BÜYÜK ZAFER: KUT-ÜL AMARE
1. Dünya Savaşı’nda kazandığımız iki büyük zaferden birisi “Kut Zaferi”dir. Biz bu zaferi İngilizlere karşı kazandığımız için nedense pek anmayız, kutlamayız, adeta sistemli bir şekilde unutulmasını isteriz. İngilizler Çanakkale Savaşlarında yenildiklerine inanmazlar, başarılı değil derler. Sadece ordularının yenilmeyip geri çekildiğini iddia ederler.
Aslında; biz Çanakkale Zaferi’ni de unutacaktık, her şeyi unuttuğumuz gibi. Allah, Anzaklar’dan razı olsun, bıkıp üşenmeden dünyanın öbür ucundan her 25 Nisanda gelip zafer ayinleri yaptıkları için utandık da Çanakkale Zaferi, Çanakkale Şehitleri için bir şeyler yapmağa başladık. İngilizleri, Çanakkale’de ölen askerleri için ilk mezarlıklarını 1923 de, Fransızların 1926 da açtıklarını bilmeyiz. Biz bir gazetenin önderliğinde ilk abidemizi 1950 lerin başlarında yapabildik, ilk şehitliğimizi 1986 da açtık. Ben öğretmen iken öğrencileri Çanakkale’ye götürdüğümde hep İngiliz ve Fransız Mezarlıklarını gezerdik. Öğrencilerim; “Hocam, burada biz ölmedik mi.? Burada bizim şehitliklerimiz neden yok…?” dediklerinde utancımdan ne diyeceğimi bilemezdim..
Kutül Ammare’de kazandığımız zaferi ise son birkaç yıla kadar hiç anmazdık..Biz unutkan insanlarız. Halil Paşa, soyadını “Kut” olarak almıştır. Selmanıpak’ta bulunan subayların bazıları da o zaferin anısını hep yaşamak istediğinden “Selmanıpak” soyadını aldılar.
Şimdi bu zaferi nasıl kazandığımıza bakalım….(Ama sonunu mutlaka okuyun…Ve Düşünün….! Düşünün…!) Ve bize bu zaferimiz hep unutturulmak istendi. Çünkü İngilizler Kutül ammare’de tarihlerindeki en büyük mağlubiyetlerinden birini tatmışları. Nedense birileri için, “İngiliz Dostluğu” orada “Bu vatan bizim..!” diyerek ölen ölen gençlerimizden çok daha kıymetli idi. İngilizler’in “Mezopotamya Seferi” adı verdikleri Irak Cephe’si, Hindistan’ın Bombay şehrinden hareket eden, İngiliz ve Hintli birliklerden oluşan kuvvetlerin 15 Ekim 1914’te Bahreyn ve 21 Kasım 1914’te Basra Körfezi’ndeki Fav Yarımadası’ndan başlaya Irak Basra’yı işgali ile açıldı. Bu bölgede askeri gücü oldukça zayıf olan Osmanlı kuvvetleri işgale karşı direnemediler. Basra’yı geri almak üzere, Binbaşılıktan Yarbaylığa terfi ettirilen Süleyman Askerî Bey cephe komutanlığına atandı.
Yerli Araplar ve gönüllülerden topladığı kuvvetlerle Şuayyibe’de İngilizlere karşı taarruza geçen Süleyman Bey, 3 gün süren savaşın sonucunda yenilgiye uğradı. Bu savaşta bacağından yaralanan Süleyman Askerî Bey, gözlerinin önünde kendi yetiştirdiği gencecik vatan evlatlarının şakır şakır öldüğünü görüp, üzüntüden Bercisiye koruluğu yakınlarında intihar etti.
Artık önemli bir direnişle karşılaşmayacağına inanan İngilizler, Basra vilayetindeki önemli stratejik mevkileri ele geçirerek buradaki durumlarını sağlamlaştırmayı ve Bağdat’a İlerlemeyi hedefliyorlardı. Gerçekten de fazla bir direnişle karşılaşmadan önce Kurna’yi daha sonra da Amare’yi işgal ettiler.
Ardından Kûtü’l-Amare’ye hareket ettiler. Albay Nurettin Bey tarafından olağanüstü azim ve kararlılıkla savunulan Kûtü’l- Amare, savaş malzemesi eks…liği ve kuvvet yetersizliğinden fazla dayanamayarak 25 Eylül 1915’te düştü.
Kütü’1-Amare kaybedilmesi Bağdat’ı büyük bir tehlikeye fazla bir engel kalmamıştı. düşürmüştü, İngilizler Bağdat’a oldukça yaklaşmışlar, yolları üzerinde Mağlup Osmanlı kuvvetleri düzgün bir şekilde Selmanipak’a çekilerek burada bulunan hazır mevzilere yerleşip, savunma önlemleri aldılar.
4 AY 23 GÜN SÜREN KUŞATMA
23 Kasım 1915’te Selmanipak’a taarruz eden İngilizler şiddetli bir direnişle karşılaş’tılar. İngilizler, Osmanlı kuvvetlerinin karşı taarruzu sonucu 4.500 kişi civarında kayıp vererek 25 Kasım’da Kûtü’1-Amare’ye doğru çekildiler. Burada hızla sıkı bir kuşatma altına alındılar.
KUT-ÜL AMARE ZAFERİ
1914 sonlarında Irak’a asker çıkaran İngiliz ve Hint askerleri, General John Nixon ve General Charles Townshend komutasında 1915 sonbaharında Bağdat’a doğru yürüyüşe geçti. Albay Nureddin Bey ( Nureddin Paşa) 27 Eylül 1915’te İngilizleri Kut önünde karşıladı. İlk önce Bağdat’ın 30 km güneyine kadar çekilen Türk ordusu, İngilizleri püskürttü ve General Townshend etrafı Dicle nehri ile çevrili Kut yarımadasında kuşatıldı. Nureddin Bey’in yerine Irak komutanlığına getirilen 52. Tümen Komutanı Halil Paşa kumandasındaki kuşatmayı yarmak için Basra’daki İngiliz genel karargahının yaptığı üç taarruz da büyük kayıplar ve fiyaskoyla sonuçlandı. Kut-ül Amare’de İngiliz birliklerinin komutanı General Townshend de diğer dörtgeneral ile birlikte esir alınmıştı.
İngiltere, General Aylmer komutasındaki birliklerin başarısız olan birinci taarruzun ardından Irak cephe komutanı J. Nixon’ı azledip Percival Lake’i bu göreve getirdi; ancak yeni komutan da kuşatmadaki birliklerini kurtaramadı. Çaresiz kalan İngilizler, savaşa birlikte girdikleri Rusya’dan yardım istedi. O dönemde İran’ın Kirmenşah bölgesini işgal etmiş olan Rus kuvvetlerinin komutanı Baratov’un Kut üzerine yaptığı saldırı da sonuçsuz kaldı.
Kurtuluş ümidi kalmayan, erzak ve cephane sıkıntısı çeken General Townshend, Halil Paşa’ya 26 Nisan’da mektup yazarak Kut’u teslim etmeye hazır olduklarını bildirdi. Halil Paşa ise birlik, silah ve cephaneleri teslim etmesi şartıyla istediği yere gidebileceği cevabını verdi. Townshend ise tüm silah ve cephanesini yok ettirerek 29 Nisan 1916’da teslim oldu.
40 BİN KAYIP VERDİLER
Yaklaşık 5 ay süren kuşatmanın ardından, 13 general, 481 subay ve 7 bini Hintli 13 bin 300 İngiliz askeri Türk birliklerine teslim oldu. Tarihe Kut ül Amare zaferi olarak geçen savaşlar sırasında İngilizler 40 bin kayıp ve esir verirken Türk birlikleri ise 25 bin askerini kaybetti.
Kut ül Amare savaşı sırasında Türk birlikleri sınırlı sayıda uçakla önemli görevler yaptı. Keşif görevleri yapan Türk uçakları bir taraftan da düşman hedeflerini bombardıman etti. 26 Nisan 1916’da Kut ül Amare’deki İngiliz kuvvetlerine erzak yardımına çalışan bir İngiliz uçağı da Türk avcı uçağı tarafından düşürüldü.
Ancak kazanılan bu tarihi zafere rağmen savaşın genelinde mağlup olan Türk ordusu, takviye edilen İngilizlerin bölgeyi Şubat 1917’de işgal etmesine engel olamadı. Irak’ın güneyine 1914 sonlarında çıkarma yapan İngilizler, ancak Mart 1917’de Bağdat’a ulaşarak kenti işgal etti.
Halil Paşa zafer sonrası ordusuna yayınladığı bildirisinde şöyle demiştir:
29 Nisan 1916 tarihli günlük ordu emri…
ORDUMA ..!
Arslanlar!..
1- Bugün Türkler’e şerefü şan, İngilizlere kara meydan olan şu kızgın toprağın müşemmes semasında sühedamızın ruhları şadü handan pervaz ederken, ben de hepinizin pak alınlarından öperek cümlenizi tebrik ediyorum.
2- Bize ikiyüz seneden beri tarihimizde okunmayan bir vakayı kaydettiren Cenab-ı Allah’a hamd-ü şükür eylerim. Allah’ın azametine bakınız ki, bin beş yüz senelik İngiliz Devleti’nin tarihine bu vakayı ilk defa yazdıran Türk süngüsü oldu. İki senedir devam eden Cihan harbi böyle parlak bir vaka daha göstermemiştir.
3- Ordum gerek Kut karşısında ve gerekse Kut’u kurtarmaya gelen ordular karşısında 350 subay ve on bin neferini şehit vermiştir. Fakat buna mukabil bugün Kut’da 13 general, 481 subay ve 13.300 er teslim alıyorum. Bu teslim aldığımız orduyu kurtarmaya gelen İngiliz kuvvetleri de 30.000 zayiat vererek geri dönmüşlerdir.
4- Şu iki farka bakınca cihanı hayretlere düşürecek kadar büyük bir fark görülür. Tarih bu vakayı yazmak için kelime bulmakta müşkülata uğrayacaktır.
5- İşte Türk sebatının İngiliz inadını kırdığı birinci vakayı Çanakkale’de, ikinci vakayı burada görüyoruz.
6- Yalnız süngü ve göğsümüzle kazandığımız bu zafer yeni tekemmül eden vaziyeti harbiyemiz karşısında muvaffakiyeti atiyemizin parlak bir başlangıcıdır.
7- Bugüne KUT BAYRAMI namını veriyorum. Ordumun her ferdi, her sene bu günü tesit ederken şehitlerimize yasinler, tebarekeler, fatihalar okusunlar. Sühedamız, hayatı ulyatta, semevatta kızıl kanlarla pervaz ederken, gazilerimiz de atideki zaferlerimizle nigehban olsunlar.
Mirliva Halil
Altıncı Ordu Komutanı
24 / 04 / 1916
Avustralyalı araştırmacı Dr.Gaston Bodart bu zaferi, “İngiliz prestijinin 1. Dünya Savaşı’nda yediği en büyük darbe” olarak yorumlamıştır.
İngiltere, General Aylmer komutasındaki birliklerin başarısız olan birinci taarruzun ardından Irak cephe komutanı J. Nixon’ı azledip Percival Lake’i bu göreve getirdi; ancak yeni komutan da kuşatmadaki birliklerini kurtaramadı. Çaresiz kalan İngilizler, savaşa birlikte girdikleri Rusya’dan yardım istedi. O dönemde İran’ın Kirmenşah bölgesini işgal etmiş olan Rus kuvvetlerinin komutanı Baratov’un Kut üzerine yaptığı saldırı da sonuçsuz kaldı.
Kut ül Amare savaşı sırasında Türk birlikleri sınırlı sayıda uçakla önemli görevler yaptı. Keşif görevleri yapan Türk uçakları bir taraftan da düşman hedeflerini bombardıman etti. 26 Nisan 1916’da Kut ül Amare’deki İngiliz kuvvetlerine erzak yardımına çalışan bir İngiliz uçağı da Türk avcı uçağı tarafından düşürüldü.
Ancak kazanılan bu tarihi zafere rağmen savaşın genelinde mağlup olan Türk ordusu, takviye edilen İngilizlerin bölgeyi Şubat 1917’de işgal etmesine engel olamadı. Irak’ın güneyine 1914 sonlarında çıkarma yapan İngilizler, ancak Mart 1917’de Bağdat’a ulaşarak kenti işgal etti.
Kut-ül Amare’de İngiliz birliklerinin komutanı General Townshend de esir alınmıştı
KUT-ÜL AMARE yenilgisi İngiliz askeri tarihinin en büyük askeri felaketi sayılır. ingiliz kayıpları 100.000 kişiye yaklaşmıştır. Irak’taki 5.ordu Komutanı da Wilhelm Leopold Collmar Freiherr von der Goltz adlı bir Almandı.(GOLTZ PAŞA) ölümü üzerine Enver Paşa’nın amcası HALİL PAŞA (KUT) komutan olmuştu. General Townshend hatıralarında esir düşmesini şöyle anlatıyor: “29 Nisan’da toplarımı, telsiz telgraf kurma malzemesi de dahil olmak üzere bütün savaş malzemesini, mühimmatı vs. tahrip ettim. Kasabaya bir Türk taburu girerek muhafızlık görevini üstlendi. Halil Paşa beni ziyarete geldi. ona kılıcımı ve silahımı takdim ettim. O, ‘kılıç ve tabancanız, şimdiye kadar olduğu gibi daima size aittir’ diyerek kabul etmedi.”
Enver Paşa, Kut Zaferi’ni kazanan Ordu’ya “Iran Seferi” ni hedef gösterdi. “Turan Seferi” de denilen bu sefer, derslerde anlatılırken pek çok tarih öğretmeni kahkahalarla “hayalperest” diye gülerlerdi. Benim öğretmenlerimde gülerler, Enver Paşa ile bu hayalden ötürü alay ederlerdi. Ama bu muzaffer Ordu, İran’a girdi. Burada bulunan İngilizleri kovarak İran petrol havzalarının büyük kısmını ele geçirdi. (Bugün İran sadece bu petrol havzalarıyla dünyaya meydan okuyor.) Tam o sıralarda, Ermeniler Azerbaycan’ı işgal etmiş, akıl almaz cinayetler işliyorlardı. Bu ordu Azerbaycan’a yöneldi Bakü’yü kurtardı. Azerbaycan petrol havzaları bizim oldu. Aynı ordunun bir kolu Batum’a girdi ve Batum petrol havzaları bizim oldu.
Durumu bir gözden geçirin… Kerkük-Musul petrol havzası bizim… İran Petrol havzası bizim, Azerbaycan petrol havzası bizim, Batum petrol havzası bizim… Birden dünyanın en büyük petrol devleti olduk… Kimse farkında değil…
Sultan Mehmet Reşad’ın beklenilmeyen, vakitsiz ölümü üzerine yerine geçen Ülkesini ve o ülkenin insanlarını hiç tanımayan Sultan Vahdeddin’in İngiliz taraftarı olması ve bütün doğrularını İngilizlerden yana kullanarak, neye mal olursa olsun, ne pahasına olursa olsun, onlarla barış istemişti. Ülkeyi işgal etmelerine ve harp etmediğimiz Yunanlılar ve İtalyanlar gibi devletlere bile işgal ettirecek bir ateş kes anlaşmasına razı olarak, Petrol yataklarını ele geçirmiş, hiç yenilmemiş orduya “Geri dön” emri verdiğinde Azerbaycan’daki ordu ağlaya ağlaya, oraları Sovyetler terk ederek geri dönmüştü. Halil Paşa, İstanbul’la gelir gelmez tutuklanmış ve Malta’ya gönderilerek, enterne edilmişti. Binbir macera ile “Teşkilat-ı Mahsusa” Malta tutuklularının bir kısmını oradan da kaçırmayı başarmıştı.
Sultan Vahdettin ve, sırf İttihatçılara düşman olduğu için onların yaptıkları her şeye karşı olan Hürriyet ve İtilaf Partisi yandaşları kan bedeli aldığımız o yerleri terk etmemizi emreden Mondoros Mütarekesini ve ardında tam teslimiyetle kabul ettikleri Sevr Anlaşmasını adeta bir zafer olarak görmüş, İşgale karşı yapılan bütün çalışmaları ve Ankara merkezli gelişen Atatürk’ün Millî Mücadelesini “Kemalist” diyerek düşmanca karşılamışlardı.
Gaflet mi desem, ihanet mi..???
Biz garip bir milletiz. Tarihte gelmiş geçmiş en büyük Türk düşmanlarından birisi olan, ve bunu her zaman açıkça söyleyen, birisi idi. Çanakkale Savaşları’nda İngilizlerin zehirli gaz kullanmalarının yasak olduğunu kendisine hatırlatan gazetecilere: “Doğru, insanlara karşı zehirli gaz kullanmak yasak. Ama biz zehirli gazı Türklere karşı kullandık. Türkler insan değil ki..!” demişti. Çanakkale Savaşlarını başımıza sardıran, on binlerce gencecik fidanımızın ölmesine sebep olan İngiliz Başvekillerinden Churchill, 1965 de öldüğünde, biz onun kendi ülkesinden bile fazla üzüldük, yas tuttuk…
Ne garip insanlarız…
Yukarıdaki metin
www.balkanlar.net/forum/index.php?topic=21672.0;wap2 ‘den alınmıştır.
*****
Halil (Kut) Paşa (1882 – 1957)
Halil (Kut) Paşa (1882 – 1957) Enver Paşa’nın ondan iki yaş büyük amcası. “Kut’ül Amare Kahramanı” olarak bilinir.
1882’de İstanbul’da doğdu. Harp Akademisi’nde Mustafa Kemal ile aynı sınıfta okudu. İttihat ve Terakki Fırkası’na girdi. I. Dünya Savaşı’nda Kut’ül Amere cephesinde General Townshend komutasındaki İngiliz kuvvetlerini esir aldı. Ardından Irak askerî valiliğine getirildi. Goltz Paşa’nın ölümü üzerine 6. Ordu komutanlığına atandı.
Mondros Mütarekesi’nin ardından İstanbul’a dönmek zorunda kaldı. Diğer İttihaçılarla birlikte Bekirağa Bölüğü’ne kapatıldıysa da Yahya Kaptan tarafından kaçırıldı. Sivas’a giderek Heyet-i Temsiliye başkanı Mustafa Kemal ile görüştü. Buradan Azerbaycan’a giderek Enver Paşa ve kardeşi Nuri Paşa ile buluştu. Kurdukları İslam Ordusu’yla Ermeniler’e karşı savaştı. Bu arada Ankara Hükümeti adına Moskova yönetimi ile görüştü. Sovyetler’in Ankara Hükümetine gönderdiği külçe altınları getirdi.
Ankara Hükümeti’nin Türkiye’de oturmasına izin vermemesi üzerine Moskova’ya döndü.(1921)
Enver Paşa, Türkistan’da Sovyet yönetimine karşı savaş başlatınca, Halil Paşa Rusya’yı terk ederek Almanya’ya gitti(1922). Kurtuluş Savaşı’ndan sonra hükümetin izniyle İstanbul’a yerleşti.
1957’de İstanbul’da vefat etti. Anıları, “Kut’ül Amare Kahramanı Halil Paşa’nın Anıları: Bitmeyen Savaş” adıyla 1972’de yayımlandı.
Irak Ordusu Komutanı Halil Paşa Kutü’l-Ammare zaferinden sonra 6 ncı Orduya yayınladığı mesajında şöyle demiştir:
“Arslanlar! Bütün Türklere şeref ve şan, İngilizlere kara meydan olan şu kızgın toprağın güneşli semasında şehitlerimizin ruhları sevinçle gülerek uçarken, ben de hepinizin pak alınlarından öperek cümlenizi tebrik ediyorum. Ordum gerek Kut karşısında ve gerekse Kut’u kurtarmaya gelen ordular karşısında 350 subay ve 10.000 erini şehit vermiştir. Fakat buna karşılık bugün Kut’ta 13 general, 481 subay ve 13.300 er teslim alıyorum. Bu teslim aldığımız orduyu kurtarmaya gelen İngiliz kuvvetleri de 30.000 zayiat vererek geri dönmüşlerdir. Şu iki farka bakılınca, cihanı hayretlere düşürecek kadar büyük bir fark görülür. Tarih bu olayı yazmak için kelime bulmakta müşkülata uğrayacaktır. İşte Türk sebatının İngiliz inadını kırdığı birinci zaferi Çanakkale’de, ikinci zaferi burada görüyoruz.”
Dicle ve Fırat boyunda 1915-1916 yıllarında yapılan çetin mücadelelerin ardından 29 Nisan 1916’da Kutü’l-Ammare zaferinin kazanılmasında vatan müdafaası için her türlü sıkıntı ve yokluklara göğüs gererek canlarını veren kahraman Türk askerlerini bir kez daha saygı ve minnetle anıyoruz. Ruhları şad olsun !