Medyada Arabeskleşen Türküler

Halil ATILGAN

Slayt1.jpeg

Dr. Halil Atılgan

[© Halil Atılgan – KanalKultur] –Türkü kültürü toplumların hayatında önemli bir unsurdur. Halk dediğimiz usta da türkü kültürümüzün kaynağıdır. İşte o büyük usta ürettiği (yaktığı) türküyü kendi içinde özümler. Belirli evrelerden geçirerek yeni boyutlar kazandırır. Ortak duyguların sonunda meydana çıkan bu ezgiler anonim türkülerimizi meydana getirir. 

Derlemeciler aracılığıyla arşivlere giren bu türküler piyasadaki şahsına münhasır sanatçılar tarafından sözüm ona yorumlanarak medya kanalıyla da bizlere ulaşır. Türkülerin bizlere ulaşmasını sağlayan sanatçıların çoğu halk edebiyatını, türlerini, türkülerimizin nasıl yakıldığını bilmediği gibi, halkı da yeteri kadar tanımamaktadır. (İstisnalar hariç) İşte bu bilgi birikimi eksikliği, yorum kavramının yanlış algılanması, türkü icraatlarında birtakım yanlışlıkları da beraberinde getirmektedir. Günümüzde çok popüler olan Muğla yöresinden derlenen “Ormancı” türküsü de bu yanlışlıklara kurban giden, piyasadaki sözüm ona yorumcuların hışmına uğrayarak arabeskleşen türkülerimizden biridir. 

Muğla yöresi türkülerinde genelde mâni, ağıt karakterindeki sözlerin yoğunlukta olduğu görülür. Bu yörenin karakteristik özelliğidir. Başka bölgeler için küçük olan hadiselerin Muğlalı için önem arz etmesi türkü yakımcılarını harekete geçirmiş, daha çok ağıt karakterli türkülerin yakılmasına vesile olmuştur. Yöreden derlenen “Adem gardaş dedim geldim yanına” / “Hayıtlı’dan çıktım” / “Alişarın ortasında” / “Karaova düğünü” / “Kerimoğlu” ve Ormancı” bahsettiğimiz ağıt karakterli türkülerin güzel örneklerindendir. Makalemize konu olan türkülerden biri de Ormancı türküsüdür. 

Slayt2.jpeg

Ormancı türküsünün yakılmasına 
vesile olan Ormancı Mehmet İn 
(1915–1971) – (Sarı Mehmet 
/ Fotoğraf Muğlalı Mehmet 
Ali Eren arşivi)

Ormancı; TRT de Muğla iline kayıtlı olup repertuvar sıra no: 3590’dır. Türküyü Milaslı Nazmi Yükselen derlemiş, TRT İstanbul Radyosu Bağlama Sanatçısı Fethiyeli Hamdi Özbay da notaya almıştır. Günümüzde çok popülarite kazanmış olan Ormancı türküsü, türkülerimizin nasıl yakıldığını da ortaya koyan güzel bir örnektir. Şimdi türkünün yakılmasına vesile olan hadiseye bakalım. 

Gevenes; Muğla ili Yatağan ilçesine bağlıdır. Yeni adı Çaybükü’dür. Muğla ve Yatağan’a 25km.’dir. Orman içi köyüdür. Şimdi Kekova Termik Santralı’nın kömür ocakları arasında kalmıştır. Gevenes köyünün içindeki yüksek tepenin adı Belen Tepesi’dir. Köy kahvesi de Belen Tepesi’ndedir. Köylüler burada toplanarak dama ve tavla oynarlar. Yıl 1946 aylardan Temmuz’dur. (7 Temmuz 1946) Köylülerden Soğanoğlu Mustafa Şahbudak (Bay Mustafa) ile Tevfik, Belen Kahvesi’nde dama oynamaktadırlar. Tevfik Gevenes köyünün muhtarıdır.

İşte bu sırada Gevenesdere ve Kozağaç mevkiinde orman yangını çıkmış ve de kontrol altına alınmıştır. O mıntıkanın orman koruma ve bakım memuru yani kolcusu – ormancısı Sarı Mehmet’tir (Mehmet İn). Sarı Mehmet etrafı çevrilen yangının kontrolden çıkmaması için Gevenes köyünün Belen Tepesindeki Belen Kahvesi’ne gelerek Muhtar Tevfik’ten bekçi ister. Muhtar Tevfik iş zamanı olması sebebiyle bekçiyi vermek istemez. Ormancı da konuyla ilgili tuttuğu zaptı muhtara imzalatmak ister. 

