İbrahim MARAŞ
Yıllarca milletten topladığı paralarla büyük sermayeler edinen, halka anlattığı sözde evliya filmleri, masalları ile insanları tasavvuftan da soğutan ve topladığı bütün sermayesini bir çırpıda Amerika’ya pazarlayan sözde “ihlaslı” grup, Kutlu Doğum’a ve miladi takvimde kutlanmasına takmış durumda. Şimdi de İlahiyatçı bir Profesör üzerinden saldırmaya başladı.
İşin komik yanı, yıllardır yayınladıkları kitapları, programları hurafelerden, bidatlerden geçilmeyen bu adamların Kutlu Doğum’u bidat görmeleri. Dini, ibadeti daraltarak camiye hapseden, hayattan koparan bu zihniyet; müziği, modern okullarda okumayı, kadın ve erkeklerin birlikte katıldığı salon toplantılarını, kara tahta kullanmayı, sıralarda oturmayı, hatta hoparlörle Kur’an okunmasını ve daha nicelerini bidat görmektedir. Son umutları siyasetçileri kışkırtarak emellerine ulaşmak olan bu ilim ve medeniyet düşmanı çağdaş Kadızadeliler tayfası ve yandaşları, Diyanet’in istişare toplantısından umduklarını bulamayınca ilk raundu kaybetmişti. Halbuki bu istişare toplantısında, “Kutlu Doğum” gibi özenle seçilmiş derin bir anlam içeren “Kut” kelimesinin yerine, yanlış bir şekilde, “siret” gibi, kimsenin anlamayacağı ve çok daha dar çerçeveli bir kelimenin kullanılması kararlaştırılmıştı.
Bu bile Kadızadelileri tatmin etmedi. Halbuki “Kut”, sadece Allah Rasulü’nün hayatını, ahlakını değil, onun çağlar aşan medeniyet anlayışını, yani insanlık hayatının bütününü temsil eden felsefi bir kavramdı. İşin uzmanlarınca bilerek seçilmişti ve Türkçe bir tabirdi. KUT; bütün insanlığa onun ışığının, Kut’unun nasıl ulaşacağını, Saadet veren bilginin (Kutadgu Bilig) bu olduğunu, Erdemli Devlet’in, Erdemli Toplum’un bu Kut’a ulaşmakla kazanılacağını, insanlığı bunun Kut-gar-acağını (Kurtaracağını) anlatıyordu. Kut medeniyetin ve saadetin şifresiydi.
Maalesef Diyanet, bu isimde direnemedi. “Gırtlağına kadar hurafeye batmış” dediği hurafecilere aslında kısmen teslim oldu. Ancak bilmiyordu ki, yeryüzünün sahte tanrıları bir kere kurban istedi mi, asla bundan geri dönmez, küçük kurbanlarla tatmin olmazdı. İkinci raundu büyük bir kurbanla Kadızadeli tayfası kazandı. Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı görevden alındı. Alınmakla da kalmadı hiç alakası olmadığı halde FETÖ’cü diye suçlanmaya başladı. Kadızadeliler ve ahlaksız tarikatçılar aklımızla dalga geçiyorlar adeta.
Bununla şu da ortaya çıktı ki, din ve ilim siyasetin kontrolüne girerse düzen bozulur. Tarih bunun defalarca şahididir. Tarih, bu yüzden, hep akletmeyenler, düşünmeyenler için tekerrür eder. Yıllardır uyarılara aldırmayıp hep siyasetin emrine girmeye çalışan, hurafe bataklığına boğulmuş cemaat ve tarikatlarla işbirliği yapanlar, hatta siyasetin hatırına onlara uymaya ve ses çıkarmamaya gayret edenler, mürekkep cehalete gömülmüş Kadızadelilere verdikleri tavizlerin sonunun olmadığını, bir gün kendi makamlarını da isteyeceklerini bir türlü anlamadılar, “Kut” terimini kurban etmekle işin hallolacağını zannettiler. Halbuki sahte Tanrıların kurbana doymayacaklarını, çünkü ondan beslendiklerini ve insan kurbanı isteyeceklerini bilmeleri lazımdı.
Sevgili siyasetçilerimize de tavsiyemiz daha önceki tavizlerin 15 Temmuz ile sonuçlandığını hatırlamalarıdır. Ne diyelim, ALLAH MİLLETİMİZİN YAR VE YARDIMCISI OLSUN.