Kuşlar Gibi Teslim Ol!

Sevil DAĞCI

Sonbaharda, sürü halinde uçan kuşları yüksekçe bir yerden seyrettiniz mi hiç? Özellikle güneş doğarken ve batarken gökyüzünde muhteşem bir gösteriye imza atıyorlar. “Günlük telaşe içinde aynaya bakmaya vaktim yok, birde havaya mı bakayım?” diyenler, ya da sokakta yürürken bile telefondan gözünü ayıramayanlar var.  Onlarda arama motoruna “Gökyüzünde kuşların dansı” yazıp, bahsettiğim güzelliği, her şeye aklı eren telefonlarından   “hava”ya bakınmadan izleyebilirler.

Ben, yine de akşamüstü sığırcık kuşlarını balkonumdan izlemeyi seviyorum. Bu kusursuz şölen alıp götürüyor beni… İçimden bir ses, Monna, “Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar.” dese de, ben gökyüzüne bakmaktan kendimi alamıyorum. Gözüm yükseklerde mi, yoksa gururlu bir vahşi çiçeğe mi özencim? Yok, o da değil, sanırım “kuşlara takılıp gidiyor aklım”…

Bu hayranlığımda yalnız değilim. Kuşlar, insanoğlu var olduğundan bu yana hep imrenilen canlılar olmuş. Uçmak, bir insan için imkânsız olsa da hep uçma hayalleri kurdurmuş. Hayaller gerçekleşmiş ve uzun denemeler, uğraşlar, uçmayı gerçekleşir kılmış. Gerçekleşen her hayal ise sıradan olmaktan kendini alamamış. Fakat kuşlara olan özencimiz hala taptaze duruyor. Aslında biz onların uçmalarına değil de özgürlüklerine mi imreniyoruz? İcat olunan araçlarla uçabiliyoruz belki ama belirli rotada, belirlenmiş vakitlerde. Hatta bu uçma eylemimiz özgürlükten ziyade işkenceye bile dönüşe biliyor bazen.  Vakitsiz uçak seferleri, havaalanlarındaki kontroller, vize işlemleri, kapalı ve kalabalık bir ortam. Stresten gerilmiş, sinirleri had safhaya ulaşmış yolcular, konserve kutusuna benzer bir aracın içinde,  kulak çınlamaları, mide bulantıları ile yapılan yolculuğa uçmak denirse, evet uçuyoruz. Hâlbuki canı sıkılıp bir esenlik aradığında, gurbetteki sevdiklerine hasreti arttığında, özgürlüğü artık göklerde aradığında uçuvermeli insan. Penceresinden aşağıya kanatlarını açıp, korkusuzca hayallerinin kucağına salıvermeli kendini. Rüzgârın eli sıvazlamalı sırtını güvenle… Dağları, deryaları aşıp varmalı, özlenen her kim ise, hasret çekilen hangi beldeyse…

Kuş olmak, özgürce uçmaktan daha fazla bir şey olmalı diye düşünüyorken, kuşların Allah’ın emrine boyun eğdiklerini, Allah’ı zikir ve tesbih ettiklerini, Rablerine gönülden bağlı olduklarını belirten pek çok âyet-i kerime aklıma geliyor. “Kur’an-ı Kerim’de kuşlardan bu kadar çok örnek verilmesinde bir hikmet olmalı” demekten kendimi alamıyorum.

Sonra, Ebâbilleri hatırlıyorum. Ebrehe’nin ordusuna, çamurdan pişirilmiş taşlar atan kuşlar… Savaş alanına yönlendirilip, taşları atmaları emredilince, Rablerine itaat ederek görevlerini yerine getiren, hükme itiraz etmeden, mantıklı bir izah arayışına girmeyen kuşlar… O mübarek kuşlar, bizim gibi akıllı bir varlık olsalardı, herhâlde “Rabbim, bizim taşıyacağımız küçücük taşlar mı bu orduyu yok edecek?” diye sorarlardı. Sormadıkları için bizden üstünler belki. Zira orduyu yok edecek olan Rabbül Âlemin, kuşları vesile, taşları araç tayin etmeden, sebepsiz ve araçsız yok etmeyi de takdir ederdi elbet. Ebâbillerden alınacak ibret, onlardaki teslimiyet olmasın?  İnsanoğlunun emre itaatsizlik ettiği, teslimiyet gösteremeyip isyan içinde olduğu da pek çok âyeti kerimede belirtiliyor. İsrailoğullarına buzağıyı kesmeleri emredilince, bahane bulmak için soru sormaları ve kendileri için gayet kolay olan bu görevi daha külfetli hale getirmeleri, insanoğlunun câhilliğini dile getiren örneklerden sadece biri…

