Turfe dükkân-ı hikemdir bu kühen tak-ı felek
Ne ararsan bulunur derde devadan gayrı.
Koca Ragıp Paşa
İhsan AYAL
Elimizde bulundurduğumuz metin tam da Koca Ragıp Paşa’nın berceste- sinin mazmununa her nokta-i nazardan denk düşen bir ”metindir”. Kutadgu Bilig sadece 11. Yüzyılın tarihi,siyasi ve fiziki şartları içerisinde ele alınıp değerlendirilecek bir metin değildir. Bu itibar ile farklı disiplinler ve çok farklı zaviyelerden tetkik ve tahkike muhtaç bir eser ile karşı karşıya kaldığımızı akıldan çıkarmamak gerekir. Her türlü dikkat ve rikkati hak eden Türklerin en büyük metinlerinden biri.
Her beşeri metin kendi tarihi, siyasi, iktisadi, itikadi ve kültürel zeminin bir meyvesidir. Diğer ifade ile; neşv-ü nema bulunduğu zaman ve mekanın meselelerine, suallerine bir çözüm veya cevap teşebbüsüdür. İtikadımız muktezasınca zaman ve mekan ile mukayyet olmayan dinin iki asli kaynağı olan Kur’an-ı Kerim ve Sahih Sünnettir. ”Mutlak” metinler Kuran ve Sünnet’tir kısaca. Diğer tüm metinler ”beşeri ezhanın” mahsülü olmaları hasebi ile ”mukayyettir”. Bu hususu teslim ettikten sonra unutmamak gerekir ki; bazı ”metinler” vücut buldukları zamanın ötesine taşan, tesirini asırlara sirayet ettiren, bu gücü haiz ”temel” , ”üst metin” olma hususiyetine maliktir. Medeniyet tarihinde ana hatlarıyla yapacağımız bir seyahat, bu hususun tüm medeniyetler için cari olduğunu gösterecektir.
Türk-İslâm Medeniyeti tarihi açısından Kutadgu Bilig de en önemli ”kurucu metin”, ”üst metin”, ”temel metin”, ”asrını aşan metin” olması itibari ile tarihimizde ”baş köşe”ye yerleştirilmeyi hak eden ”eser-i muhallet”tir. Bu hususu teslim etmek her Türk üzerine farz mesabesinde tarihi bir vecibedir.
11. yüzyılın Bilge (Filozof) devlet adamı Yusuf Has Hâcib hakkında elimizde teferruatlı bir bilgi bulunmamaktadır. Şimdiki Kırgızistan sınırları içerisinde kalan Balasagun’da dünyaya gelen ”Bilge devlet adamımız” döneminin şartlarına göre çok iyi bir tedrisattan geçtiği anlaşılmaktadır. Kaynaklar, çok iyi derecede Arapça ve Farsça bildiğine işaret etmektedir. Bu hususu kaleme aldığı metinde de çok net bir şekilde göstermektedir. Kutadgu Bilig ve benzeri metinleri okumadan evvel dönemi ve Türk-İslâm geleneği tarihini çok iyi bilmek gerekir. Aksi takdirde bu gibi ”kurucu metin”lerin iyi anlaşılmaları mümkün olmadığı gibi yanlış anlaşılmalara da sebebiyet verebilir. Bu husus hayati ehemmiyeti haiz bir noktadır. Balasagunlı bilgemiz Yusuf Has Hâcib Kutadgu Bilig metnini Balasagun’da yazmaya başlamış 1069-1070 yıllarında Karahanlı Devletlerin merkezi olan Kaşgar’da (Doğu Türkistan) bitirip dönemin Karahanlı hükümdarı olan Ulu Buğra Han’a takdim etmiş ve ”has Hâciblik” makamına getirilmiştir.
Kitab-ı Dîvânu Lugâti’t-Türk (1072-74) müellifi Kaşgarlı Mahmut ile aynı dönemde yaşamış ve aynı kültürel atmosferde eser vermiş olan müellifimizi diğerlerinden tefrik eden önemli hususiyet ise; ”kalem ile kılıçı” şahsında tevhid etmesidir.
Türk edebiyat tarihinin en önemli üç abidevi metni vardır: 1- Orhun Abideleri 2- Kutadgu Bilig 3- Kitab-ı Dîvânu Lugâti’t-Türk. Bu hususu göz önünde bulundurduğumuzda elimizdeki metnin kıymeti harbiyesi tebarüz ve tebellür etmiş olur.
Burada, Kutadgu Bilig ile ilgili ne metnin şekli, ne lisan nokta-i nazarından, ne de metnin mevcut üç elyazması (Viyana, Mısır ve Fergana nüshaları) hakkında bir değerlendirme yapılmayacaktır. Bu başka bir yazının mevzusudur. Türkiye’de en teferruatlı ve en iyi Kutadgu Bilig değerlendirmesini Fatih M. Şeker yapmıştır. Özellikle İslami ilimler açısından metnin nasıl okunup nasıl değerlendirileceğine dair mufassal bir metin vücuda getirmiştir. Bu itibarla Şeker’in “Türk Düşüncesi Açısından Kutadgu Bilig” (Dergâh Yayınları: İstanbul, 2. baskı, 2016) metnini hararetle tavsiye ederim.
Kutadgu Bilig Nasıl Bir Metindir?
Bu suale çok farklı cevaplar verilmiştir ve verilmeye de devam edilecektir. Elimizdeki metin manzum bir “nasihatname”, ”siyasetname”dir. Evet bir ”siyasetname” olmakla birlikte siyasetnamenin ötesinde bir metindir. Öylesine bir metin ki; insana dair her şeyi ele alıp “sehl-i mümteni” ile izah ve tahkiye eden dört-dörtlük bir “ahlak” ve “siyasetname” metni. Siyasetname ve nasihatname geleneğinde tek manzum eser olma hüviyetini korumaktadır. Metni bu nokta-i nazardan aşağıda daha teferruatlı ele alacağım. Metinle ilgili bir başka hususu izah etmek gerekmektedir.
11. yüzyıl, Hicri tarihe göre 4. Yüzyıla tekabül etmektedir. İslâm, bir din ve medeniyet olarak her nokta-i nazardan tekâmül ve inşa edilmiş bulunmakta idi. Yani İslâm mezhepler nokta-i nazarından fıkhî, itikadî(kelamî), tasavvufi olarak teşekkül devrini tamamlamıştı. Aynı zamanda bir İslâmî estetik, sanat, mimari(şehir, mesken), edebiyat, felsefe geleneklerini inşa etmişti. Bunlarla birlikte bir “devlet” tasavvuru ve tecrübesi de vücud bulmuştu. Yusuf Has Hacib hem İslâm’dan önceki Türk örf, adet ve geleneklerini, hem de İslâmî gelenekleri öylesine tevarüs, temessül ve temellük etti ki halkın zihninde her hangi bir rahnenin açılmasına imkân vermeden eski ile yeniyi mecz ederek hâli harikulâde bir şekilde inşa edebilmiştir.