Slayt3.jpeg

Ormancı türküsünü yakan Muğla 
Yeşilyurt’tan Kemancı Tahir Usta 
/ Tahir Erdinç 1903 -1959 
(Fotoğraf Muğlalı Mehmet Ali Eren arşivi)

Muhtar Tevfik, oyunun kritik anı olsa gerek ki, ormancının isteğini yerine getirmez. İsteğinin yerine getirilmemesine kızan ormancı dama masasını devirir. Bay Mustafa; dökülen taşları toplar ve ormancıya ‘Sen sarhoşsun çek git’ der. Ormancı Sarı Mehmet inatlaşır, söz anlamaz. İkinci kez dama masasını devirir. Bu sefer de Bay Mustafa ile aralarında tartışma başlar. Bay Mustafa sinirlenerek ormancıya tokat atar. Ormancı bir gün önce ödünç aldığı kamayı çeker, Mustafa’yı kolundan yaralar. Bay Mustafa da olayın şoku ile tabancasını çıkartır. Bu esnada oyun arkadaşı Muhtar Tevfik ‘yapma’ diyerek Mustafa’nın silahının önüne atılır. Kazara Bay Mustafa’nın silahı iki kez patlar. Çıkan kurşunlar ise Muhtar Tevfik’e değer. Bay Mustafa, arkadaşı Tevfik ile ilgilenirken ormancı kaçar. Ama Bay Mustafa, kaçarken onu da topuğundan ve kalçasından vurur. Köylüler hadisenin daha da büyümemesi için Bay Mustafa’yı yatıştırırlar, silahını da elinden alırlar. Muhtar Tevfik ise Muğla Devlet Hastahanesi’ne kaldırılır. Ama maalesef kan kaybından vefat eder. İşte bu olayın ardından çok popüler olan ve değişik aksanlarla okunarak katledilen Ormancı türküsü ortaya çıkar. Çeşitli sözler uydurularak okunan türkünün yerinde tespit ettiğimiz orijinal sözleri aşağıdaki gibidir. 

Çıktım Belen Kahvesi’ne baktım ovaya 
Bay Mustafa çağırdı dam’oynamaya (Dama oynamaya) 
Ormancı da gelir gelmez yıkar masaya 
Söz anlamaz ormancı çekmiş kafaya 

Slayt4.jpeg

Olayın kahramanlarından Bay Mustafa (1921 – 2000)

Bağlantı 

Aman ormancı canım ormancı 
Köyümüze bıraktın yoktan bir acı 

Ganives’in (Gevenes’in) suları hoştur içmeye 
İçinde köprüsü var gelip geçmeye 
Tevfik’imi vurdular hiç mi hiçine 
Yazık ettin ormancı köyün iki gencine 

Bağlantı 

Ganives’in ortasında değirmen döner 
Değirmenin suları dağından iner 
Ormancıya atılan kurşun Tevfik’e değer 
Tevfik’imin acıları yürekler deler

Bağlantı

Türkünün üçüncü kıtasının 4. dizesi “Bay Mustafa ah çeker iş işten geçer” şeklinde de okunmaktadır.

Şimdi de medyanın popüler ettiği Ormancı Türküsü’nün sözlerine bakalım[1].

Çıktım Belen Kahvesi’ne baktım ovaya 
Bay Mustafa çağırdı dam’oynamaya (Dama oynamaya) 
Ormancı da gelir gelmez yıkar masayı
Söz anlamaz ormancı çekmiş kafayı

Bağlantı 

Ah aman ormancı canım ormancı 
Köyümüze bıraktın yoktan bir acı 

Ah köyümüzün suları hoştur içmeye 
İçinde köprüsü var gelip geçmeye 
Sevgilimi vurdular hiç mi hiçine 
Yazık ettin ormancı köyün iki gencine 

Bağlantı 

şeklindedir. Sözler aslıyla mukayese edildiğinde hangi dizelerin tahribata uğradığı, üçüncü dörtlüğünün de okunmadığı görülecektir. Okunan ikinci dörtlüğün 3.dizesinde “Sevgilimi vurdular hiç mi hiçine” denmektedir ki; yanlıştır. Hadisede ölen sevgili değil, Muhtar Tevfik’tir. Türküde Muhtar Tevfik’in sevgilisi tarafından yakılmamıştır.

