Sait BAŞER
Oğuz olmaklık esas itibarıyle hikmet tahtında bir Tevhid öğretisi olan TÖRE’ye uymakla, itaatle elde edilen bir sıfattır. Oğuz, Töre’yi uyguladığı için meşru olabilen Hakan(=devlet)’a yani yaya tabi boylar(=oklar)dır. Aslolan Birlikçi dünya görüşü yani. Türk sıfatı da tam burada anlamdaş bir ad olarak kullanılageliyor. Bir Boşnak da, Arnavut, Çerkes, Kürt, Arap, Acem veya o öğretiyi benimsemiş Bulgar, Romen, Rum… da Türk sayılagelmiş…
İmparatorluklar tarihinden gelen milletimizde “Milliyetçilik” geleneği olamazdı. Aksi halde bu farklı toplulukları beraberlik içinde tutamazdınız.
Problemimiz şudur: Milliyetçiliğimizin zemini, verileri genellikle tarih ve kültürümüzdür. Bu “tarih”te ve kültürün oluş süreçlerinde batıda adı konup biçimlenen türde bir milliyetçilik YOK! Yani henüz gerekçe bahsinde adlandırmanızı meşrulaştıramıyorsunuz. Yesevi’de de Kaşgarlı’da da, Yusuf Has Hacib’te de, Aşık Paşa’da da, Mevlana, Yunus, Hacı Bektaş, Hacı Bayram…; Melikşah, Osman Gazi, Fatih, Yavuz… vb.de de 19. yy. mantalitesinden doğan, Fransız İhtilali’nden beslenen bir milliyetçilikle bağdaşır temayüller olamamış; o tür bir “NATİONALİTE” bizim dünyamızda “GAYR-I MİLLΔ kalmış!.. Olamazdı da. İmparatorluk tarihinden milliyetçilik çıkarılamaz. Dikkat edersek milliyetçiliğimizi besleyen tarihteki Karahanlı, Gazneli, Selçuklu, Osmanlı… gibi devletlerimiz daima cihan devletleri idiler. Türk devletleri idiler; ama “Türkçü”! devletler değillerdi…
“Milletsiz milliyetçilik” diyen aziz dostlarımızı o söylem içinde haklı bulsak da, “gerçekte”, belki “MİLLİYETÇİLİKSİZ BİR MEDENİYET MİL-LET-ÇİLİĞİ” fikrine çekmek; yeni paradigmayı, jeokültür ve politik stratejiler bakımından bu bağlamda üretmeyi teklif etmek gücendirir mi bilemiyorum.
OĞUZ kavramını da tekrar belirlenecek, yine Birlikçi bir medeniyet tezine, temel ilkelere itaat esası üzerinden güncellesek…