Mehmet Ali Kalkan’ın yazılarını okurken nedense bir şeyler yazma ihtiyacı duyarım. Bu aslında gönlün tellerine dokunan bir üstadın kaleminden dökülenlerin bizi bir şeyler söylemeye ve yazmaya mecbur eden samimiyetinden ileri gelir. Dolayısıyla üstadı okurken gönle gelen dile geliyor. Bu yazı da bir çırpıda okuduğum “Köyümden… Gönlümden…” (Ötüken Yayınları, İstanbul 2024, 154 sayfa) kitabının bende uyandırdığı hislerin satırlara dökülmesinden ibaret.
Bu yazılarda duygu, derinlik, samimiyet, hasret, sevgi var. Bizi bir ve beraber kılan güzellikler sinmiş bu yazılara. İnsan, bu kitabı okuduğunda hiç şüphe etmeden Mehmet Ali Kalkan’ın köyü “bizim köyümüz”dür diyebilir.
Köy deyince elbette insanın özüne içinde bir sürü hüzün olan kelimeler, cümleler dolar. Çünkü bizler köy gibi bizi biz yapan hatıralarımıza da uzak düştük. Köyle ilgili kim ne yazıyorsa yüreği hislenmiş, içi coşmuştur. Köyden uzak düşen insanların yerine de yas tutuyordur o. Bu yüzden Kalkan’ın yazılarında köyün o sımsıcak ve derin tecrübelerini içimiz titreyerek okuruz.
Bazen bilmek, bu hayatta yetmez olur. Çok zaman yetmez ya… İşte o zaman insanın gönlüne bir hâl düşer. Gönlümüz dağlara, yaylalara, ovalara, köylere doğru genişler. Vatan nâmına ne varsa insan bir duygu hâlinde onu kendinde bulur. Bunu maddî boyutuyla yaşamak belki imkansızdır fakat hayalde, şiirde, düşte yapmak mümkün ve güzeldir. Bir köy şiiri okuyunca köyde olmazsanız ama köy sizin gönlünüzde var olur. Yazmaktan maksat da budur.
Kalkan’ın Köyümden… Gönlümden… yazılarını okurken gönlüm bu hislerle ferahladı ve genişledi. Çünkü o köy “bizim” köyümüz, o gönül “bizim” gönlümüzdür. Bu toprağın sesi ve sözüdür bu yazılar. Çünkü Kalkan’ın yazıları ve şiirleri bir halı ve kilim deseni kadar bu toprağın işidir, emeğidir. O denli bizimdir. Kitaptaki bazı yazıların başlığına bakmak bile bu konuda bir fikir vermeye yeter: Yıldızlara Çoban Durduğum Zaman, On Yedi Benli, Dokuma Tezgâhı, Suyu Bulmak, Köstek Kesmek, Yağmur Duası, Heybe, Bükme Örtme, Kızılelma, Baş Yastığı, Hey On Beşli…
Bazı yazılar başlığını bir türkü sözünden almış. Kitabı elinize alır almaz insana “Bunda bizden bir şeyler var.” dedirten biraz da yazıların türkülerden beslenmiş olmasıdır.
Şu bir gerçek ki, bizim vatanımız aynı zamanda Türkçedir. Vatan duygusu seslerden örülü o iklime kelimeler ve cümlelerle yükselir. Toprağı vatan yapan tecrübeler, ödenen bedeller ses ve sözle geleceğe taşınır. Mehmet Ali Kalkan üstadın yazdıklarında bu gerçeği bütün bir derinlik duygusuyla beraber yaşadığımı söylemeliyim. Bazen bir türkü, bazen bir şiir, bazen de bir atasözü manevî vatanımız Türkçenin varlığını en güzel şekilde duyurmak üzere yazılarda yerini almış.
İnsan Mehmet Ali Kalkan’ı okuyunca edebiyatın ne işe yaradığını ve yaraması gerektiğini daha iyi anlıyor. Vatan dediğimiz şey onda ifadeye bürünür. Orada yaşar. Edebiyattan, şiirden uzak kalanların çok geç fark edebileceği bir hakikat bu. Edebiyatın bir millet için hayati önem arz etmesinde aziz vatan topraklarının onda sese ve söze yükselmesi hakikati yatmaktadır.
Üstat zahmet edip kitabını gönderme lütfunda bulunmuş. Kitabı kargodan aldığım gün köyümün ufuklarını arada bir seyrederek hemen okudum. Sanki kendi köyümün kitabını okuyormuşum gibi… Sankisi fazla. Yazılan ve okunan “bizim köyümüz”dür. Devamının gelmesini, üstadın diğer yazılarının da iki kapak arasına girmesini temenni ediyorum. Böyle değerli bir eseri kültürümüze armağan ettiği için üstada ayrıca teşekkür ediyorum.