Geçen sonbahar sarartır yüreğimizi;
“Güz mü geldi rengim soluk
Ne tez yaprak döktüm ömrüm?” diye sorar, devam ederiz.
“Her kuşun bir yuvası var,
Hele bak ne sevdası var,
Yaşamakta hevesi var,
Neden tadın kaçmış ömrüm.”
Geçen gün Söğüt’e giderken de aklımda bir Söğüt türküsü vardı;
“Şu Söğüt’te Bir Kuş Var,
Ganedin De Gümüş Var.”
Bazen Huma Kuşu yükseklerden seslenir. Bazen de bir başka türküyle hislendirir bizi.
“Gökte uçan Huma Kuşu,
Ne bilir dalın kıymatın,
Kargayı kondurman dala,
Ne bilir dalın kıymatın.”
Bazen bir Ziya olur “At üstünde kuşlar gibi dönen yar.” Ziyan olmuştur.
Kuş uçmaz, kervan geçmez yerlere saklarız sırrımızı. Ya da Abdurrahim Karakoç olur söyleriz;
“Sırat’tan incedir sevda köprüsü
Beraber geçelim tut ellerimden.
Niyet ak güvercin, vuslat gökyüzü
Beraber uçalım tut ellerimden.”
“Kuş ölür, sen uçuşu hatırla” diyor Füruğ Ferruhzad.
Dediler ‘yolu açın,
Suyun içinden geçin,’
Gökteki yemler için,
Uçuşan kuşlar vardı. demiştim ama kuşlar ne kadar uçarlarsa uçsunlar yem bulmak için yere inerlermiş.
Rilke’de “Kuş uçtukça genişliyor gökyüzü” demiş.
Pir Sultan Abdal da bir başka güzel söylemiş;
“Kalktı havalandı gönlümün kuşu,
Uçmayınca gönül yârdan ayrılmaz.
Suyum ısıtsalar, tenim yusalar,
Yunmayınca gönül yârdan ayrılmaz.”
Aynı şeyi Karacaoğlan da yazmış;
“Gözüm kaldı şu kaplanın postunda,
Azrail de can almanın kastında,
Döne döne teneşirin üstünde,
Yunmayınca gönül yardan ayrılmaz.”
“O dağa bir kuş kondu, sonra da uçup gitti. Bak da gör, o dağda ne fazlalık var, ne de bir eksilme.” Bu söz de Hz. Mevlâna’nın.
Bizim kuşlarımız var allı turnalı, sarı bülbüllü, kınalı keklikli, yüksekten uçan şahinli.
Bir başka türkümüzde de ;
“Kahve Yemen’den gelir,
Bülbül çimenden gelir” diyor.
“Çimenler üstünde gözyaşları mı var? ” geldiği yerde bilinmez.
Kahve de halden bilenler ve huzur verenlerle içilirmiş zaten.