İsrailoğullarının sorguları gibi biz de Ebâbillerin teslimiyetine bakıp ibret almak yerine, öyle bir kuş var mı, yoksa sürü halinde uçan başka bir canlı mı? Uzaydan gelen bir yaratık mı?  Attığı taşlar volkandan püsküren taşlar mı, yoksa bulaşıcı bir hastalık veya virüs mü tartışmasını yapıyoruz. Kur’an kıssalarını, ya mucizedir diyerek üzerinde düşünmüyor, ibret almıyoruz ya da mucize diye bir şey yoktur deyip, toptan inkâr yoluna gidiyoruz. Hâlbuki mucize Hakk’ı gören gözler, idrak eden akıllar için her an kendini göstermeye devam ediyor. Rabbimin mahlûku olan kuşlar hala gökyüzünde uçuyorlar. Onların yaradılışlarındaki mükemmellik mucizevi bir şey değil mi? Atalarımız ne güzel ifade etmişler. “Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.” Yani, “Sinek Kuşu” diye bir kuştan haberdar olur da, hayret verici özelliklerini öğrenir de insan, Rabbimin mucizelerine hayran olmaz mı? Saniyede 50-80 defa kanat çırpan bu küçücük kuş, bu gücü nereden alır? Dakikada 1260 kez çarpan minik kalbi bu enerjiyi nasıl üretir? Bir insanın, günde yaklaşık 1300 hamburger yiyerek elde edebileceği kaloriyi nereden elde eder?  Yalnızca çiçek nektarından bu enerjiyi elde ederken, uğradığı binlerce çiçeği aklında tutarak, daha önce özünü aldığı çiçeğe bir daha uğramamayı 3 gramlık beyniyle nasıl akıl eder? Her çiçeğin, nektar üretim vaktini takip ederek, hafızasında tutmayı nasıl başarır? Bizim beynimizin 7000 kat daha küçük olan beynini hangi hafıza tekniğiyle geliştirmiş olabilir?

Filmlerde deney yaparlar da bir hayvan ile bir insanı koltuğa bağlayıp, beyin transferi yaparlar ya, işte öyle bir hayal kuruyorum kendimce. Varsayalım ki bir kuşa, insan beyni nakli gerçekleşmiş. Artık o, “kuş beyinli” bir kuş değil, akıllı, sorgulayan, garantici, plan yapan, stratejileri olan, politik düşünen bir kuş. Nasıl davranırdı acaba? Akşam, bin bir türlü tilkinin dolaştığı beyninin kuruntuları, onu uykusuz bırakır mıydı? Sabahın ilk ışıklarından önce, rızıkların dağıtıldığı vakitlerde uyanık olabilir miydi? Rabbine yaptığı her zamanki zikrini yerine getirebilir miydi bu karışık kafayla? Ya da aç karınla alaca karanlıkta uçmayı göze alır mıydı? Hele hele kara kışın kendini gösterdiği o çetin günlerde, yiyecek bir lokma bulamama endişesi varken… “Medeniyet salyası” diye tasvir edilen asfaltın, topraktaki nimetlerin üzerini kapladığı siyah mı siyah caddeler buz tutmuşken… Boyunu aşan karların altından, kursağından geçecek bir lokmayı bulabilme endişesi onu kalori hesabı yapmaya zorlar mıydı? Böyle bir hesap onu mutlaka uçmaktan alıkoyardı. Öyle ya karnı aç kalırsa yarına nasıl çıkar? Hele birde yuvasında ağzını açmış onu bekleyen yavruları varsa onları da düşünmeli değil mi? Bir yerde fazladan bir yiyecek görse, ganimet bulmuşa dönüp, kendinden başkasını düşünmeden bütün erzakı depolama yoluna giderdi. Sürü halinde yaşayan kuşlar da herhalde bu kadar kalabalıktan bana hisse düşmez deyip sürüden ayrılırdı. Ya da bir arpa tanesinin başında, kuşların hepsi birbirini yerdi. Ekmek davası uğruna güçlü güçsüzü ezerdi.  “Kulluğumuzu” unuttuğumuz gibi onlar da “kuşluklarını” unuturlardı. Velhasıl; huzur, selamet, teslimiyet, tevekkül, şükür, zikir, hürriyet ve özgürlük kuşların dünyasından da çekip giderdi. Bizim hayatımızdan gittiği gibi…

Gel de şimdi hayran hayran göğe bakma Monna! Gel de kuşların teslimiyetine imrenip hayrette kalma. Gerçek özgürlüğün tevekkülden geldiğinin farkına varıp, Sinek Kuşunun 3 gramlık beynine imrenme… Gel hele sen, boşuna özgürlük felsefeleriyle beyin patlatma. Sen en iyisi uyu. Uyu da turnalar girsin rüyana, kim bilir belki rüyandaki turnalar kadar kuş olabilirsin bir gün. Olur ya, belki bir gün rüyalar gerçek olur, Kaf Dağını aşarsın, Ebâbilleşip gerçek özgürlüğü tadarsın… Belki bir gün Rabbine kuşlar kadar teslim olabilmeyi öğrenirsin…

Ayet-i Kerimeler

Nahl Suresi, 79. ayet: Göğün boşluğunda boyun eğdirilmiş (musahhar kılınmış) kuşları görmüyorlar mı? Onları (böyle boşlukta) Allah’tan başkası tutmuyor. Şüphesiz, iman eden bir topluluk için bunda ayetler vardır.

Nur Suresi, 41. ayet: “Görmedin mi ki, göklerde ve yerde olanlar ve dizi dizi uçan kuşlar, gerçekten Allah’ı tesbih etmektedir. Her biri, kendi duasını ve tesbihini şüphesiz bilmiştir. Allah, onların işlediklerini bilendir.”

Sad Suresi, 19. ayet: “Ve toplanıp gelen kuşları da. Hepsi onunla (Allah’ı tesbih etmede uyum içinde) yönelip-dönmekte olanlar idi.”

Mülk Suresi, 19. ayet: “Onlar, üstlerinde dizi dizi kanat açıp kapayarak uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları Rahman (olan Allah’)tan başkası (boşlukta) tutmuyor. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla görendir.”

Fil Suresi, 3. ayet: “Onların üzerine ebabil (sürü sürü) kuşlarını gönderdi.”

Enbiya Suresi, 79. ayet: “Biz bunu (hükmü) Süleyman’a kavrattık, her birine hüküm ve ilim verdik. Davud ile birlikte tesbih etsinler diye, dağlara ve kuşlara boyun eğdirdik. (Bunları) Yapanlar Biz idik.”

Hud Suresi, 6. ayet: “Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. Onun karar (yerleşik) yerini de ve geçici olduğu yeri de bilir. (Bunların) Tümü bir kitapta (yazılı)dır.”

Hud Suresi, 56. ayet: “Ben gerçekten, benim de Rabbim olan Allah’a tevekkül ettim. O’nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir.(dosdoğru yolda olanı korumaktadır.)”

Hadis-i Şerif

“Eğer siz Allah’a gereği gibi tevekkül edip güvenseydiniz, (Allah) kuşları doyurduğu gibi sizi de rızıklandırırdı. Kuşlar sabahları kursakları boş olarak çıktıkları halde, akşam kursakları dolu olarak dönerler.” Tirmizi, Zühd, 33.

Yazar
Sevil DAĞCI

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen