Serdar ÖZBOSNALIOĞLU
Paylaşım
Osmanlı ordusu Sarıkamış’ta Ruslara karşı zorlu bir mücadele vermişti. Soğuk, açlık ve cephane azlığı gibi sebepler yüzünden pek çok asker şehit olmuş, geri kalanlar da Rusların eline esir düşmüştü.
Esirlere nasıl davranılacağı konusunda savaş öncesi antlaşmalar yapılmış olsa da bu antlaşmalar Ruslar tarafından gözardı edilmişti. Askerlerin tutulduğu vagonlar pislik içindeydi, kötü kokudan yanlarına yaklaşılmıyordu adeta.
Bu şartlarda yaşayan birinin hastalıklardan korunması neredeyse mümkün değildi, bu sebepten dolayı ölümlerin ardı arkası kesilmiyordu.
Yaralı ve sağlıklı esirler bir arada tutuluyordu, vagonların kontrolü ise genelde Kafkas Ermenilerindeydi. Varılan duraklarda vagonlar açılıyor ve her seferinde en az 15-20 Türk askerinin ölü bedenleri açık arazilere atılıyordu.
Yaralı ve sağlıklı esirler bir arada tutuluyordu .
Varılan duraklarda vagonlar açılıyor ve her seferinde en az 15-20 Türk askerinin ölü bedenleri açık arazilere atılıyordu.
Sibirya’da Türk esirlerin nakledildiği Rus kamplarının da bu vagonlardan aşağı kalır yanı yoktu doğrusu. Terk edilmiş fabrikaları kamplara çevirerek esirleri buralarda tutuyorlardı. Şartlar bir insanın yaşaması için oldukça elverişsizdi, zorlu şartlarda yaşamaya alışkın birinin bile bu cehennemde uzun süre yaşaması mümkün değildi.
Kamplara sürekli yeni esirlerin getirilmesi de işleri zorlaştırıyordu, kısa zaman içinde kamplardaki eksik malzeme ihtiyacı daha da çok göze batar olmuştu.
Bu durum Rusya’da 1917 yılında çıkan Bolşevik İhtilali’ne kadar böyle devam etti. Çarlık rejiminin yıkılması ve devlet yönetiminde yaşanan karışıklıklar ayyuka çıkınca esir kampları da berbat bir hal almaya başlamıştı. Esir kamplarına gönderilen yiyecek ve giyecek işi tamamen durdu, Türkler içinse durum gittikçe ölümcül bir hal alıyordu.
İhtilalin yol açtığı karışıklıktan yararlanıp yurda dönenler olmuştu elbette, ancak herkes o kadar şanslı değildi. Esir tutulan 1800 Türk askeri, vatanlarından uzakta, acılar içinde ölüp gidecekti…
Bu askerlere yardım edebilecek kimse yok muydu?
Varmış meğer…
Elinde babasından miras kalmış 10 bin altınıyla adeta bir kurtarıcı melek gibi imdada yetişmişti Meryem Atmaca. Kolay kolay kimsenin yapmayacağı bir şey yapıp elinde avucunda olan bütün parayla Ruslarla pazarlığa oturmuş ve esir tutulan askerlerin salıverilmesini istemişti.
Tek bir kadının fedakarlığı sayesinde pek çok kişi kurtulmuştu, Meryem ise bu fedakarlığı dillendirmedi bile.
Diğer savaş kahramanlarının yanında adı pek bilinmeyen Meryem Atmaca, fakir bir kadın olarak gözlerini yumdu. Arkasında en ufak bir pişmanlık bile bırakmayarak…