Kutadgu Bilig bir “siyasetname” olarak kabul edildiği için Yûsuf Has Hâcib’in kimlerden , hangi geleneklerden etkilendiği veya istifade ettiği hususu çok irdelenmiştir. Bana göre birazda zorlamayla, hiç alakası olmayan filozof ve geleneklere izafe edilmiştir. Çin siyasetname geleneğinden tutun da Hint, Fars, ve Yunan siyasetname geleneği ile irtibatlandırılmaya çalışılmıştır. Hiç şüphesiz “beşer” tabiatı muktezasınca kendine dair her “şey”den müteessir ve her “şeye” de müyesser olur. Vahye muhatap olmadıktan sonra bu durum âdem oğlu, hele hele ilim ve fikir adamı için en tabiî haldir. Hiç şüphesiz Yûsuf Has Hâcib de bir geleneğin içerisinden doğup büyümüş ve o geleneği tevarüs etmiş filozof (bilge)-Devlet adamımızdır. Bu itibar ile Kutadgu Bilig bir geleneğe izafe edilecek ise o da İslâm siyaset felsefesi geleneği içerisinde Farabî ekolüne mensubiyetinden bahsedilebilir. Bu hususu Farabî üzerinden Platon’a-Yunan geleneğine bağlamanın bir anlamı olmadığına inanıyorum. Bu meseleye dair Türk ilim ve fikir hayatımızın çok önemli şahsiyetleri hangi sebeple olduğunu anlayamadığım yanlış, hatalı, eksik hükümler vermişlerdir.
M. Fuat Köprülü bir anlamda Kutadgu Bilig hakkında verilmiş yanlış hükmün ilk şahsı olarak gösterilebilir. Bunu Sadri Maksudi Arsal ve Halil İnalcık hoca da devam ettirir. Kanaat-i acizanemce ya dönemin siyasi şartlarından dolayı ya da – kuvvetler muhtemel- metni baştan sona okumadıklarından dolayı yanlış hüküm vermişlerdir. En doğru hükmü verenlerden biri Hilmi Ziya Ülken, diğeri ise Bahattin Ögel hocadır.
İnsan oğlu birbirinden habersiz bir mesele hakkında aynı düşüncede olabilir. Aynı veya farklı asırlarda, farklı coğrafi bölgelerde ve farklı kültürel atmosferlerde yaşamış olmaları bu hakikati değiştirmez. Nitekim Kaşgarlı Mahmut ile Yûsuf Has Hâcib aynı dönemde ve aynı coğrafyada yaşamış olmalarına rağmen hiç görüşmemişlerdi. Lâkin aynı hassasiyeti göstermişler, aynı malzeme üzerine çalışmışlardı ki o da; Türkçedir. Bu hususu fazla uzatmadan neticelendirecek olursak, Kutadgu Bilig: Pür İslâmî, Sünnî, Hanefî ve Mâtüridî bir metindir. Metin baştan sona çok dikkatli okunduğunda görülecektir ki, Balasagun’lu Bilge-Devlet adamımız yukarıda sıraladığım gelenek hilafına ters düşecek tek bir mısra dahi sarf etmemiştir. Unutmamak gerekir ki, 11. Yüzyılda, Doğu Türkistan’da Yûsuf Has Hâcib tevarüs ettiği bu pür İslâmi geleneğe Türk düşünce ve dili ile yeniden vücut verir. Bu itibar ile mükerreren ifade edecek olursak; Kutadgu Bilig: Pür İslâmî itikad ve fikriyatının Türk diliyle vücut bulduğu bir ”metindir”. Bu ”Türkçe” meselesi üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir mevzudur. Zira; Yûsuf Has Hâcib çok iyi derecede Arapça ve Farsça biliyor olmasına rağmen Kutadgu Bilig’de hemen hemen hiç Arapça ve Farsça kelime kullanmamıştır. En temel İslâmi ıstılahatı bile Türkçe ifade etmiştir. Bunu hayranlık uyandıracak derecede başarıyla gerçekleştirmiştir. Böylece Türklerin İslâmi ilkeleri ret edemeyecekleri şekilde Türklerin zihin ve gönüllerine nakşetmiştir. Bu husus, aynı zamanda Balasagun’lu Bilge-Devlet adamımızın hangi geleneğe ait olduğunu da gösteren en önemli delil olsa gerek.
Tekrar metnin muhtevasına dönecek olursak, Kutadgu Bilig ismi ile müsemma bir metindir. Yani, dünyevî ve uhrevî saadet bilgisi. Hakikaten de metnin bütününde ”kâmil insan” yetiştirerek devleti tahkim, fert için hem bu dünya hem de öteki dünya hayatını teminat altına almayı hedeflemektedir. Klasik mensur bir siyasetname olmayan bu Türk düşüncesinin en önemli metni, başarısı ve büyüklüğünü manzum-mesnevi tarzı ile tahkim ettiğini söyleyebiliriz. Herkesin malumudur ki şiir, avamdan havasa tüm zihinlere hitap eden, gönüllere sirayet eden, hafızalara bir meselenin kaydedilmesini temin eden ifade formudur.
Kitap, İslâmi gelenekteki, besmele, hamdele, salvele ile başlayıp devam eden bir metin. En derin felsefi, ilmi, itikadi ve edebi meseleleri kudemanın tabiri ile ”sehl-i mümteni” bir üslup ile ifade ve izah ediyor. Bu husustaki başarısı eşine az rastlanır bir başarı olsa gerek.
Metin aynı zamanda ”yekpare” bir yapıya sahip.”El-cüz’ü lâ yetecezze” tarzında bir metin. Yani, ”parçalanamaz bir bütün” ve çok sıkı , ”demir leblebi” bir metin. Kullanılan her ifadede, her teşbihte bu hususu görmek mümkün.
Eserin dört kahramanı vardır:
- Kün-Togdı ilig (Hakan): Doğru kanunu adaleti remzeder.
- Ay-Togdı (Vezir): Saadeti, talihi,devleti remzeder.
- Ögdülmış (Vezirin oğlu): Aklı, ilmi remzeder.
- Odgurmuş (Vezirin akrabası): Akıbeti, teenniyi, kanaat ve dengeyi remzeder.
Ama unutmamak gerekir ki bu dört kahraman aslında tek kişidir. Tabir-i ahar ile Kutadgu Bilig’in tek kahramanı vardır: Yûsuf Has Hâcib. Eğer metindeki kahramanlar ferden ferda ele alınıp her şahıs üzerinden hüküm vermeye çalışacak olursak çok yanlış ve tehlikeli hükümler istihraç edilebilir. Nitekim, metni ya baştan sona dek okumadıkları ya da her kahramanı müstakil bir değer olarak kabul edip değerlendirmeye kalkanlar metnin murat ettiği anlam ve gayeyi tahrif ve tağyir etmişlerdir. Özellikle Odgurmuş üzerinden hareketle yapılmış her yorum mübalağa etmeden söylüyorum, yanlıştır. Özetler Kutadgu Bilig’in tek kahramanı; Yûsuf Has Hâcib’tir. Metnin bütünü itibari ile ne söylediğine dikkat kesilmeli. Metni illa bir ”şey”e teşbih edecek olursak o da soğandır. Soğan nasıl halkalarından müteşekkil ise ve halkaların hiçbiri soğanın bütününü ifade edemeyecekse, kahramanların her biri tek başına metnin mana-i muradisini vermeyecektir. Buna azami derecede dikkat ve rikkat edilmeli.
Metin hakikaten ”dört-dörtlük” bir eser. Aslında metnin dört kahramanını ”anasır-ı erbaa”ya benzetmek mümkün. Anasır-ı erbe’e hayatta mükemmeliği ifade etmek için kullanılır.Birinin eksik olması hayat için bir ”fesat”(bozulma) dır. Anasır-ı erbaa:
- Hava
- Su
- Ateş
- Toprak
Bu unsurların denkleşmesi ile ”hayat” vücuda gelir. Metindeki dört kahramanın remzettiği değerlerin bütünü de hem bu dünyanın hem öteki dünyanın saadetini temin edecektir: Kutadgu Bilig. Bu itibar ile Kutadgu Bilig, tam bir “denge metni”dir. İslâmî ve insani zaviyeden hiçbir aşırılığı bünyesinde barındırmaz. Özellikle Odgurmuş üzerinden yapılan değerlendirmeler yanlışlarla mualleldir. Zira Odgurmuş sadece bir zahit olarak değerlendiriliyor. Haddi zatında o, haddini bilen, teenni ile hareket eden, kanaatkar, eşyanın sırrına vakıf bir mutasavvıftır. Kısaca o: dengedir.
Yûsuf Has Hâcib ele aldığı her meseleyi bir “mütearife” gibi kabul edip öyle izah ve tahkiye eder. Hiç bir meseleyi ispat cihetine girmez.Kendinden öylesine emindir ki , ele aldığı her mesele ile ilgili bu tavrını hiç değiştirmez. Bu tavrı onun, İslamî ilkeler hususunda teslimiyetini ve bunları tevarüs, temessül etme hususunda da sağlam duruşunu gösterir.
İslâmî, Sünnî geleneği tevarüs, temessül ve temellük etmekteki eminliği, aldığı sağlam tedrisatın ve karakterin neticesi olsa gerek.Bu hükmümüzü ispat için Allah tasavvurundaki tavrını görmemiz kafidir. Yusuf Has Hâcib’in Allah tasavvuru: tenzihi ve müteal bir tasavvurdur. Mantık ilminde tarif edilemeyenler üçe ayrılır;
- Müteal
- Hisler(duyular ve duygular)
- Cüzler
Bu teferruata hiç girmeden herkesin anlayabileceği bir şekilde Allah tasavvurunu izah eder.
Kutadgu Bilig’i aktüel bir metin olarak okumak mümkün müdür?
Metnin aktüalitesini kaybetmesi imkânsızdır. Neden diye sual edilecek olur ise metnin merkezinde iki mefhum bulunmaktadır: İnsan ve Devlet. ”İnsan” ve ”devlet” hem müşahhas hem de mücerret varlıklardırlar. Bu itibar ile her ikisi de fiziki varlıklarının yanında ”metafizik” hususiyetleri olan varlıklar olarak kabul edilirler. Metafizik üzerine konuşmak hiçbir zaman aktüalitesini kaybetmeyecek bir saha olması hasebiyle ter ü tazeliğinden de hiçbir şey kaybetmeyecektir.
İnsan siyasî, içtimaî ve kültürel bir varlıktır. Bu Aristo’dan beri bir kazıyye-i muhkemedir. Metnin merkezinde ”insan” vardır. Tasavvufta insan nur-ı has, akl-ı kül, nefs-i kül, ilim, zubde-i âlem, merdume-i dide-i ekvân, âlem-i ekber, eşref-i mahlukât olarak tavsif, tasvir ve takdim edilir. Yûsuf Has Hâcib tam da bu gayeye matuf olarak ”insan-i kamil” yetiştirmek arzusundadır. ”İnsan” lugat anlamı itibari ile Arapça unutma fiilinin kökünden türemiştir. Kutadgu Bilig aynı zamanda ”nasihatname” olarak isimlendirilmesinin sebep ve hikmeti de anlaşılmış olsa gerek. İnsan siyasî ve kültürel bir varlık olması hasebiyle insana unuttuklarını hatırlatmak, eğitmek ve terbiye etmek evleviyet arz etmektedir. Metnin alt başlıklarında ele alınan meselelerin bütünü bu gayeye matuftur. Olgun insanlardan müteşekkil bir cemiyet ve bu cemiyet hayatını teminat altına alıp idame ettirecek siyasî, içtimaî ve iktisadî sistem olarak ”devlet” metafizik bir hakikat şeklinde ele alınır. Bizim kadîm kültürümüzde ”din u devlet”, ”mülk ü millet” şeklinde formüle ettiğimiz inanç ile devletin birbirinden ayrılamaz olduğunu daha muhteşem bir şekilde ifade edilemeyecek ”metafizik” bir duruma işaret eder. Gökkubbe altında insan oğlunun icra etmiş olduğu sanatların şahikasını ”devlet” teşkil eder. Yani kısaca ”devlet” insanoğlunun en muhteşem ve en mütekamil sanat eseridir. Hıristiyan Batı geleneğinde devletin lügat anlamı durma fiilinden gelir. İslâm geleneğinde ise devlet ”tedavülde olma” fiilinden gelir. Yani ”devlet” İslâm kültüründe adaleti, cezayı, sermayeyi, gücü, tedavüle sokan, tekbir gücün elinde kalmasına asla müsaade etmeyen en büyük müesses cihazın adıdır. İslâm siyaset felsefesinde ”adalet dairesi” olarak isimlendirilen formun bir kısa bir de uzun formundan bahsetmek mümkündür. Kısa formunu şöyle ifade etmek mümkündür:
- Lâ sultane illâ bir- ricâl (Sultan ancak askerlerle vardır)
- Velâ ricâle illâ bil-mâl (Askerler ancak servetle vardır)
- Velâ mâle illâ bil-imare (Mal ancak imaretledir)
- Vela imarete illâ bil-adl ve hüsni siyase (İmaret ancak adalet ve iyi siyasetledir)
İbni Haldun Mukaddime’de “adalet dairesini” şöyle formüle eder:
- El melike bil cünd (Melik orduyladır)
- Vel-cünd bil-mal (Ordu malladır)
- Vel-mal bil-harac (Mal vergiyledir)
- Vel harac bil-imare (Vergi imaretledir)
- Vel imare bil-adl (İmaret adaletledir)
- Vel adl bi’ıslâhil-ummâl (Adalet vergi memurlarının ıslahı iledir)
- Ve ıslâhul-ummâl bi-istikametil-vüzera (Vergi memurları vezirlerin doğruluğuyla salah bulur)
Kutadgu Bilig baştan sona çok dikkatli okunduğunda İslâm adalet dairesi olarak formüle edilen hususa sıkı sıkıya bağlı olduğu aşikardır.
11. yüzyıl olmasına rağmen metinde henüz adı konmamış bir nomograsiden bahsetmek mümkündür. Yani bir kanuni düzenin hâkimiyetinden erken dönemlerde bahsettiğine şahit oluruz. Bu itibar ile kanun (töre) önünde herkes eşittir ve eşit muamele görür. Eğer töreyi hakan bozacak olur ise ona bile imtiyaz tanınmaz. Zaten ”kut’unu” kaybeder. Kut’unu kaybeden hakimiyetini de hatta ve hatta devletini de kaybeder .
Yûsuf Has Hâcib ”Kut”un ilahi bir güç ve meleke olduğunu net bir şekilde ifade eder. Bu itibar ile ”ilahi gücü” kaybetmemesi için Hakan’a sürekli tavsiyelerde bulunur.
Kutadgu Bilig’de en fazla akıl, zekâ, adalet, ahlâk, ilim, bilgi, tecrübe ve kut mefhumları üzerinden devlet felsefesi tahkim edilmeye çalışılır. Kadim bir felsefi münakaşa olan ”nazari felsefe” ”ameli felsefe” hususunda öylesine âlimane ve hâkimane bir tavır sergiler ki ─bana göre─ bu husustaki ihtilafı neticelendirir. Hiç şüphesiz ”nazari felsefe” çok kıymetlidir. Ama ondan daha kıymetli olan ”ameli felsefe” dir. Yani siyasetin tâ kendisidir. Bir fikrin hayata geçirilmesi zihinde inşa edilmesinden daha zor bir meseledir. Zirâ meseleyi bilgi felsefesindeki bir aforizma ile izah edecek olursak; ”koskoca nazariyeyi pis bir gerçeklik berbat etti” diyerek meseleye vuzuhiyet kazandırmış oluruz. Bu itibar ile ”siyaset” en üst felsefedir. Devlet ”adalet” ile ayakta durur. Adalet ise siyasetle tenfiz edilir. Osmanlı devlet geleneğinde bürokrasiye alınan devlet ricâli ilmîye sınıfının en zeki, en kabiliyetli, en ahlaklı, en çalışkan ve en iradeli insanlarından seçilerek alınırdı. Osmanlılar bu kadîm meseleyi tecrübeleriyle çözüme böyle ulaştırdılar. Aslında 10 asır önce Yûsuf Has Hâcib bu meseleyi çok net bir şekilde görmüş ve çözümü içinde tekliflerde bulunmuştu. Bu nokta-i nazardan da metin eşine az rastlanır ilmî, edebî ve bediî bir eserdir.
