Nizamettin Arslan
Ateş-toprak aşkının ustalar elinde çiniye dönüştüğü Kütahya’nın ortasında yükselen kaleyi, şehre her yönden gelen ziyaretçi görebilir. Şehir girişlerinde ve devamındaki yol tabelaları sizi aracınızla kalenin zirvesine kadar götürür.
Kütahya, Anadolu’daki eski yerleşim yerlerinden biridir. Kuruluşu Hititlere kadar gider. Hititlerden sonra Frigyalılar, Persler, Makedonyalılar, Bitinyalılar ve Bergama Krallıklarının hâkimiyetinin ardından Romalıların hâkimiyetine girer. Roma döneminde piskoposluk merkezi olur. Roma İmparatorluğunun 395 te Doğu ve Batı diye ikiye bölünmesinden sonra Doğu Roma’da yani Bizans hâkimiyetinde kalır.
1071 Malazgirt zaferinden sonra büyük bir hızla Anadolu içlerine doğru ilerleyen Türkler 1074 yılında Kütahya’yı feth eder ve bir uç şehri yaparlar. 1097 de 1.Haçlı seferinde Kütahya tekrar Bizans’ın eline geçer. 1182 de Sultan Kılıçarslan Kütahya’yı geri alarak topraklarına katar. Kılıçarslan sonra ülkesini oğulları arasında paylaştırınca Kütahya Gıyaseddin Keyhüsrev’in hissesine düşer. Ancak bir müddet sonra kardeşler arasında taht kavgaları çıkınca bunu fırsat bilen Bizans, Kütahya’yı tekrar geri alırsa da Selçuklu Kumandanlarından Hezar Dinari Kütahya’yı üçüncü defa geri alır. Hezar Dinari, Kale Muhafızı olarak Kütahya’da kalır ve şehrin imarına çalışır. Günümüze kadar ulaşan eserler bırakır. Selçuklular’ın ardından, Germiyanoğulları ve Osmanlılar şehrin hâkimi olur.
Kaleler araziye hâkim, ele geçirilmesi zor ve savunması kolay olan yüksek yerlere, tepelere yapılır. Herhangi bir saldırıda aşağıdan gelecek düşmana siz daha kolay bir savunma yapabilirsiniz. Taş malzeme kullanılarak oldukça kalın yapılan kale duvarlarına aynı zamanda sur da denilir. Duvarlarda düşmanın gözetlendiği burç denilen çıkıntılar vardır. Bazı kaleler oldukça büyük olduğundan, şehir surların içindedir. Böyle kalelerde halk, sabah kale dışındaki bağ bahçe veya tarlasına gider çalışır akşam yine kaleye döner. Eğer yerleşim kale dışında ise şehir halkı saldırı durumunda kaleye sığınır. Kalelerin dış duvarlarının önünde savunma amaçlı hendek ve su kanalları olabilir. Saldırı esnasında bu hendek üzerindeki köprüler hareketli olduğundan kaldırılır. Hatta bazı kalelerde surların arkasında yine savunma amaçlı geniş su kanalları bulunur. Düşman suru geçmiş olsa bile, bu defa karşısına böyle bir engel çıkar.
Kütahya’nın Roma döneminde piskoposluk merkezi olduğunu söylemiştik. Romalılar bu dönemde şehre hâkim ve kale inşasına uygun buldukları sarp tepeye burçlar ile çevrilmiş iki kat sur içinde bir şato yaparlar. Bu şato Kütahya kalesinin esasını teşkil eder. Kütahya şehrinin ilk kurulduğu yer olarak da burasının olduğu, sonraki yıllarda şehrin büyüyerek aşağılara doğru genişlediği söylenir. Kütahya kalesinin çevresi yaklaşık 3.500 m`dir ve üç bölümden meydana gelir. İç hisar, Yukarı ve Aşağı Hisar.
Kalenin Orta Hisar bölümünün doğuya bakan yamacında küçük bir cami bulunmaktadır. 1377-78 yıllarında yapılan cami, Kale-i Balâ Mescidi, Orta Hisar Mescidi veya Hisar Camii adıyla bilinir. Germiyanoğlu Süleyman Şah tarafından yaptırılmıştır. Kare planlı, düz çatılı moloz ve kesme taştan yapılmış bir binadır. Ancak günümüze gelene kadar gördüğü onarımlar nedeniyle orijinalliğini kaybetmiştir. Eski yapıdan bugüne bir duvar parçası, kaidesi kesme taştan, gövdesi tuğla olan minare kalmış. Ancak onun da şerefeye kadar olan kısmı bugünlere gelebilmiş
Kalenin Fatih Sultan Mehmed zamanında eklenen “Aşağı Hisar” bölümü daha alçaktır. Bu bölümün yapılma sebebi, yalçın bir kaya altından çıkan ve “Ilıpınar” denen su kaynağının kale sınırları içerisine alınıp, kuşatma sırasında düşmanın o suyu zapt etmemesi ve halkın susuz kalmaması içindir. Kalenin bu bölümünde yirmi kadar ev ve bir de altıgen planlı mescit vardır. Bu mescid Aşağı Kale, Yeni, Yenicehisar ve Ulupınar Mescidi gibi isimlerle de bilinir. Çamur sıvalı olmasına rağmen tamamen tuğladan yapılmıştır ve Kütahya’da tamamı tuğla olan ender yapılardan biridir. Kaleye Roma, Bizans, Selçuklu, Germiyan ve Osmanlı dönemlerinde çeşitli onarım ve ilaveler yapılmıştır. Ama bunların hiçbirine ait herhangi bir kitabe yoktur.
Evliya Çelebi’ye göre Kütahya kalesi 70 burca sahiptir. Kalenin burçları oldukça sık aralıklarla yerleştirilmiş, hatta iç kale tarafında neredeyse birbirine yapışık gibi burçlar vardır. Duvarlarda görülen değişik tuğla örgüleri ve işçiliklerinden değişik dönemlerde yenilendiği anlaşılıyor.
Geçtiğimiz yıllarda bazı burçları restore edilen Kütahya Kalesinin İç Hisar bölümünde ve zirvede yakın zamanlarda yapılmış bir döner gazino var. 1970 yılında yaşanan Gediz depreminde, Avrupa ülkelerindeki işçilerimiz yardımlar yaparlar. Kütahya Belediye Başkanı Abdurrahman Kara ve Başkan Vekili Mustafa Kalyon bu yardımlara teşekkür etmek için Almanya ve diğer Avrupa şehirlerine giderler. Buralarda ayrıca belediye çalışmalarını incelerken bir şehirde döner gazino görürler. Kütahya’ya dönüşte kaleye böyle bir döner gazino yapma fikri doğar. Yapımı 1973’te tamamlanan döner gazino 45 dakikada bir tur atmaktadır. Bugün restoran olarak hizmet vermektedir.
Her kalenin gerçek olsa da olmasa da muhakkak bir efsanesi bir hikayesi vardır. Tabii ki Kütahya kalesinin de bir efsanesi var. Ne kadar gerçektir bilinmez ama anlatılır işte. Bizde size anlatalım: Efsaneye göre bir zamanlar Kütahya’da çok uzun boylu, olağan üstü dev gibi iri ve güçlü adamlar yaşarmış. Ömürleri de boyları gibi uzunmuş. Bazıları susadığında eğilip şehre üç kilometre uzaklıktaki Felent çayından su içerlermiş.
Bir gün bu adamlara başkanları yan yana dizilmelerini emretmiş, Dizinin bir ucu Yoncalı’ya diğer ucu Nemrut kayasına ulaşmış. Nemrut kayasından oda büyüklüğündeki kaya parçaları kesilip elden ele verilerek, Gulam Köyü diye bir köyün yanında işlenir şimdiki Hisar tepeye taşınırmış. Kalenin yapımı uzun sürmüş. Bedenler, örülüp, saraylar kurulmuş. Su mahzenleri kazılıp ve yer altı yolları yapılarak, görkemli bir kale yükselmiş. Bu sırada bin yaşına yaklaşan başkanın, henüz bıyıkları yeni terlemiş olan üçyüz yaşındaki oğlu birden ölüvermiş. O güne kadar ölümle ilk kez karşılaşan babanın beli bükülmüş ve yaptığı kaleye bakmış bakmış;
“Üç yüz yaşında oğlum öldü hamı traş
Bu diyarda ölüm olduğunu bileydim
Koymazdım taş üstüne taş” deyivermiş.
Kütahya kalesi ile ilgili iki anekdot vererek satırlarımızı bitirelim.
-Malazgirt’te Alpaslan’a yenilen Bizans İmparatoru Romen Diyojen, tahtını tekrar geri almak için giriştiği mücadeleler sonucu esir düşünce Kütahya’ya getirilir. Burada gözlerine mil çekilerek kaleye hapsedilir.
– Kanuni Sultan Süleyman ikinci seferi olan Rodos seferindedir. Ancak feth bir türlü gerçekleşmez. Kanuni’nin yakın hizmetini görenlerden biri, Bayrami-Melâmi büyüklerinden Bünyâmin Ayaşi’nin yakın dostlarındandır. Bir fırsatını bulup padişaha: “Sultanım, Hacı Bayram tarikinden Şeyh Ayaşî nice zamandır Kütahya kalesinde hapis yatmaktadır. Tahminime göre fetih bu yüzden müyesser olmamaktadır” der. Kanuni derhal emir verir ve şeyh efendi serbest bırakılır. Müteakiben fetih gerçekleşir.
Kütahya şehri, bizim medeniyet eserlerimizin açık hava müzesi gibidir. Hangi mahalleye hangi cadde veya sokağa yönelseniz sizi muhakkak ki ecdad yadigarı bir eser karşılayacaktır. Yaşarken tarihin içlerine doğru gezinti yapmak, tefekkür etmek istiyorsanız Kütahya’ya bekliyoruz.