‘Zeki, kabiliyetli’ ferdleri, ‘iyi’ Türkçe ve târih öğretmenliğine ‘özendirmek’ en kestirme yol değil midir? Bunun için de, meselâ, ‘Türk Dili ve Edebiyâtı’ ile ‘târih’ öğretecek olanlara, yâni bu derslerin öğretmenlerine, şimdiki aylıklarının üç katı aylık verilse, kıyâmet mi kopar? Böyle bir ödemenin Devlet Bütçesine getireceği yük, ‘devede kulak’ mesâbesinde olur. Dil ve târih kültürü, kişiyi ‘insan’ yapar; tıp, mühendislik, elektronik, bilgisayar öğretimiyle kıyaslanmamalıdır. Yetişmekte olan genç bilse ki, Türkçe veya târih öğretmeni olursa, ‘iyi’ aylık alacaktır, ‘işi hazırdır’, en zekîlerin çoğu bu işe yönelmez mi? Yirmi veya yirmibeş yıl boyunca böyle bir uygulama devâm etse, ‘iyi’ öğretmenlerden dilini ve târihini öğrenmiş bir aydınlar ordusu yetişse fenâ mı olur? ‘eşitlik, eşit işe eşit ücret’ yaygaraları koparılmamalıdır.
Milletin, dilini doğru dürüst konuşan, târih bilgisi ve bilincine sâhip gerçek aydınlara ihtiyacı varsa, teklif ettiğimiz uygulama, orta vâdede semeresini verecek bir çözümdür. Dilini iyi bilen, kendi kültürüne sâhip, târih bilincindeki gerçek aydın, bu milletin meselelerini uzun olmayan bir zaman diliminde halleder. ‘Hemen halledeceğim’ iddiâsındaki politikacıları hâlâ ciddîye alanların sayısı herhâlde gün geçtikçe azalmaktadır.