Ayrıca türkünün icrasında yörenin ağız özelliğine hiç dikkat edilmemiştir. Türkülerimizin icraatında dikkat edilecek hususlardan biri de, yörenin ağız özelliğidir. Muğla’da da bu özellik kendisini gösterir. Muğla türkülerinde; -i- nispet ekinin -a- ya dönüşmesi Anadolu’da pek görülmeyen enteresan özelliklerden biridir. Muğla Zeybeği’ndeki; “Alı da verin benim barutumu saçmama / Üç gün kaldı şu Muğla’dan kaçmama” sözlerindeki yöre söyleyişi “saçmama”dır. Bu sözcük; “saçmamı” olarak söylendiğinde yörenin ağız özelliğine ters düşmektedir. Aynı özellik Ormancı türküsünde de karşımıza çıkar. 

“Ormancı da gelir gelmez yıkar masaya 
Söz anlamaz ormancı çekmiş kafaya “

dizelerinde “masaya””kafaya” sözcüklerinde -i- hali olması gerekirken yörenin ağız özelliği -a- haline dönüştürmüştür. “Masaya” sözcüğünü “masayı,” “Kafaya” sözcüğünü de “kafayı” olarak okuduğumuzda yörenin ağız özelliği ihlal edilmiş olur. Keza; “Feraye”nin Ferayi olarak okunması, Muğla kına havasında; “Yengeler yakar kınayı / Aşkolsun veren anayı” diye başlayan ezginin 2. dizesindeki “anayı” sözcüğünün “anaya” okunması, “Adem Gardaş” türküsündeki bağlantı bölümünün “Yüksekten götürün benim de salıma /Düşmanlarım görmesin akan kanıma” dizesindeki “salıma” sözcüğünün “salımı,” kanıma sözcüğünün ise “kanımı” şeklinde okunması Muğlalıyı rahatsız etmektedir. Yörenin ağız özelliğini bilmeyenler ormancı ve benzeri türkülerin icrasında aynı yanlışa düşmektedirler. Bu tür rahatsızlıkların yaşanmaması için yörenin ağız özelliğini çok iyi bilmek ve uygulamak gerekir. 

İşte bu tür yanlışlıklara maruz kalan Muğla yöresinin Ormancı türküsü, İbrahim Tatlıses’in okumasıyla dillere destan olmuş, yöresinin dışında türkü gazel vb. ezgiler okumamayı prensip edinen Urfalı Mahalli Sanatçı Kazancı Bedii bile türküyü kasetine okumuştur. Yusuf Harputlu adındaki delikanlının sözüm ona yorumuyla türkü yeniden bestelenerek arabeskleşmiştir. 

Adı geçen türkünün nasıl arabeskleştiğini örneklemeden önce medyada çokça kullanılan yorum sözcüğünden bahsetmek gerekir. Yorum; “enteller” tarafından yerli yersiz çokça kullanılan sözcüklerdendir. O da “olay” gibi moda sözcükler literatürüne girmiştir. Anlamını bilen de bilmeyen de kullanmaktadır.

Türk Dil Kurumunun Türkçe sözlüğünde: Yorum (is): “1-Bir yazının veya bir sözün anlaşılması güç yönlerini açıklayarak aydınlığa kavuşturma, tefsir. 2- Bir olayı belli bir görüşe göre açıklama değerlendirme. 3- Gizli veya hayali olan bir şeyden anlam çıkarmak. 4- (Müzik – Tiyatro) Bir müzik parçası veya tiyatro oyunun orijinal bir teknik veya duyarlılıkla sunulması” denmektedir. 

Müzik Ansiklopedisi’nde (Başkent Yayınevi, Senem Matbaası Ankara 1985 4. Cilt sayfa 1269–70.) Yorum: “Bir müzik yapıtının anlamını, stilini, karakterini, genel niteliğini icra sırasında aktarabilmek. Aslında icra yapıtın yorumlanmasıdır. 

Yorum: Bestecinin yaratıcı müzikal fikirlerini dinleyicilere iletmek, olduğu gibi icranın da kişilikli tavrını da ortaya koymasıdır. 

Bir tiyatro yazarı yapıtını kaleme alırken oyunculara nasıl oynayacağını belirtme durumda değildir. Besteci de yapıtlarını seslendiren sanatçıya ayrın tısıyla nasıl icra edeceğini açıklamaz. Dolayısıyla sanatçıların yorumları farklılıklar gösterir. Yorum farklılığı buradan kaynaklanır. 

Yorumda esas olan bütünlüğünü bozmama ve çalınan yapıtın stilini hep aynı bağlamda verebilmektir. Üstün teknik bir yapıtın yorumlanmasına yetmez, ama sağlıklı yorumun ilk koşuludur” denmektedir. 

Bence müzikte yorum: Bir eserin bütünlüğünü, stilini bozmadan, yapısında hiç değişiklik yapmadan icra etmektir. Her iki sanatçıdan biri diğerine göre eseri daha tatlı, daha duygulu çalar. İşte yorum eserin müzikal yapısını hiç değiştirmeden tatlı çalmak veya söylemektir. Yorumlanacak eser türkü ise, yakılış hikâyesini, sözlerinin ifade ettiği anlamı, yöre ağzını, tavır ve üslubunu çok iyi bilmek gerekir. Bu özellikler türkülerimizin yorumlanmasında önemli unsurlardır. Onun için TRT – THM sanatçıları türküleri daha iyi yorumlayabilmek için bu özellikleri dikkate alarak repertuvarlarını genelde kendi bölgelerinin türkülerinden oluştururlar.

Ama maalesef piyasadaki sözüm ona yorumcuların yorum anlayışı; eseri değiştirerek yeni boyutlar kazandırıp arabeskleştirmektir. (İstisnalar hariç) Bu anlayış sanırım dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Sözlüklerdeki yorum tarifine de aykırıdır. İşte bu düşünceyle hareket eden piyasadaki sözüm ona yorumcular tıpkı Ormancı türküsünde olduğu gibi kaş yapayım derken göz çıkarmaktadırlar. Yukarıda sözlerini verdiğimiz Ormancı Türküsü[2] kaza kurşunuyla ölen Gevenes Köyü Muhtarı Tevfik’e yakılmış bir ağıttır. Ağıt karakteri taşıyan türkülerimizin uluorta okunması bile türkünün doğal yapısına terstir. Ormancı türküsü okunurken eller havaya, haydi hep beraber diyerek alkış temposuyla dinleyicileri türküye iştirak ettirmek: “Sn. Ormancı Sarı Mehmet, ne iyi etmişsin de bu Tevfik’in ölümüne sebep olmuşsun, Allah senden razı olsun, biz de senin bu başarından ötürü söyleyeni alkışlar, alkış tempomuzla da ona iştirak ederiz” der gibi bir anlam çıkar. İş bununla da kalmaz. Sözüm ona yorumcuların hışmına uğrayan türkü bütünlüğünü kaybeder. Doğu aksanıyla okunan yeni bir ormancı yaratılır. İşte o da medyanın arabeskleştirdiği ormancıdır. Ondan sonra da Muğlalılar türkülerinin arabeskleştiğini kimseye anlatamamanın sıkıntısıyla kıvranır dururlar. Kıvranmalarına, başlarını taştan taşa vurmalarına sebep ise; Yusuf Harputlu adındaki delikanlının okuduğu, pardon yorumladığı Ormancı türküsüdür. Dinleyelim. Türkü; Muğlalıları rahatsız edecek kadar arabeskleşmiş mi? 

Müzik (1) : Türkü, Ormancı. Okuyan Yusuf Harputlu. (Müzik -1 bakınız nota: 1 / Türkü notası Ahucan adlı kasetten yazılmıştır.) 

Slayt5.jpeg


Şimdide aynı türküyü TRT repertuvarına geçmiş haliyle TRT Ankara Radyosu TMH Ses Sanatçısı, Koro Şefi Sn. Bircan Pullukçuoğlu’nun sesinden dinleyerek aradaki farkı görelim. (Mukayesede TRT repertuvarındaki notalar esas alınmıştır.) 

