Malazgirt Zaferi

Selçuklu Sultânı Tuğrul Beyin 1063 yılında, Bağdâd’daki düğününde dizler yere vurularak harmandallı zeybeği oynandı, çok geçmeden vefât eden Tuğrul Bey’in yerine, oğlu olmadığı için, yeğeni Alp Arslan geçti.

Selçuklu Sultânı Muhammed Alp Arslan (l063-l072) Anadolu’ya yürüdü. İslâm Dünyâsının Batı’ya uzanan bu mücâhid ordusunu desteklemek üzere Abbâsî Halîfesi, Sünnî ülkelerin bütün câmilerinde, Cuma günü, zafer için duâ edilmesini emretti. Sultân Alp Arslan, savaşa başlamayı Cuma namâzından sonraya kadar geciktirdi. Halîfenin, bütün câmilerde İslâm ordusunun zaferi için okutturduğu duâdan yararlandı. Anadolu’nun kesin olarak fethini başlatan savaş, l071 yılı Ağustos ayının bir cuma günü Malazgirt’te oldu. Sultân atının kuyruğunu kendi bağladı, kefeni hatırlatmak üzere beyazlar giydi, orduya çok etkileyici bir konuşma yaptı. Bu savaşta 54.000 kişilik Selçuklu ordusu, 200.000 kişilik Roma İmparatorluk ordusunu yendi. (Roma İmparatorluğu, aslında Lâtin, yâni İtalya kökenli bir siyâsî varlıktı, amaaltıncı yüzyılda Yunan dili ve kültürü bu kuruluşta hâkim olmuştu. Bu kuruluşun uyruğu olanlara da Rûm denirdi. Anadolu’ya da Diyâr-ı Rûm deniliyordu, büyük sûfî, velî Mevlânâ Celâleddin’e de Anadolu’ya gelip yerleştiği, orada yaşadığı için ‘Rûmî’ (Rumlu) denilmektedir: Anadolu’lu Celâleddîn demektir. Malazgirt’te yanilen, Rum İmparatorluğu idi; Oryantalistlerin, Türkiye’nin altını oymak için israrla kullandıkları Bizans kelimesini, düşünmeksizin kullanan bâzı târihçilerimizin uyanmakta daha fazla gecikmeyeceklerini umalım, dileyelim.)

Savaştan önce yapılan barış görüşmelerinde İmparator Romen Diyojen, Selçuklu heyeti başkanı Sav Tigin’e “atlarımı Hemedan’da sulayacağım’’ demiş, Sav Tigin de; “atlarınızın Hemedan’da kışlayacağından ben de emînim, fakat sizin nerede kışlayacağınızı bilmem” karşılığını vermiş, İmparator’un, Selçuklu ordusunu yenerek atlarını Selçuklubaşkentinde sulayacağını îmâ etmesine cevap olarak, kendilerinin Rum ordusunu yeneceğini ve atlarını ganîmet olarak alacaklarını söylemiş, İmparator’un âkıbetinin yenilgiden sonra mechûl olacağını îmâ etmişti. Yapılan savaşta Roma İmparatorluk ordusu dağıldı, İmparator tutsak edildi. Bu, bir Roma İmparatoru’nun Müslümanlar tarafından ilk esîr edilişi idi. Malazgirt Meydan Muharebesi ile, Anadolu’nun kaderi belli oldu.

Feth, Arapça’da ‘açmak’ demektir. Bir ülkenin Müslümanlar’ca fethedilmesi, o ülkenin İslâm’a açılması, o ülkede İslâmî değerlerin hâkim kılınması demektir. İslâm’a açılan ülkede, halk, İslâm’a girmeğe zorlanmaz. Müslümanlar öşr, gayrı müslimler ise, harâc denilen vergiyi verirlerdi. Târihî olayları incelerken, onları anlamanın, değerlendirmenin en sağlam, en doğru yolu, karşılaştırmadır. Bu çağlarda, daha önceki ve sonraki yüzyıllarda da olduğu gibi, Avrupa’da, Hristiyan olmayanlara karşı korkunç, amansız baskı vardı.

 

***

 

 

 

Türkler, Anadolu’yu feth edince, İslâmî değerleri yerleştirdiler, yerli halk rahat bir şekilde yaşadı, dilini, inancını, kültürünü muhâfaza etti. 850 yıl sonra bile, Osmanlı Devleti’nin son yıllarında, Rum, Ermeni ayaklanmaları görüldü.  Öte yandan, 421 yıl sonra 1492 yılında, Hindistan’a ulaşmak için çıktığı yolda yeni bir kıta ya vardığının farkında olmayan Kristof Koşomb, oranın yerlilerini Hintli zannetti. İngilizce’de hâlâ, o kıt’anın  yerlileri için  Red Indian “kırmzı hintli” derler.

Rahmetli Prof. Teoman Duralı’nın belirttiği gibi, “Türk târihi, bir ırkın değil, bir dâvânın târihidir” (Hakkı, adâleti üstün kılmanın, yeryüzünde hâkim kılmanın dâvâsıdır.) Alp Arslan’ın Anadolu’ya gelmesindeki sebep, i‘lâ-yı Kelimetullah (Allah’ın buyruklarını yüce tutmak, üstün kılmak) idi, bir ideali gerçekleştirmek içindi;  Kristof Kolomb’un  yeni kıt’ayla karşılaşması ise, zengin Hindistan’a varmak  gayesi ile çıktığı yolculukta  bilinçsizce, rastgele  olmuştur.   Alp Arslan’ın Anadolu’ya gelişinin, haklı bir sebebi (justification) vardır; Kolomb’un Amerika’ya gidişi, soygunculuk içindir, nitekim, koca kıt’aya uygulanan soykırımdan arta kalan, (devede kulak mikdârında bile kalmamış olan) yerliler, onu son yıllarda mahkemeye vermişlerdir.

Böyle olduğu hâlde, Batı’lının kafasında, Türkler, sonradan geldikleri Anadolu’dan atılmalıdırlar (Müslüman Arapların 800 yıla yakın yaşadıkları, uygarlığı Avrupa’ya taşıdıkları İspanya’dan atıldıkları gibi). Kesinlikle akıllarına, “biz Avrupa’lılar, Amerika’ya, Türklerin Anadolu’ya gelmelerinden 421 yıl sonra gittik, herkesin geldiği yere geri gitmesi gerekiyorsa, öncelikle bizim Amerika kıt’asını boşaltıp yerli halkına teslîm etmemiz gerekir” demek gelmez, böyle düşünebilmek için, kişinin zihninde “hak” kavramının bulunması, konuştuğu dilde, “hak” kavramını karşılayacak kelimenin bulunması gerekir; yoktur.

Devlet ricâlimizin, bu yıl zafer kutlamalarını, yerinde yapmak üzere bölgeye gitmesi, kabinenin orada toplantı yapması, “biz bu topraklardayız ve ilelebet buradayız” diye meydan okuma mâhiyetindedir, sembolik değer taşımaktadır. Bunun devâmı ve gereği olarak, Rum İmparatorluğunu hortlatmak hülyâsındaki Rum Patrikliğinin -tez elden demeyelim, ama- münâsip bir zamanda, Ortodoks inancındaki insanların en çok bulunduğu Rusya’ya, bir iyi niyet jesti olarak gönderilmesi gerektiği kendini göstermektedir. Ve dahî, bâzı belediyelerimizin, resmî kuruluşlarımızın, bu toprakların Rum’a âid olduğunu ifâde etmek demek olduğunun farkında olmayarak, Anadolu’nun her tarafını kazıp Rum kalıntılarını yer yüzüne çıkarma sevdâsından, yarışından vaz geçmelerini, bilinç eksikliğini gidermelerini dileyelim. Allah rahmet eylesin, adını bilmediğim bir belediye başkanı, bir tarihte, Afyon’da, turistlerin sık sık gelip ziyâret ettikleri bir kalıntının izlerini yok edivermişti. Avrupa ortalarına kadar varan coğrafyada, bizden kalan binlerce konak, hamam, tekke, câmi, bedesten, çarşı, medrese, imâretten  NE ayaktadır?  hatırlayan var mı? Mezarlıklarımızı bile sökmüşlerdir, bizi HATIRLATAN HİÇ BİR ŞEY bırakılmamıştır. (Milletlerarası anlaşmazlıklarda, bir yörenin, beldenin, kime âid olduğunu belirlemek için; orada yaşamakta olanlara değil, târîhî bakımdan kime âid olduğuna itibâr edildiği gerçeğini hatırlayalım.)

***

Anlatıldığına göre, bir savaştan sonra, ganîmet paylaşılırken, arkadaşının omuzuna yüklenip de pay almak isteyen askeri gören Alp Arslan “böyle harekette bulunan askerin bulunduğu orduya başbuğluk etmeyeceğini” bildirmiş, ricâ, minnet bu kararından vaz geçirilmiştir.

Bayrak şâiri, bayrak şâir rahmetli Ârif Nihat Asya’nın da görmek istediği, “Fâtih’in İstanbul’u feth ettiği yaştasın” dediği Türk genci de, bu ahlâkta olmalıdır.