Unutmamak gerekir ki memleketler ”kılıç” ile fethedilir, ”kalem” ile elde tutulur. Savaş ile elde edilen yerler ancak ilim ve siyasetle elde tutulur.
Türklüğün en büyük ”kılıç ve kalem” üstadını minnetle, dua ile yâd ediyor ve manevî huzurunda tazimle eğiliyorum.
KİTABİYAT
- Andreas Tıetze, Tarihi ve Etimolojik Tüekiye Türkçesi Lügatı, Simurg Yayınları: İstanbul, 2002
- Ahmet Cevizci, Felsefe Sözlüğü, Paradigma Yayınları: İstanbul, 7. Baskı 2010
- Yaşar Çağbayır, Ötüken Türkçe Sözlük, Ötüken Neşriyat: İstanbul, 2007
- İlhan Ayverdi, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Kubbealtı Neşriyat: İstanbul, 2005
- Mahmut El-Kâşgarî, Dîvânü Lugâti’t-Türk, Kabalcı Yayınevi: İstanbul, 2007
- Franciscus a’ Mesgnien Meninski, Thesaurus Lexicon,Simurg Yayınları: İstanbul, 2000
- Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Kabalcı Yayınları: İstanbul, 2001
- Safer Baba, “Istılâhât-ı Sofiyye Fî Vatan-ı Asliyye,Heten Keten Yayınları: İstanbul, 1998
- Seyyid Şerîf Cürcânî, Tarifat, Tasavvuf Istılahları, Litera Yayıncılık: İstanbul, 2014
- Yûsuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig, Çeviren; Reşit Rahmeti Arat, Kabalcı Yayınları: İstanbul, 2006
- Yusuf Has Hcib, Kutadgu Bilig, Çeviren; Ayşegül Çakan, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları: İstanbul, 2015
- Fatih Mehmet Şeker, Türk Düşüncesi Açısından Kutadgu Bilig, Dergâh Yayınları: İstanbul, 2. baskı, 2016
- Fatih Mehmet Şeker, Türk Dînî Düşüncesinin Teşekkül Devri, Dergâh Yayınları: İstanbul, baskı, 2016
- Tozlu Raflardan Günümüze Kutadgu Bilig, Siyaset ve Yönten, Editör; Dr. Mehmet Akıncı, Nobel Yayınları: Ankara, 2014
- Hilmi Özden, Kutadgu Bilig’de Ahlâk Kavramı ve Tıp Etiğine Etkisi, Ötüken Neşriyat: İstanbul, 2007
- Ayhan Bıçak, Devlet Felsefesi, Dergâh Yayınları: İstanbul, 2016
- Halil İnalcık, Osmanlı Tarihinde İslâmiyet ve Devlet, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları: İstanbul, 2. baskı, 2016
- Adalet Kitabı, Editörler; Halil İnalcık, Bülent Arı, Selim Aslantaş, Kadim Yayınları: Ankara, 2012
- Sadri Maksudi Arsal, Türk Tarihi Ve Hukuk, Türk Tarih Kurumu: Ankara, 2014
- İlker Kömbe, “Dünya Düzeninin Temelleri: Adalet Dairesi Literatürüne Giriş”, Dîvân Dergisi, sayı: 35, 2013/2
- Ebû Mansûr el-Mâtürîdî, “Kitâbü’t- Tevhîd”, Tercüme; Bekir Topaloğlu, İsam Yayınları: İstanbul, 7. baskı, 2015
- Necati Öner, Klâsik Mantık, Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Yayınları: Ankara, 5. baskı, 1986
- Platon, Devlet, Çevirenler; Sabahattin Eyüboğlu, M. Ali Cimcoz, Türkiye İş Bab- kası Kültür Yayınları: İstanbul, 30. baskı, 2016
- Cıcero, Devlet Üzerine, Çeviren; C. Cengiz Çevik, İthaki Yayınları: İstanbul, 2014
- Yahya Kâzım Zabunoğlu, Kamu Hukukuna Giriş, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları: Ankara, 1973
- Derleyenler; Mıchael Bruce- Steven Barbone, Batı Felsefesindeki 100 Temel Mesele, Çeviren; Mustafa Topal, İletişim Yayınları: İstanbul, 2014
- Abdülaziz Çâvîş, İslâm ve Siyaset, Tercüme; Mehmet Akif Ersoy, Büyüyen Ay Yayınları: İstanbul, 2015
- Kâtib Çelebi, Siyaset Nazariyesi, Hazırlayan; Ensar Köse, Büyüyen Ay Yayınları: İstanbul, 2016
- Abbasi Veziri Tahir’den Oğlu Abdullah’a Siyasî Nasihatnâme, Derleyen ve inceleyen; Özgür Kavak, Klasik Yayınları: İstanbul, 2012
- Necmeddîn-i Dâye, Sûfî Diliyle Siyaset, İnceleme ve Yayına Hazırlayan; Özgür Kavak, Klasik Yayınları: İstanbul, 2010
- Nizamülmülk, Siyasetnâme, Tercüme; Nurettin Bayburtlugil, Dergâh Yayınları: İstanbul, 3. baskı, 1995
- Niccolo Machiavelli, Prens, Türkçesi; Rekin Teksoy,Oğlak Yayınları:İstanbul, 3. baskı, 2010
- Niccolo Machiavelli, Siyaset Üzerine Konuşmalar, Türkçesi; Hakan Zengin, Dergâh Yayınları: İstanbul, 2008
- Ali b. Muhammed El-Gazzâlî, İslâm Hükümdarları İçin Siyaset Rehberi, Tercüme ve neşir; Özgür Kavak, Klasik Yayınları: İstanbul, 2016
- Asım Cüneyt Köksal, Fıkıh ve Siyaset, Klasik Yayınları: İstanbul, 2015
- İbn Haldun, Mukaddime, Tercüme; Süleyman Uludağ, Dergâh Yayınları: İstanbul, 2016
- “Terceme-i Mukaddime-i İbn Haldûn”, Tercüme; Pirizade Mehmed Saib- Ahmed Cevdet Paşa, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları: İstanbul,2016
- Farabi, İdeal Devlet (El Medinetü’l-Fazıla), Çeviri ve Açıklamalar; Ahmet Arslan, Vadi Yayınları: Ankara
- Hilmi Ziya Ülken, Türk Tefekkür Tarihi, İstanbul, 2007
- Hilmi Ziya Ülken, Anadolu Kültürü ve Türk Kimliği Üzerine, Ülken Yayınları: İstanbul, 2006
- Mehmet Genç, Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi, Ötüken Neşriyat: İstanbul, 10. baskı, 2013
——————————————–
Kaynak:
“Yûsuf Has Hâcib’in Doğumunun 1000. Yılında Kutadgu Bilig”, TÜRK DÜNYA GÖRÜŞÜNÜN ŞÂHESERI Uluslararası Sempozyumu Bildirileri, 18-20 Kasım 2016, Yayın Nu: 14, ISBN 978-605-9443-07-4, İstanbul-Aralık 2016, Sf. 70 – 79