ABD’nin güvenlik ve iktisat alanları başta olmak üzere uluslararası eylemlerinde itinasızca kullandığı politika araçları sadece uluslararası düzeni değil, aynı zamanda ABD’nin bu düzendeki statüsünü de zayıflatıyor. Bugün Çin’in bilgeliğin sesi ve küresel liberal ekonomik düzeni sürdürmeye kararlı ülke olarak ortaya çıkması komik değilse bile en azından ironiktir. Bu durum bile, başlangıçta ABD tarafından büyük bir çaba ile inşa edilen düzenin, ilginç ve özgün bir siyasi-iktisadi sistemi olan Çin gibi bir ülke tarafından savunulacak kadar iyi işlediğini gösteriyor.
*****
Prof.Dr. İlter TURAN[i]
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo 4 Haziran’da YPG’nin Suriye’nin Menbiç bölgesindeki geleceği üzerindeki anlaşmayı sonuca bağlamak üzere bir araya gelecekler. Okuyucularımızla 4 Haziran’da buluştuğumuz için, bu kritik toplantının sonucunun ne olacağına ilişkin fazla spekülasyon yapmamanın daha uygun olacağını düşündük. Söylenenlere bakılırsa, Türkiye’nin istediklerinin azamisini elde edeceğini beklediğini belirtmekle yetinelim. Daha somut bir haber, geçtiğimiz hafta ABD’nin, Çin ve Türkiye’yi hedef alan ek gümrük vergilerini, bunlardan muaf tuttuğu ortakları Kanada, Meksika ve AB ‘ye de alüminyum ve çelikte teşmil ettiğini açıklamasıdır. Çoğu kişi, bu kararın yıkıcı bir küresel ticaret savaşının kıvılcımını ateşlediği korkusuna kapılmıştır. Uzmanların çoğu, kararın ABD’yi de daha izole bir konuma iteceğin üzerinde hemfikirdir. Menbiç’in de gösterdiği gibi, dünya artık Amerika’nın istediği her şeyi dikte edebileceği bir yer olmaktan uzaklaşmıştır. Hal böyle iken Trump yönetimi hala ticaret konusunda dünyayı yönetiyormuş gibi hareket ediyor. Pekiyi ABD gelişmelerden bir ders alacak mı? Ve bunun bedeli ne olacak?
Menbiç’e hızlıca bir göz atalım: Bölgede neler olup bittiğine dair biraz bilgi verebilir misiniz?
Türk hükümetinin yaptığı açıklamalardan, neredeyse anlaşmanın kesinleştiği izlenimi ediniliyor. Amerikan tarafında ise anlaşmanın nihai olmadığı türünden daha ihtiyatlı sözler kullanılıyor. Görünüşe göre, teknik ekipler muhtemelen temel bir anlaşma taslağı geliştirmişler, ancak bazı önemli konuları siyasi yetkililerin takdirine bırakmışlardır ki bu konular da 4 Haziran’da Pompeo ve Çavuşoğlu tarafından ele alınacak olan konulardır. Bununla birlikte, daha genel çerçevede bakıldığında, ABD’nin kendisini bir açmaza soktuğu görülüyor. Türkiye’ye çok önceden YPG’yi Menbiç’den çıkarma sözü vermişti. Bunu gerçekleştirmedi. Tam tersine, Suriye’de kendi askerini kullanmak istemediğinden, YPG desteğine daha fazla dayanmaya başladı. Fakat bu yolu izleyince, bölgede çok daha büyük bir toplum ve önemli aktör olan Türkiye ile ilişkilerini tehlikeye attı. İki ülkenin bu konuda bir çıkış yolu bulması gerekiyor.
ABD birçok alanda kendini açmazlara sokmuş gibi görünüyor. Geçtiğimiz hafta, müttefiklerinin Amerika’ya ihraç ettiği çeliğe ek gümrük tarifeleri uygulamaya karar vermesi, onu dünyanın büyük bir kısmını karşısına alan bir konuma soktu.
Bu belki ilk göründüğünden daha da ilginç bir durum çünkü ABD hâlihazırdaki küresel ticaret sistemini neredeyse tek başına kendisi oluşturmuştur. Söz konusu sistem uzun bir süre ABD’nin avantajına işledi. Fakat şimdi, küresel üretim örüntülerindeki değişiklikler nedeniyle ABD’nde bazı fabrikalar rekabet nedeniyle kapanıyor veya başka ülkelere taşınıyor. Kampanya sırasında, daha açık bir dünya ticaret sisteminden olumsuz etkilenen nüfus kesimleri, Trump’ın seçilmesini destekleyenler arasında yer aldılar. Trump da şimdi bu insanların isteklerini yerine getirmeye çalışıyor. Bununla birlikte, Trump’ın sadece belirli bir seçmen grubunun baskısı karşısında bu yolu izlediğini düşünmüyorum. Kendisi zihniyet olarak merkantilist ve uluslararası ekonominin işleyişine dair bilgisi oldukça basit. ABD’nin yaptığı ithalatı pahalılaştırarak, ülkesinin ekonomisinin zayıflayan sektörlerini yeniden canlandırabileceğini sanıyor. Bu yeterince isabetli değil. Ekonominin bazı bölümlerini koruyayım derken, misilleme önlemlerinin devreye girmesiyle ekonominin diğer kesimlerinin zarar görmesine yol açabilir. Bu sonuç özellikle Amerikan çiftçisinin durumunda apaçık ortaya çıkıyor. Amerika bir tarım devidir. Birçok tarımsal ürün ihraç etmektedir. Mısır, mısır şurubu, pirinç, soya fasulyesi ve et gibi. Özetle, Amerika misilleme önlemleri nedeniyle zarar görebilecek çok güçlü bir tarım ticaretine sahip. Ayrıca zarar görecek başka Amerikan ihraç ürünleri de olacak. Biliyorsunuz Türkiye’nin bile Amerika’dan viski ithalini durdurabileceği belirtildi. Türklerin ne kadar bourbon viskisi tükettiği konusunda tereddütlerim var ama bu hareketin sembolik bir değer taşıyacağı muhakkak.
Ortada büyük bir tablo var: Türkiye misilleme yapıyor, AB ve Meksika misilleme sözü verdi, Kanada zaten kendi gümrük tarifelerini ilan etti. Trump, bu hamlelerin ticaret üzerindeki jeopolitik yansımalarını da yanlış anlamış görünüyor.
Kesinlikle. Ülkeler arasındaki ilişkilere bakıldığında, çeşitli alanlarda yürüyen ilişkiler var. Karşılıklı etkileşimler ne kadar yoğunsa, ülkelerin birbirine karşı alenen hasmane tutumlar sergilemesi o kadar daha az olasıdır. Ancak, Trump’ın yaptığı şey, bu bağları zayıflatmak ve küresel sistemdeki ortaklar arasındaki topluluk duygusunu baltalamak. Serbest ticaret sistemi büyük ölçüde işlemişti çünkü bunun yürümesinin sorumluluğunu üstlenen bir süper güç vardı. Şimdi ise, süper gücün inşa ettiği sistemi kendisinin baltaladığı bir durum var. Dahası, asıl sorunun ne olduğu konusunda bir kafa karışıklığı bulunuyor. Küresel ticaretin bir toplum için elverişsiz sonuçlarından bahsettiğimizde üç ayrı olgudan söz ediyoruz: İlk olarak, gerçek iktisadi rekabet diye adlandırabileceğiniz bir olgu var. Birinin aynı ürünü veya benzer bir ürünü daha ucuza üretip satması anlamına geliyor. İkincisi, bazı ülkeler sanayileri için haksız avantajlar yaratan sübvansiyonlara başvurarak, ticaretin doğal işleyişini saptırabiliyorlar. Bu saptırmalara karşı mücadele adil ve anlaşılabilir bir işlemdir çünkü oyunun kuralları ihlal ediliyor. Son olarak, tamamen ticaretle ilgili olmayan üçüncü bir sorun var: Teknoloji dünyayı değiştiriyor. Çok fazla otomasyon bazı meslekleri gereksiz hale getiriyor, insanlar işsiz kalıyorlar. Dertlerinin ithalattan ve haksız rekabetten kaynaklandığını sanıyorlar. Ancak bu sorunu ele almanın yolu, toplumlarının yapması gereken düzenlemeleri geciktirecek yapay kurallar oluşturmak değildir. Elimizde ithalatta vergileri arttırmaktan başka politika seçenekleri ve ayarlama mekanizmaları da bulunuyor. Fakat zihni yapınız korumacılığa yatkın ise, kaçınılmaz olanı geciktirirsiniz ve bu süreçte korumacı önlemlerin fayda etmediği gelişmelerle karşı karşıya kalırsınız.
ABD’li müttefiklerin çoğu, Çin’i çelik ve alüminyumda damping yaptığı için hedef almanın adil olduğunu kabul etti. Gümrük tarifelerini genişletmek şu anda Çin’e karşı verilen desteği zayıflatıp aslında Çin’in elini güçlendirmiyor mu?
ABD’nin güvenlik ve iktisat alanları başta olmak üzere uluslararası eylemlerinde itinasızca kullandığı politika araçları sadece uluslararası düzeni değil, aynı zamanda ABD’nin bu düzendeki statüsünü de zayıflatıyor. Bugün Çin’in bilgeliğin sesi ve küresel liberal ekonomik düzeni sürdürmeye kararlı ülke olarak ortaya çıkması komik değilse bile en azından ironiktir. Bu durum bile, başlangıçta ABD tarafından büyük bir çaba ile inşa edilen düzenin, ilginç ve özgün bir siyasi-iktisadi sistemi olan Çin gibi bir ülke tarafından savunulacak kadar iyi işlediğini gösteriyor. Bu gidiş, diğer ülkeleri uzun vadede ABD’nin küresel ekonomik sistemdeki rolünü azaltan sistemler geliştirmeye zorlayacak. Yönetiminin eylem ve hamleleri öngörülemeyen, düzensiz ve bencil bir ülke ile büyük ve kapsamlı ilişkiler kurup, ortak gelecek inşa edemezsiniz.
————————————
Kaynak:
https://www.dunya.com/kose-yazisi/menbic-krizinden-kuresel-ticaret-savaslarina-yikici-kuresel-ticaret-savasinin-fitili-ateslendi-mi/418099
*****
[i] İlter Turan 1941’de İstanbul’da doğmuştur. İstanbul Bilgi Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Profesörü olup, 1998-2001 arasında üniversitenin rektörlüğünü yapmıştır. Daha önce Koç (1993-1998) ve İstanbul (1964-1993) üniversitelerinde çalışmış, muhtelif Amerikan ve İngiliz üniversitelerinde konuk öğretim üyesi olarak bulunmuştur. 2000-2009 yılları arasında Siyasi İlimler Türk Derneği’nin başkanlığını ve Uluslararası Siyasi İlimler Derneği’nin başkan yardımcılığını ve 2009 Dünya Kongresi program başkanlığını yürütmüştür. Sağlık ve eğitim Vakfı Mütevelli Heyeti başkanı olup, ayrıca bir dizi vakıf ve şirketin yönetiminde görev yapmaktadır. Dünya Gazetesi yazarıdır. Mukayeseli Siyaset, Türk Siyasal Hayatı ve Dış Politika konularında İngilizce ve Türkçe makale ve kitapları bulunmaktadır.