Müzik (2): Türkü, Ormancı. Okuyan Bircan Pullukçuoğlu. (Müzik -2 bakınız nota: 2 / Türkü notası TRT repertuvarından alınmıştır.) 

Dinlediğiniz bantlarda aslıyla arabeskleşen ormancı arasındaki farkı gördük. Nota: 1 – nota: 2 de incelendiğinde Ormancı türküsünün ne kadar değiştirildiği, katledilerek arabeskleştiği açıkça görülecektir. Medyada arabeskleşen bir başka türkümüz de rahmetli Nida Tüfekçi Hoca’nın TRT repertuvarına kazandırdığı sürmeli çeşitlemelerinden “Dersini almış da ediyor ezber”dir. Türkü; Nida Tüfekçi tarafından Yozgat’tan derlenmiş ve notaya alınmıştır. Repertuvar sıra no 892’dir 

Müzik (3): Türkü; Dersini almış da ediyor ezber. Okuyan İbrahim Tatlıses. (Müzik -3 bakınız nota: 3 / Türkü notası Mega Aşk adlı kasetten yazılmıştır.) 

Türkünün sözleri: 

Dersini almış da ediyor ezber 
Sürmeli gözleri sürmeyi neyler (aman ben yaralandım aman)
Bu dert beni iflah etmez deleyler 
Benim dert çekmeye dermanım mı var (aman sürmelim aman) 

Kaşın çeğmellenmiş kirpik üstüne
Havada bulutun ağdığı gibi (aman ben yaralandım aman)
Çiğ düşmüş de gül sineler ıslanmış 
Yağmurun dallara yağdığı gibi (aman sürmelim aman) 

Müzik (4): Türkü, Dersini almış da ediyor ezber. Okuyan Nida Tüfekçi. (Müzik-4 bakınız nota: 4 / Türkü notası TRT repertuvarından alınmıştır.)

Türkünün sözleri 

Dersini almış da ediyor ezber 
Sürmeli gözleri sürmeyi neyler (aman ben yaralandım aman)
Bu dert beni iflah etmez del’eyler 
Benim dert çekmeye dermanım mı var (aman sürmelim aman) 

Kaşın çeğmellenmiş kirpik üstüne
Havada bulutun ağdığı gibi (aman ben yaralandım aman)
Çiğ düşmüş de gül sineler ıslanmış 
Yağmurun dallara yağdığı gibi (aman sürmelim aman) 

Adı geçen türkünün sözlerinde pek bir farklılık olmamakla birlikte, ses kayıtları ile notaları (nota3, nota 4) incelendiğinde İbrahim Tatlıses tarafından okunan türkünün aslına uygun olmadığı, arabeskleştiği gerçeği çıkarıyor karşımıza. Bu haliyle türkü; derleyicisi tarafından dinlenmiş olsa idi nasıl değerlendirilir, okuyana nasıl bir cevap verilirdi. Bunun takdirini size bırakıyorum. 

Sonuç: Medya eğitimin bir parçası, kültürümüzün yayılmasının ve yaşatılmasının en büyük kaynağı, destekçisi olması gerekirken, Kaset ve plâk piyasasının çıkarları uğruna türküler medyada yeniden bestelenmekte, özünden saptırılarak, arabeskleştirilerek sunulmakta toplum yanlış bilgilendirilmektedir. Bu uygulama; medyada türkülerimizin arabeskleşmesine vesile olan, yorum ve piyasanın müzik anlayışı adına işlenen bir kültür cinayeti değil midir? Türk filmlerine dahi konu olmuş, Muhsin Bey filmi ile enikonu işlenmiş olmasına rağmen durumda hiçbir değişiklik olmamıştır. Hiçbir müzik eğitimi almamış kişilerin kol gezdiği bir dönemde bu arabeskleşmenin önüne geçileceği umudu maalesef yoktur. 

Dinlettiğimiz örnekler göstermiştir ki; güzelim türkülerimiz medya aracılığıyla arabeskleşmekte, yeniden bestelenerek sunulmaktadır. Onun için de türkünün aslına bilmeyen, medya kanalıyla ormancı türküsünü tanıyan gençlik doğrusunun bu olduğuna inanacak, “Ormancı” ve “Dersini almış da ediyor ezber” türküsünü onlardan öğrendiği gibi okumaya çalışacaktır. Bu; yeni deyimle bir “olaydır”. Bu “olaya” dur denilmezse ırmak akacak bizler de bakacağız demektir. Irmağın akıp bizlerin de bakmaması için tek çare ise; eğitim, eğitim eğitim. Eğitmedikten, sanatı ticari bir meta olmaktan kurtarmadıktan sonra işin önüne geçileceği kanaatinde değilim. Ama her şeye rağmen RTÜK ve devletimizin diğer ilgili kuruluşları muhakkak bir denetim mekanizması kurarak bu cinayete dur demeli, türkülerimizin arabeskleşmesine, katledilmesine müsaade etmemelidir. [© Halil Atılgan – KanalKultur]

Teşekkür:

Kasetteki türkülerin notaya alınmasında, bilgisayarla yazılmasında yardımını esirgemeyen Şanlı Urfa Devlet Türk Halk Müziği Korosu Saz Sanatçısı Kemal Korkmaz ve Gökhan Temur’a, Muğlalı kaynak kişiler Tarih Öğretmeni Mehmet Ali Eren ile Ziraat Yüksek Mühendisi Ali Genek’e teşekkür ediyorum. 

Notlar

[1] Aktaracağımız Ormancı türküsünün sözleri Yusuf Harputlu’nun “Ahucan” adlı kasetinden alınmıştır. Kasette türkünün söz ve müziğinin Milaslı Nazmi Yükselen’e ait olduğu yazılıdır. Hâlbuki yöredeki kaynak kişilerin (Ali Genek ve Mehmet Ali Eren) ifadelerine göre Türkü; Muğla – Yeşilyurt ilçesinden Kemancı Tahir Usta (Erdinç) tarafından yakılmıştır. Kemancı Tahir Erdinç 1959 yılında Yatağan’da vefat etmiştir. 
[2]Türkünün hikâyesi Muğlalı Araştırmacı Mehmet Ali Eren ve Ali Genek’in derlemelerinden müşterek noktalar alınarak aynen aktarılmıştır. Ali Genek’in tespitlerine göre Ormancı türküsü; Muğla ili Yeşilyurt ilçesinden kemancı Tahir Usta (Erdinç) tarafından yakıldığı tahmin edilmektedir. Kemancı Tahir Usta 1959 yılında vefat etmiştir. 
Mehmet Ali Eren de Kemancı Tahir Usta için şu bilgileri vermektedir: “Tahir Erdinç’in lakabı Dişsizler’dir. Pisi doğumlu olup 1959 da Yatağan’da vefat etmiştir. Türkünün hikâyesi Muğlalı Araştırmacı Mehmet Ali Eren ve Ali Genek’in derlemelerinden müşterek noktalar alınarak aynen aktarılmıştır. Ali Genek’in tespitlerine göre Ormancı Türküsü; Muğla ili Yeşilyurt ilçesinden kemancı Tahir Usta (Erdinç) tarafından yakıldığı tahmin edilmektedir. Kemancı Tahir Usta 1959 yılında vefat etmiştir. Mehmet Ali Eren de Kemancı Tahir Usta için şu bilgileri vermektedir: “Tahir Erdinç’in lakabı Dişsizler’dir. Pisi doğumlu olup 1959 da Yatağan’da vefat etmiştir. 1936–1939 yılları arasında Alişar Deresi değirmenlerini kiralar, Alişar Deresinden sonra Yatağan’a yerleşir. Düğünlere Nebi köylü zurnacı Muhammet’le birlikte gider. Onun evinde kalır. Muğla Orman Bölge Müdürlüğünden emekli olan tek oğlu Sait Erdinç’tir. O da vefat etmiştir. Olayın tarihi 7 Temmuz 1946’dır.” Mehmet Ali Eren türkünün hikâyesini Mustafa Şahbudak ile (Olayda adı geçen Bay Mustafa) Muvaffak Şahbudak ve Çetin Piriçcioğlu’ndan (Ormancı Sarı Mehmet’in yeğeni) derlemiştir.

Yazar
Halil ATILGAN

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen