Medyatik Bir Dolandırıcılık Olayının Düşündürdükleri

Türkiye, günlerdir, bir banka müdiresinin -aralarında çok sayıda eski topçunun da olduğu- bâzı insanları dolandırmasını konuşuyor. Toplumun her kesiminden insanlarca “Bankanın bu işlemlerden nasıl haberi olmamış; dolandırılan kişiler niçin belge almamışlar, banka müdürüne niçin/nasıl bu kadar güvenmişler, bu kadar yüksek faiz verilebileceğine nasıl inanmışlar, insan nasıl bu kadar aymaz olabilir” gibi sorular soruluyor ve umûmiyetle de dolandırılan insanlar, mâkûliyet sınırlarını aşan kazanma hırsları ve cehâletlerinden ötürü suçlanıyor. Ülkede toplumun önemli bir kesimi geçim güçlüğü çekiyor. Pek çok insan, bu vakada sözüedilen parasal tutarları hayâlinde bile görme imkânına sâhip değil. Belli ki, bu durum, insanlarda öfke ve kıskançlık yaratıyor.

Meselenin bir diğer üzücü tarafı, hemen her olayda olduğu gibi, bu konu da hemen magazin boyutuna indirgendi. Oysa, toplumda bu tür vakaların giderek yaygınlaştığı gözleniyor. Öyle ki, kötü niyetli insanlar teknolojiyi de had safhada kullanmaya başladılar. Meselâ, son zamanlarda, ‘devlet büyüklerinin, bürokratların, devlet kurumlarının, önde gelen özel kuruluşların ve ünlü kişilerin’ gerçek görüntüleri kullanılarak, yapay zekâ yardımıyla istedikleri yönde konuşmalar yaptırılıyor ve bu şekilde, insanlar, tasarruf/yatırım görüntüsü altında, dolandırılmaya çalışılıyor.

Gün geçmiyor ki, ünlü, zengin ve eğitimli insanların kötü niyetli insanlar tarafından kandırılmasına ilişkin haberler ortalığa saçılmasın. Aslında, bu ahlâksız furya, toplumun bütün kesimlerini hedef alıyor, ancak diğerlerinin sesi pek duyulmuyor, ne yazık ki. Mâşerî vicdan, yaygın iletişim araçları konuyu toplumun gündemine taşımadığı sürece, mazlumun feryâdını pek önemsemiyor, acısını hissetmiyor. İşlenen bir suçun toplumun gündemine gelebilmesi içinse, mağdurun ve/veyâ zanlının ünlü ve/veyâ zengin olması gerekiyor, maalesef. Bu da, toplumun değerler sistemindeki aşınmanın bir başka önemli göstergesi olsa gerek.

Bilgi seviyesi düşük, yeterli eğitimden yoksun insanların kötü niyetli insanlar tarafından tuzağa düşürülebilmeleri mantıken izah edilebilir. İyi ama, eğitimli, herhangi bir konuda toplumun önemli bir kesiminin beğenisini/takdirini kazanacak yeteneklere sâhip insanların, aklî melekeleri yerinde ortalama bir insanın aslâ tevessül etmeyeceği (yâhut da, tevessül etmemesi beklenen) basit yöntemlerle tuzağa düşürülebilmeleri nasıl izah edilebilir? Bu, önemli bir sorundur. Yalnızca, “hırsları akıllarına galebe çalmış” denilerek izah edilemez bu durum. Yaşanan müessif olayların sebebine inebilmek için, iktisâdî düşüncenin gelişimi, tasarruf araç ve yöntemleri konusundaki toplumsal algılar, uygulanan politikaların bu konulara etkisi gibi, tartışılması gereken pek çok önemli konu var. Asıl sorun, yaşanan sorunların kökenine inmeye çalışmak ve gelecekte benzer sorunların yaşanmaması için yapılması gerekenler konusuna kafa yormak yerine, vaktimizi ve enerjimizi, olayların magazin boyutuyla ilgili gevezelik yaparak harcıyor olmamızdır.

Gelişmiş bir toplumda, târih nâdiren tekerrür eder. Hatâ yapmayan, hiçbir sorunla karşılaşmayan bir fert ya da toplum tahayyúl edilemez. Gelişmiş bir toplum ve analitik düşünme yeteneği gelişmiş bir birey, bir sorunla karşılaştığında yâhut bir konuda hatâ yaptığını anladığında, -öfke, üzüntü, pişmanlık gibi- insânî duygulara teslim olmaz, bu duygularını kontrol altına alır, yaşadığı sorun ya da başarısızlığın sebeplerini araştırır, çözümler üretmeye, benzer bir durumla tekrar karşılaşmamak için önlemler almaya çalışır, târihin tekerrür etmesine izin vermez. Gelişme/tekâmûl denilen şey budur. Analitik düşünme becerisi olmayan bireyler ve toplumlar ise, bunun tam tersini yaparlar; kendilerini rahatsız eden her olayda duygusal tepkiler ortaya koyarlar ve sonra, günlük hayâtın telâşesiyle yaşanan sıkıntılar bir süre unutulur, tâ ki benzer sorunlar yeniden yaşanıncaya kadar. Suçlu hep başkasıdır; devlet, hükûmet, dış güçler, başka insanlar, rakipler, diğer takımın/partinin taraftarları ilh… Ve/veyâ, yaşananlar kader olarak kabûl edilir. Yaşadıklarınızı yazgı olarak kabûl ettiğinizde yâhut da “ötekileri” veyâ “kendinizi” doğal suçlu ilân ettiğinizde (bizden adam olmaz, biz böyleyiz işte vb.), sorunun sebeplerini anlama/araştırma, tekrar etmesini önlemek ve daha iyi bir durumda olmak için çözümler üretme çabasına girmeniz de sözkonusu olamaz. Başkalarına ve/veyâ kendinize acıyarak/öfkelenerek yâhut da kader/yazgı anlayışına sığınarak, yaşanan olumsuzluğu izah eder, rahatlarsınız. Böylece, farkında olmadan, derine işleyen hastalığın ilerlemesi sonucunda, ileride ortaya çıkacak daha büyük, daha can yakıcı sorunların yaşanmasına -fert ya da toplum olarak- bizzat sebep olduğunuz gerçeğini kavramanız zorlaşır, bunu belki de hiçbir zaman başaramazsınız. O yüzdendir ki, “geri kalmış, gelişmesini tamamlayamamış” toplumların önündeki en önemli sorun, “daha iyi bir dünyâ kurabilmek için” harekete geçmeleri gerektiği gerçeğini anlayabilmelerini mümkûn kılacak olan “zihniyet dönüşümünü”gerçekleştirmektir. İşte, elán 100. yılını kutlamakta olduğumuz Cumhûriyetimizin kurucusu Atatürk’ümüzün -idrák etmemiz gereken- en önemli özelliği, yaptığı inkılaplarla bu zihniyet dönüşümünü gerçekleştirmek istemesiydi. Düşünen, sorgulayan, üreten, başkalarının hakkına ve hukûkuna saygı gösteren, seciyeli, ahlâklı, kişilik sâhibi, özsaygısı yüksek fertlerden oluşan bir toplum vücûda getirmek ve bu toplumun, insanlık âleminin saygın üyelerinden birisi olmasını sağlayacak kurumları/ilkeleri oluşturmak, O büyük insanın en büyük emeliydi. Şâhit olduğumuz hezeyanlar, muâsır medeniyet yolunda ileriye değil geriye gittiğimizi gösteriyor.

Sözün özü; canımızı sıkan her olaydan sonra, başkalarını suçlamak ya da öfkelenmek yerine, “biz bu sorunu niçin yaşadık, nasıl önleriz” diye düşünmeye başladığımızda, “gelişmiş bir toplum” olma hedefine yöneldiğimiz konusunda ümitlenebiliriz.

Yazar
Mustafa TEZEL

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü'nden mezun olan Mustafa TEZEL, yüksek lisansını Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Maliye Bölümünde yapmıştır. Çalışma hayatına bir kamu bankasında müfettiş yard... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen