Uğur DEMİREL
Füsun Menşure Hanımefendi 1972 yılında Hamburg şehrinde doğmuştur. İnşaat Mühendisliği ve İç Mimarlık eğitimleri almıştır.
Hikayeci kimliğiyle tanıdığımız yazarımızın ilk kitabı 2017 yılında yayınlanan “Konforlu Yalnızlık” idi. Nisan 2018 tarihinde sayın Ahmet Turan Tiryaki ile “Muhaceretteki Telaferli Türkmen Şairleri Antolojosi”ni yayına hazırlayıp, yayın dünyasın kazandırdırlar. Yine Nisan 2018 tarihinde Füsun Hanım’ın “KUYTU KÖŞE” isimli eseriyle buluştuk. Bu yazımızda Kuytu Köşe’yi tanıtmayı gaye edineceğiz.
Öncelikle Füsun Menşure ezilenlerin hikayesini, umudun ve umutsuzluğun birbiriyle iç içe olduğu ve yine özlemlerin, ölümün egemen olduğu hayatlar ve onların hikayeleriyle bizleri Konforlu Yalnızlık ile selamlamıştı. Onların dramlarına, umutlarına ve özlemlerini bizleri ortak etmişti. Eser türü hikayeden şiire dönse de yine karşımızda bir Füsun Menşure tarzı çıkıyor. Ben sanatçıya ‘melankoli’ şairi/yazarı demeyi düşünmüştüm ama yazarımızın o bir yerlerde damar damar, ışıl ışıl durmakta olan umudu buna mani olmuştur.
Kitabı “Saray bahçesindeki serçeyi kutsanmış bir varlık gibi izleyen en güzel bakışın sahibine… Ulaşılmaz uzaklara gidenlere…” diye ithaf etmiş bir şiir kitabından söz ediyoruz. Burada elbette güzellikle şair’in gönlünü dolduran ve uzaklara hatta dönülmeyen sonsuzluk dediği uzaklara gidenin hikayesini bulacağız.
Şair gönlünü dolduran o sevdayı nasıl da direkt aktarmış “Gönül Sarayı” şiirinde:
“Taht kavgası olmadı hiç
Bu ıssız gönlümde
Geldin
Tacını giydin
Tahtına oturdun…”
Kitaba ismini veren Kuytu Köşe’nin hikayesini merak edenler için şair Kuytu Köşe şiirinde bir takım izler sunuyor:
“ben
evrenin göçebesi
dünyanın yetimiyim
annemin kâbusu
babamın kısmetsiziyim
kuytu köşemi
kaybettiğimden beri
döner dururum
yanar dururum…”
İşte kitabın öyküsü budur, şair ince ruhuna dokunana ‘kuytu köşem’ diyor ama o kuytu köşesini sonsuzluğa uğurluyor. Bu kitap o kaybın ağıtı ve bitap düşmeyen umudun ayakta tuttuğu bir şiir kervanıdır.
Yine vefa şiirleri vardır şairin. ‘Kuzu’ şiirin sonunda da bir ezilene dokunur kaleminin vefalı ucu:
“bir kalpak uğruna
canımdan ayırıp
uzak diyarlara
bıraktılar beni” der.
Umudun ve umutsuzluk bir arada demiştik ya bunu doğrulayan şiirlerden örnekler verelim. Mesela şair ‘Sis’ şiirinde şöyle der:
“güneş vardı bulutların üzerinde
aydınlıktı gözleri gökyüzünün
nasıl bulaştı ki böyle
bir zamanlar
kalbimde en güzeli saklayan
muhteşem şehre
bu umutsuzluğun kiri
bu kasvet
bu hüzün…”
Yine umut da vardır, hem de ziyadesiyle; Kuşlar şiirinde de der ki:
“gelecek
bilinmezlerle dolu
ve karanlık görünse de
tepelerin ardında
aydınlık olduğunu müjdeleyen
kuşları takip ederim ben
onlar
yalan söylemeyi beceremezler”
Yine kimi yerde “o vefasız, o eşsiz sevgili/sizi yetim bırakıp gitti” denir kelimeler için, “o saçlar gider” ve en önemlisi bu dünya tertemiz olur, her şey düzelir ama o Kuytu Köşe’de duran ağrı dinmez. İşte bu şiir kitabı bir sızının kelimeler giymiş halidir. Ve veda anı gelirken şiir kitabından şair “VEDA” şiiriyle ayrılır bizden ve der ki:
“bil ki hep yanındayım
göğüs kafesinin içinde
unutma”
Artık ‘Kuytu Köşe’ gönlümüzün kuytularında her daim var olacaktır.
Sonsöz olarak: ‘Kuytu Köşe’yi alelade bir şiir kitabı olarak okumayınız, o sonsuza giden bir geminin ardında yapayalnız kalan bir şair’in, kemanının sesleri arasında gözyaşlarını şiir limanına bırakmasıdır. Ama o şair her şeye rağmen umutlarını diri tutuyor. Çünkü; gökte güneş, yerde deniz her daim var ve kuşlar olanca hızlarıyla durmadan uçuyorlar.’