Antalyalı halk otobüsü şöförü Barış Özer, çanta telefon, gözlük, şemsiye  gibi eşyasını unutanlara, bunları  geri verdiği için, kimi  şaşkınlar,  bu  dürüst, örnek alınması gereken şöför için, internette, aşağılayıcı bir sıfat kullanarak seviyesizliklerini ortaya koymuşlar.  Milliyetgazetesi yazıyor. Adamcağız dert yanıyor: dürüstlük böyle karşılanmamalı, diyor. Yerden göğe kadar haklı. Dürüstlüğü başka türlü anlayan zavallılar, daha çok okul görmüşler arasından çıkıyor; bulduğu cüzdanı karakola teslîm eden bekçiler, Belediyeye teslîm eden temizlik işçileri, yine turistin veya vatandaşın takside unuttuğu cüzdanı karakola götüren şöförler var.

Bir filozof diyor ki: bir yerde yangın ve ölçüsüzlük varsa; önce ölçüsüzlüğü düzeltin, yangın kendiliğinden söner. O dürüst şöför, bu durumdan haklı olarak şikâyetçi: dürüstlük cezalandırılıyor.  Yapılması gerekenler şöyle sıralanabilir:

1.Sivil toplum kuruluşlarından biri, birkaçı, Sayın Barış Özeri ziyâret edip, bir takdîr plâketi verebilir. Bu işi, Belediye de yapabilir.

2.Antalya Belediyesi, şehirdeki büyük bir cadde veya meydana Barış Özer adını vermelidir.

3.Millî Eğitim Bakanlığı, Antalya’daki bir ilk okulun adını Barış Özer ilk okulu yapmalıdır.

4.Antalya Hava alanının adı, Barış Özer Hava alanı olarak değiştirilmeli veya, en azından: Barış Özer Antalya Hava alanı yapılmalıdır: Başlığın üstüne “Barış Özer” eklenir, fazla masraf gerektirmez. Evrakta da zamanla değişiklik olur.

Unutmayalım: Mârifet İltifâta tâbidir.

5.En mühimi ve sonuncusu da: NASIL bir gençlik yetiştiriyoruz?  konusu devamlı gündemimizde olmalıdır: Bu topraklarda varlığımız, hâkimiyetimiz, yarının büyükleri, sorumluları olan çocuklarımızın, gençlerimizin İYİ yetiştirilmesine bağlıdır.

Gençlerimize; “Fâtih’in İstanbul’u Feth Ettiği Yaşta” oldukları duygusu, bilinci, kimliği veriliyor mu? verilmiyorsa, neler yapılmalıdır?

*** ***

Not:

Rum İmparatoru Avgustos’tan bize ne? Türkmen takviminde, yılın sekizinci ayı, 2002 yılından Temmuz 2008’e kadar Alp Arslan olarak kullanıldığına göre, terk edilmiş olan bu güzel davranışa uyarak, yılın sekizinci ayına “Ağustos” yerine “Alparslan” adını versek, güzel, mânâlı olmaz mı? bize yaraşan bir davranış olmaz mı?

Kültür istilâsının şu ufacık tezâhüründen kurtulmak, o kadar zor mu? Avrupa’lının July dediği, Jul Sezar ayına Temmuz demişiz, iyi de yapmışız. Demek ki, oluyor.

(Ard arda gelen bu iki aya 31 er gün verilmiş olması, bu iki imparatoru idol edinen Avrupa’lının aç gözlülüğünü de göstermiyor mu?)

*** *** ***

24 Alparslan (Ağustos) 2024

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Roma İmparatorluğu, aslında Lâtin, yâni İtalya kökenli bir siyâsî varlıktı, ama altıncı yüzyılda Yunan dili ve  kültürü bu devlette hâkim olmuştu. Yunan kültürünün hâkim olduğu bu devlet, resmen Roma (Rûm) Devletiydi, kültürü Yunanlılaşmıştı. Bu devletin uyruğu olanlara da Rûm denirdi. Anadolu’da eskiden yaşamış olan, günümüzde de İstanbul’da bulunan Yunan kökenli vatandaşlara bunun için Rûm denir. Onlar, Romalı (İtalyan kökenli) değildirler; târihe gömülmüş olan Roma’nın uyruğu olan kimselerin soyundan gelmektedirler. Yâni günümüzde ‘Rûm’, etnik, kavmî değil, siyâsî mensûbiyeti gösteren bir sözdür. Anadolu’ya da Diyâr-ı Rûm deniliyordu, büyük sûfî, velî Mevlânâ Celâleddin’e de Anadolu’ya gelip yerleştiği, orada yaşadığı için ‘Rûmî’ (Rumlu) denilmektedir: Anadolu’lu Celâleddîn demektir.

 

Yazar
Mehmet MAKSUDOĞLU

Mehmet Maksudoğlu, Eskişehir’de Kırım kökenli bir âile içinde doğdu. İnkılâp İlkokulunu, Eskişehir  Lisesini ve Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesini bitirdi. İzmir İmam-Hatîp Lisesi’nde Meslek Dersleri Öğretmeni olara... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen