Küsmek, bâzen kaçınılmaz, kaçamadığımız bir beşerî zaaf olabiliyor.
İyi bir huy veya yöntem değil tabiî küskünlük… Hele küseğenlik, küsmeye fırsat aramak, çok fenâ bir istismarcılığa işaret.
***
Bu zaaf bir tarafa, sahici ve kendimizi men edecek güç bulamadığımız kopuşlar asıl mesele.
Beklenen yere, muhabbetin yoğunluğundan doğuyor. Şiddetli talep veya muhabbet, küsmeyi tetikleyen duygu.
Ancak küsmek, kalbin temizliğine, Hakk’a tâlib olmaya da işâret ediyor çok defâ… Fettan kimselerin “hesaplı” hayatlarında, küsmeye ayıracakları vakit veya enerjileri yoktur. Var gibi görünse dahî ancak usûl veya taktik gereğidir…
Küstüğünüz kimse(ler), küserkenki mütâlâanızdan yüksek bir muhakeme taşıyor ve sizdeki kırgınlığın sebebini görüyor ve icabına tevessül ediyorlarsa ne âlâ; ama ya sizdeki muhakemeye çookk uzak ve gerideyseler!
Hem kendinizi mahrum ettiğinizle kalırsınız hem de kaybettiğiniz zamanı ömürden düşmeniz gerekir. Kaybedeceğiniz enerjiye, küs zamanlara sığacak sayısız aksiyona yazık olur…
Peki, ya olan oldu, seneler devrilip gittiyse, küskün gönülün üzerinden?
Kaybedilmiş bir ömürden sonra, muhataplarınızda sizdeki hassasiyetlere yabancı ve iptidaî bir tablo görmek ne hazin!
O bir uğunma! İster kendi kaybınıza üzülün o vakit, ister küsmeye değer olmayanlardaki değersizliğe…
***
O takdirde yaşanan “hüsran”dan âb-ı hayat çıkarmaya mecbursunuz! Muhataplarda aradığınız değerleri kendi gönlünüzden istihraç etmelisiniz.
Hasretten kurumuş gönüllerden bu imkan zuhur eder mi?
Evet efendim, eder! Bu “çaresizlik” ve “hüsrân”ın son haddi, bir “şafak” saklamaktadır…
Bu mümkün!
Mâdem o Zü’l Celâl-i ve’l İkrâm canınızın canıdır!
O’nun varlığını, hüsranı tanımış kalp bulduğu an, o “buluş” bütün kayıpların tazminine kâfidir.
Aslında kaybedilen zaman, dikkatinizi odakladığınız o küsülenler üzerinden, beşerî sıfatları daha yakın ve derinden tanımanızı sağlamalıdır. Maksad “nefsi bilmek”se buyurun!
Mâdem ki: “Yüzünüzü nereye dönseniz, Allah’ın bir veçhi oradadır”…
Nasıl “Ölümden hayat çıkarmak…” varsa İlâhî Ahlâk’da, “Şerden hayır çıkarmak…” varsa, o güzel gönüllerdeki küskünlüğün tahribatını giderecek bir “hayat suyu” da o hüsrânın altından akan bir cennet nehri gibi oracıkta duruyordur!