Kutadgu Bilig’de Kut ve Töre

Sait BAŞER

“Kut” ve “Töre”nin gerçek mâhiyetleriyle eski Türk dünya görüşünün, devlet geleneğinin kapılarını aralayan anahtar kavramlar olduklarını artık görmüş bulunuyoruz. 

Araştırma boyunca yapılan tahlillerin önümüze serdiği verilere göre; Kutadgu Bilig, Töre çerçevesinde kut kazanma bilgisi vermektedir. Yani “Töre”yi anlatmaktadır. 
Yusuf Has Hâcib, eski Türk cemiyetinin dört temel değerini sembolik şahsiyetler haline getirmiştir. Bunlarla birlikte sistemi belirleyip tamamlayan diğer kavramları da işleyerek bunların toplum hayatına geçirilmelerinin yollarını göstermiştir. 
Eserde çıkış noktası ve zemin Töre’dir, ulaşılacak hedef de Töre’dir. Konunun işlenişinden kaynaklanan paradoksal tereddütleri aydınlatmak maksadıyla aradaki merhaleler, araştırmamızda insan, akıl, hikmet, irfan, kut ve Töre seyri içinde verilmiştir. 
Töre’ye göre herkes kişi (insan) değildir. Yalnguk (beşer) kişi adayıdır. Kendisine gönül, göz, akıl ve bilgi verilmiş; insanlık (kişilik) mertebesi gösterilmek suretiyle önce kişi, sonra da bilge olması istenmiştir. Yalngukta, bütün erdemler ile hakikatin özü kuvve halinde mevcuttur. O, kişi ve bilge olmaya yeteneklidir ancak hamdır. Nitekim Kutadgu Bilig’de ısrarla insan meselesi üzerinde durulmaktadır. Bütün değerler Töre kavramı içerisine yerleştirilmiştir ve insan arzu edilen kemale erişirse “İyi tabiatı sebebiyle onun ay’ı ve gün’ü parlar.” denmektedir. Eserde ay ve güneşin neleri temsil ettiğini artık biliyoruz. Demek ki kut ve Töre insanın içinde de meknuzdur, saklıdır. Her insanın içinde ay’ı güneş’i zaten vardır; bunları görünür ve parlak kılan, yaratılıştan getirdiği iyi tabiata ilaveten sosyal hayatta kazandığı erdemleridir. Bu sebeple yalnguka özünü (nefsini) tutmak (özün tutguçı) için aklını kullanması öğütlenmiştir. Kişilik makamına erişebilmesi için aklını devreye sokması, bunun yollarını öğrenmesi gerektiği anlatılmıştır. Çünkü bilgi ile teçhiz edilen akıl ve diğer erdemler sayesinde gönül pişmekte (nefis ıslah olmakta) gönül denizinin derinliklerindeki hikmet incilerine ulaşılmaktadır. Bu nokta kişilik makamı sayılmıştır. 
Hikmet, Töre’de en mühim unsurdur. Akıl ve bilgiden üstündür. Hikmet ehli kişi, derece derece kutlanmakta ve zamanla kut kaynağı olmaktadır. Bilge, cemiyet içinde en itibarlı; kâmil akıl, kâmil bilgi, olgun ve süzülmüş gönül sahibi bir kişidir. Şeref, hikmet, itibar ve kut bilgelerden elde edilir. Bilge gafletten tamamen uzak ve artık kendi hakikatini, yaradılış sırlarını öğrenmiş kutlu bir insan kimliğindedir. Mânevî mertebe bakımından ideal insandır. Hatta mânevî değer bakımından hakandan bile üstün tutulmuştur. 
Yalngukun bu yükselişi, aynı zamanda kendi içinde derinleşmesi, ahlâkî ve fikrî kapasitesinde büyüme, yani kutlanmaya başlama mâhiyeti de taşımaktadır. 
Aksi halde özünü tutamayan birisi kişi ol/a/mayıp hayvan sayılmaktadır. Hikmetin vatanı gönüldür ve ancak nefsin ıslahı ile ortaya çıkmaktadır. Nefs diri ise gönül ölü bilinmiştir. 
Akıl da yalngukda iken yani henüz çiğ iken us, piştikten ve hikmete teslim olduktan sonra gönüldeki mâneviyat sırlarına tercümanlık mertebesine gelerek kişi aklı seviyesine yâni ök (ög) mertebesine yükselmekteydi. 
İşte, gönlü pişmiş ve ök kazanmış bilge; Töre koymak noktasına gelen bir kişidir. Çünkü kendi öz cevheriyle yani kâinatın her yerinde mütecellî küllî şuurla münasebete geçmiş, bizzat kut olmuştur. 
Tahlillerimizin sonunda anlaşılmıştır ki kut, kaynak îtibâriyle Tanrı’dandır; hayatın her anında ve dünyanın her yerindedir, hizmettedir; hikmet, irfan kut menbaıdır; insan bilge ve âdil bir bey niteliğine büründüğü takdirde bizzat kuttur. Zaman da kutlu olabilir. Bütün dünya Töre hükmüne girerse kut kuşağı bağlayabilir. Töre; beşeriyete kut kazandıran, insanları kendi hakîkatlerine ulaştıran ilkeler yekunudur; kutta mutlak bir kudret, her türlü zenginlik ve nimet, mutlak güzellik, sürekli tâzelenme, sonsuz hayat ve kusurlardan arınmışlık açıkça görülür. 
Kuta ulaşmak zannedilegeldiği gibi sadece idareciler değil, bütün insanlık için konmuş bir idealdir. Fakat o, aynı zamanda devlet fikrinin çekirdek manasıdır. Devlet, çekirdek mânâ bakımından insanlığın kuta kavuşmasını sağlayan bir mekanizmadır; ki, Kutadgu Bilig’de konuların, Türk medeniyetinin karakteristiği olan “devlet kurumunun fikir zemini”nde tasarlanıp kurulma sebebi budur. 
Kuta kavuşmak, insanın kendi asli cevherinin gaflet, bilgisizlik… gibi arızalardan; ihtiras, kin, yalancılık… vb. zaaflardan ayıklanmasıdır. Kut, insanın aynı zamanda kâinatın da ruhu ve merkezî kudreti olan Tanrı ile kendi varlığında buluşması, temasa geçmesi demektir. 
Ancak kutun dereceleri vardır. Mesela cömertlik, dost çokluğu, hizmet, güzel söz, yiğitlik, idare hüneri, nefse hâkimiyet… gibi hünerler tek tek kut kazandırabilir; ama bunların ikisi, üçü… bir araya geldikçe kut yükselir ve mesela nihayet kanaat(tapı), güzellik… onu tamamlardı. Fakat bilhassa idare sanatında insana bin türlü erdem gerekirdi. Yani yöneticinin en üst seviyede kutlanması gerekliydi. İdeal bakımdan kut kazandıran sebeplerin hiçbirisine karşı kayıtsız, tokgözlü kalınamazdı. 
Kazanılan kut geri gidebilir, nefsine uyanı terk edebilirdi. Kut’u korumak; hikmette, fazilette istikrara bağlıydı. Kut’u tamam kişi artık bütün cihanın hâkimi, Tanrı adına Töre’nin uygulayıcısı olurdu. 
Kutun bu seviyesindeki kişi, aynı zamanda yukarıda işlenen bilge kişidir. Artık Töre’nin gerçek sahibi Tanrı adına kâinat düzeni paralelinde hikmetten beslenen ilkeler koymak, mevcutlar içinde bozulmuş prensiplerin güncellenmesi bu kişinin işidir. O, gönlündeki hikmeti aklı yoluyla ve en güzel ifade kalıpları içinde söylemeye başlar. 
Türkologlar, Töre’deki adâlet anlayışının harikuladeliği karşısında onu kanun zannetmekte mâzur görülebilirler. Ancak çalışmamız boyunca gösterildiği gibi adâlet zannedilmesinin sebebi, Töre’nin şümûlünün, mânâ alanının genişliğinden, Tanrı’nın düzeni olarak kabul edilmesinden ileri gelmektedir. 
Töre (törü) “Törütgen Tengri”nin (Hâlık) koyduğu nizâmdır. Gerçek Töre koyucu Tanrı’dır. Töre olmazsa kâinat yerinde duramaz. Yani Töre, kâinat nizamının da adıdır. Töre hükümleri içindeki tavsiye, yasak ve emirler saf doğrulardır. Töre, bütün insanlığı kucaklamaktadır. 
Töre’nin indinde akıl ve istişâre son derece önemlidir yani insanları ancak temel meselelerde bağlamakta, bunun dışında çok geniş bir hareket özgürlüğü ve düşünme serbestisi tanımakta, fevkalâde müsâmaha göstermektedir. Töre’ye göre kurulmuş eski Türk devletlerinin lâik görüntüsünün (aslında öyle olmamakla birlikte) sebebi, Töre’nin bu vasfı olsa gerektir.
Töre, ahlakî form bakımından insanı, içinde yaşadığı tabiat ve hayat tarzı ile birlikte değerlendirerek hükümler koymuştur. İnsana kazandıracağı ahlâkın, kâinat nizâmına paralel, kendi fıtrî yapısı istikametinde, toplumla barışık olmasına dikkat etmiştir. Keza adâlet anlayışı da insanın; bu tabiat sınırlarından çıkmasını, bir bakıma helâkını önlemek kastına binâ edilmiştir. Haliyle Töre’nin adâleti, Tanrı adâleti özelliğinde bilinmiştir. 
Eski Türk medeniyetinin şah damarı dense revâ olan Töre, kurduğu bu fikrî ahlâkî nizâmı Kutadgu Bilig’deki şekliyle uygulamaya da yansıtmaktadır. Zaten buna Türk tarihinin pek çok devri şahittir. Onun bey (hakan), beylik(il-devlet), ordu, kumandan… gibi konular ve bunlar arasındaki ilişkileri çözüş biçimi gayet pratik, doğal ve gerçekçidir. İyilik, fayda, yapılabilirlik, eşitlikçilik, adâlet, hikmete sevk etmek, insanı kendi gerçekliğine ulaştırmak… gibi hedefler Töre’nin açık ideallerindendir. 

* * *

Tanrı kaynaklı bir kavram olmak yönü, baskın karakterini meydana getirdiğine göre, kutun kendisine bağlı olarak belirdiği bütün unsurların Tanrı kavramı ile özdeşleşmesi gibi bir manzara ile karşı karşıyayız. Tanrı ve varlıklar âleminin birlikte, bir olarak kavranıldığını bu merhalede rahatlıkla söyleyebiliriz. Yani kut, sanki “Tanrılaşma” veya “kendindeki Tanrı ile birleşme” gibi bir mahiyet arz etmektedir; ki bu nokta, aynı zamanda “Töre’lenmek”tir. Bizce Törük-Türük veya Türk olunan noktadır. Dikkat çekici olan husus, Töre vaz edenlerin hep bu aşamadan, yani kutlandıktan sonra Töre koyma yetkisi kazanmalarıdır. 
Hele; “Hazret-i Âdem’den beri Töre koyanların hepsi anlayışlı insanlardı.” denişinde, yani Töre (din?) koyanların Hz. Âdem’e, Tanrı ile arasında hiçbir perde bulunmayan bir kişiye nispet edilmesinde, ilahî adâlet fikri getiren hukuk sisteminde, ahlâk anlayışının zemininde; “Tanrı, beyi Töre’nin tatbiki için yükseltir” inanışında, kâinat nizamı ile Töre ahlakı arasında kurulan paralelliklerde, Töre gayretinden doğan cihan hâkimiyeti idealinde; aklın, gaflete (yalnguk’a) mahsus us ile hikmete mahsus ög(kutlu akıl; Ögdülmiş, Aytoldı’nın oğlu olduğu için) derecelendirmesinde ve nihayet irfanın (Odgurmış’ın) eser boyu görülen manevî hâkimiyetinde anlatılan aslında şudur: 
Töre, ilâhî nizâmdır; büyük bir ihtimalle eski Türk dininin de adıdır. Evet! Görülen kuşatıcılığı, sistemliliği, Tanrı inanışı ile oluşturduğu organik yapı açıkça ortaya koyuyor ki, bu bir dindir. 
Bir de “bilge”nin kut kaynağı olması, kâinat düzeninin onlara bağlanması gibi hususları herhalde şöyle anlamalıyız: 
Bilgelik mertebesi, yalnguk’un yükselişinde en üst noktadır. Akıl, bilgi, gafletten arınmışlık, uyanık-süzülmüş ve pişmiş bir gönül yani ayna gibi pürüzsüz, yankı sayılacak derecede kendisi olmaktan çıkış; bir anlamda nefsaniyetten tam arınmışlık, kâinatın küllî şuuru ile ayniyyet kazanma… İşte, bu merhalede bilge; Tanrı’da Tanrı olmuştur. Orhun Abideleri’nde Bilge Kağan’ın; “Tengri teg Tengri’de bolmış Türk bilge Kağan…” (Tanrı gibi Tanrı’da olmuş…) dediği gibi… Ve bu bilge kişi, Töre koyar. Peygamber değildir, ama belki İslâmî literatürdeki “velayet” ile aynı kaynaktan beslenmektedir. Yani Töre sistemi bize (elimizdeki kaynaklar itibarıyle) bir peygamber kavramı sunmuyor, ancak ortaya çıkan nitelikleri bakımından görülen odur ki, kitabı olmayan bir dindir. Ortaya çıkan vasıflarıyle bu netîce mümkün görülmektedir.

* *

Böylece Töre’ye göre kut kazanma bilgisi veren Kutadgu Bilig’deki sistemin oturduğu zemini, temeli görmüş bulunuyoruz. 
Eserde hem muazzam bir soyutlama hem de kavramları işlemek bakımından son derece âhenkli bir teşhis, kişileştirme kudreti hâkimdir. Meseleler, bir taraftan Türk medeniyetinin karakteristiği olan devlet telâkkisi içinde terkip edilmiş, diğer yandan da sembolleri çözülünce apaçık beliriveren fevkalade sistemli bir kâinat görüşü ortaya konmuştur. Devlet felsefesi, kâinat görüşü, insan problemi, ahlâk meseleleri… eserde ustalıkla sistemleştirilmiştir. 
Yazarımızın fert, devlet, aile, sosyal bünye, hayat anlayışları, devletin kurumsal şeması… vb. dünyâ düzeni yanı sıra akıl, gönül, hikmet, gaflet, hizmet, insan, haram-helâl, madde-mâna, kâinat-beşeriyet ilişkileri gibi değerleri bağdaştırıp birbirleri içinde sanki eriterek vermesi, Türk kültür târihi bakımından hayranlık uyandırıcıdır. 
Netîce îtibârı ile diyebiliriz ki: 
Bu sistem, Töre hükümlerini yaşayan bir milletin yani Türklüğün (veya Türk’ün) dünya görüşü; inanış, yaşayış üslubudur. 
Yani Kutadgu Bilig asıl Türk kimliğini yansıtan bir ana metindir.

Yazar
Sait BAŞER

Aralık 1957 tarihinde Isparta-Yalvaç’ın İleği köyünde doğdu. İstanbul Sağmalcılar Lisesini bitirdi. Üç yıl Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde okudu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nde yüksek öğren... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen