Büyük bir salon, şarkı söylediği anlaşılan bir suûdlu, uzun beyaz kıyafeti ile, iki elini havaya kaldırarak olduğu yerde raks ediyor, yanındaki müzisyenler de tempo tutuyor, bayan dinleyiciler coşmuşlar, eller havada, başlar sağa sola gidip geliyor, aynen bizdeki müzikseverlerin, çok beğendikleri bir konserde coştukları gibi… bâzısının kolları çıplak, başı açık. Yer: Suûdî Arabistan.
İsâbetli olarak, “emîr” değil de, “prens” diye anılan veliahd’in açılımı olmasa bile, bu bayanlar böyle davranmağa teşne… İletişim çağında, Avrupa’daki, Amerika’daki hemcinslerini fitnevizyon kanallarında görüp onlara özendikleri belli. Bu işin ucu nereye varırmış, Batı Avrupa’da babası belirsiz olarak doğan çocuk oranı %50 imiş, Fransa, % 60 ile bu işte şampiyonmuş, henüz bu işler gündemde değil. Diğer bir resimde de, bir masa çevresinde sandalyelerde oturarak iskambil kâğıtlarıyla oyun oynamakta olan, başları kapalı, tesettürlü, çağdaş suûdlu bayanlar…
Üstün olan veya GÖRÜLEN, taklîd ediliyor. Osmanlı da Avrupa’da taklîd edilirdi: Fransa’da 17. Yy.da Türköri denilen Türk modası vardı; yeniçerilerin eski, yıpranmış cepkenlerine sâhip olmak, öğünç vesilesi idi. Nemçeli (Avusturya’lı) hudut askerlerinin kıyâfetleri, Osmanlı’nınkini andırırdı.
Geleneklerine bağlı Japonya’da bile, resmî hiçbir mecbûriyet olmadığı hâlde, Avrupa kıyâfeti yaygınlık kazanıyor, bâzı pastaneler, geleneğe uygun kıyâfetle, kimono ile gelen müşterilerine, fiyatta indirim yaparak bu akıma kendilerince direnmeğe çalışıyorlarmış.
***
*Yakınlarda vefât eden Alev Alatlı Hanım, İmam-Hatip Lisesi veya İlâhiyat Fakültesi mêzûnu değildi, bir subay kızı olarak Japonya’da büyümüş, yetişmiş, dil bilen, Atatürk’e rahmet dilenmesi isteyen, düşünebilen, ufku OLAN bir entelektüel idi. Şöyle diyordu:
“Ne biçim Türkleriz ki; bizim ideolojimizi bir Yahudi yazıyor! Zira Yahudi Moiz Kohen (Munis Tekinalp) Kemalizmin ideoloğudur.”
Üçüncü Selîm’in 1791 yılındaki yanlış tercîhiyle döşenen yörüngede, 1839 Tanzîmât ve 1856 İslâhât “yenileşme” (Avrupa’lılaşalım derken kendimize “yabancılaşma”) hareketleriyle devâm eden, 1908 yılındaki İkinci Meşrûtiyet’le kazandığı ivmenin son merhalesi olan, Munis Tekinalp adını kullandığı için Türk sanılan Moiz Kohen’in ideologluğundaki Cumhûriyette, “milliyetçilk” adına “yapılan “Batıcılık”la geldiğimiz durum, ortadadır.
*Ağzı lâf yapan, dinleyici de bulan biri, sözde, yanlış anlaşılan İslâm durumunu eleştirirken diyor ki:
“Emevîler, Arap kültürünü, din diye sundular. O kıyâfeti Müslümanlar da giyiyordu, (İslâm’ın kuduz düşmanı) Ebû Cehil de giyiyordu.”
Sanırsınız ki; Ezher’de okurken İran’daki İslâm (!) devriminin câzibesine kapılıp oraya giden ve Türkiye’de oradan aldığı ilhâmla halkı aydınlatan (!) bu yurttaş, Avrupa’lılar gibi giyinmez, Türk kıyâfeti giymektedir! Kendi kıyafeti, içinde bulunduğu kıyâfet, ona o kadar tabiî gelmektedir ki, Arap kıyâfetine özenmek, “yabancı” bir kıyâfete özenmektir; ‘kendi’ kıyâfetimiz varken, ‘islâmî’ zannederek Arap kıyâfetine özenmek yanlıştır!
Kendisinin, kültür istilâsı ürünü olduğunun farkına varmayan, kültür istilâsı zemininde hayât sürenin zihniyeti tabiî böyle olacaktır.
Diğer bir misâl:
*Oldukça ünlü, birçok çevreden saygı gören, İslâmı öğrenmekte olan neslin öncülerinden sayılan bir uydurma etiketli, Hristiyanları, Cennet’e sokmakla meşgûldür. Bir yandan İslâmı savunan yazılar yazar öte yandan, Kur’ân-ı Kerîm’de kâfir oldukları belirtilen Hristiyanların Cennet’e gireceğini düşünür.
{(Mâide (5) sûre-i celîlesi: “Muhakkak ki, Allah, üçün üçüncüsü (üç ilâhtan biri) diyenler kesin olarak kâfir olmuşlardır” (73. âyet-i kerîme)}
Öyle ya; günümüz dünyâsı, Hristiyan denilenlerin dünyası, onlar üstün, diye düşünüyor olmalı. Ufuk olmayınca, böyle oluyor demek. Ufuksuz zihniyetin; “üstün”, “kaplayıcı” havayı hâkim kılanların, temsîl edenlerin, Öte’de zor durumda olacaklarını kabûl etmesi, zor olsa gerek.
***
*Ama, sağduyu şaşmıyor: İmam-Hatip veya İlâhiyat mezunu değil; “formasyon çağı”nda bir yabancılisede okumuş, dil bilen gerçek entelektüel bir hanım, bakın ne diyor:
Bütün dünya milletlerinin gözü önünde yapılmakta, devâm etmekte olan zulmü andıktan, bu zâlimlerin, nasıl bir hâkimiyet kurduklarını geçtikten sonra, diyor ki:
“Hepimiz işgal edildik. Bununla nasıl başa çıkacağız?
Kaynağa bakmak ihtiyacımız var,
Kaynağa bakmayı örten Batı kaynaklı düşünce biçimlerinden zihnimizi YIKAMAYA ihtiyacımız var.
Suyla abdest almadık, bak kanla aldırıyorlar. Ama kalkmak mecburiyetindeyiz. Bu İSMihatırlamak gerek, NEyi kaybettiğimizi hatırlamamız gerek, KİM olduğumuzu hatırlamamız gerek …
Kimliğimizi kaybedersek bir anlamımız kalmaz dünyada. Onu korumak için dönüp mutlakakaybettiğimiz şeyleri hatırlamamız gerekiyor.”
*** *** ***
29 Ekim 2024