Ali Alper ÇETİN
Anadolu Selçukluları devrinde, bugünkü Karaman, Lârende adıyla tanınıyordu. Bir gün Lârendeye sevinçli bir haber ulaşmıştı. Ailesi ile birlikte Horasan’ın Belh şehrinden göçen ve birçok yerleri dolaştıktan sonra Anadolu’ya yönelen Sultan-ül Ulema Bahaeddin Veled, oğlu Mevlânâ Celâleddin’le birlikte Lârende’ye geliyorlardı. Haber kısa sürede bütün şehre yayıldı. Lârende Valisi emir Musa, şehrin ileri gelenleri ile birlikte Bahaeddin Veled’i karşılayarak sarayına davet etti.
Hiçbir şehirde, hiç kimseye yük olmak istemeyen ve medreseden başka bir yere inmeyen Bahaeddin Veled, burada Emir Musa’nın davetini reddetti. Kendisine münasip bir medrese gösterilmesini rica etti. Emir Musa, yıllardır adını duyduğu bu şöhretli konuğa, hemen bir medrese yapılmasını emretti. Kısa sürede, medreseyi tamamladılar. Bahaeddin Veled, ailesiyle birlikte medreseye yerleşti.
Bu sırada Mevlânâ genç bir bilgin olarak babasının derslerine devam ediyor, gece-gündüz okuyor, araştırıyordu. Bahaeddin Veled’le birlikte Belh şehrinden göçen ve Karaman’a yerleşen has müritlerinden Şerefeddin Lala’nın Gevher Hatun adında, güzellikte eşsiz, melek huylu bir kızı vardı. Bahaeddin Veled, bu kızı, oğlu Mevlânâ Celâleddin için istemiş, ihtiyar Lala bunu bir mutluluk sayarak hemen kabul etmişti. Mütevazi bir düğünle, her ikisinin nikâhları kıyıldı. Bu mutlu evlenmeden sonra, 24 Nisan 1226’da Mevlânâ Celâleddin’in bir oğlu dünya geldi, adını Sultan Veled koydular.
Mevlânâ’dan sonra Mevleviliğin kurucusu, tanınmış bilgin ve şair, büyük mutasavvıf Sultan Veled’in hayatı, Karaman’da böyle başlamış, iki yıl sonra da Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubat’ın daveti üzerine tüm aile başkent Konya’ya gelip yerleşmişti.
Asıl adı Muhammed Sultan Bahaeddin veya kısaca Sultan Veled, Annesi Semerkandlı Şerafeddin Lala’nın kızı Gevher Hatun, Harzem hanedanından olduğu için Sultan Veled diye anıldığı rivayet edilmektedir. Konya’da büyümüş, öğrenimini Konya’da tamamlamıştı. Onun fikir ve eserlerinde Mevlânâ’nın etkisi büyüktür. Onun yetişmesinde, inanış ve duyuş tarzı ile düşüncelerinin şekillenmesinde, gelişmesinde Mevlânâ çok etkili olmuştur. Babasının yakın dostları olan Şems-i Tebrizî, Selâhaddin Zerkubî, Çelebi Hüsameddin gibi tasavvuf bilginlerinin sevgisini kazanan Sultan Veled, bu ulu kişilere içtenlikle bağlanmış, onlara sonsuz bir saygı beslemiştir. Öyle ki Mevlânâ’nın ölümünden sonra, babasının yerine kendi oturmamış, bu makama, babasının can dostu Çelebi Hüsameddin’i uygun görmüştü. Çelebi Hüsameddin, 1284 yılında ölmüş, bu kez Mevleviliğin postuna ancak o zaman oturmuş, Mevleviliğin kurucusu ve ikinci pir’i olmuştur.
Sultan Veled, Mevlâna’nın en çok sevdiği talebelerinden Selâhaddîn Zerkûb’un kızı, Fâtıma Hâtun ile evlenmiştir. Bu hanımından Ulu Arif Çelebi dünyaya gelmiştir. Sultan Veled, ilk hanımının vefatından sonra iki kere daha evlenmiş olup, bu evliliklerden de Şemseddin Emir Abid, Selahaddin Emir Zahid ve Hüsameddin Emir Vacid doğmuştur. Ulu Arif Çelebi, Abid Çelebi ve Vacid Çelebi şeyh olmuşlardır.
Sultan Veled, ölüm tarihi olan 1312 yılına kadar, oğlu Ulu Ârif Çelebi’yle birlikte, Mevlânâ’nın fikirlerini yayan eserleri tanıtan bir mürşid olarak Mevlânâ’yı temsil etmiş, devrin sultanları, devlet ileri gelenlerince sayılmış ve sevilmiş, Anadolu’da başlayan “Türkçecilik” akımına da uyarak birçok şiirlerini Türkçe yazmıştır. Sultan Veled, eserlerini Farsça yazmakla birlikte epeyce Türkçe şiirleri de bulunmaktadır. Bu açıdan O, Ahmed Fakîh’in ardından, Anadolu Türk edebiyatında bir öncü durumundadır. Onun kaside ve gazellerinin bulunduğu, Divân’ından ayrı olarak (İbtidanâme), Rebabnâme, İntihanâme ve Maarif) adlı dört büyük eseri vardır. Bu eserlerinde Mevlânâ’nın üslûbunu, fikir ve düşüncelerini bulmak mümkündür. Eserlerinden;
1) Divan: Değişik nazım şekilleri ile yazılmış dini-tasavvufi ve ahlâki şiirler yer alır. Hacimli (12 700 beyit) bir eser olan Dîvân’ın, gazeller bölümünde Türkçe-Farsça-Rumca yazılmış mülemma (Dizelerinden her biri başka dille yazılmış şiir) manzumeler de bulunmaktadır.
2) İbtidanâme: Sultan Veled’in yazdığı ilk mesnevidir. Veled-nâme adıyla da tanınan eser, 1291 yılında yazılmış olup, 8760 beyitten oluşur, içinde 76 Türkçe beyit bulunmaktadır. Mesnevi, Mevlânâ hakkında güvenilir bilgi vermesi bakımından önemlidir. Ayrıca Sultan Veled’in kendisi hakkında da eserde bilgi bulunmaktadır.
3) Rebabnâme: Sultan Veled’in yazdığı ikinci mesnevisidir. 8000 beyit olan ve 1300-1301 yılında yazılan bu eser, Mesnevî vezni ve etkisi ile yazılmıştır. İbtidanâme ile hemen hemen aynı konular işlenen eserin ondan farkı, burada Mevlânâ hakkında geniş bilgi verilmesidir. Sultan Veled bu eserinde Tanrı’ya ulaşma yollarından, aşktan ve dünyanın “Hakka dost olunması” için yaratıldığından bahseder ve babasının büyüklüğüne, değerine işaret eder. Eserde 162 Türkçe beyit bulunmaktadır.
4) İntihanâme: Sultan Veled’in üçüncü ve son mesnevidir. 8300 beyit bulunmaktadır. Mesnevi vezni ile yazılmış nasihatler ve öğütlerden oluşur. Eserin tamamı Farsçadır.
5) Maarif: Sultan Veled’in dini, ahlâki öğütler veren son eseri olup mensur (Ölçüsüz, kafiyesiz, manzum olmayan) olarak yazılmıştır.
Manzum eserlerinin toplam beyit sayısı 30.000’e ulaşan Sultan Veled’in devrinde, velûd (=çok eser veren) bir şair olduğu görülür.
Babasını çok seven Sultan Veled, Türkçe bir şiirinde onu şu sözlerle över:
Mevlânâ’dır, evliya kutbu bilün
Ne kim buyurduysa anı kılun
Tanrı’dan rahmettir onun sözleri
Körler okursa açıla sözleri
Kangı kişi kim bu sözden yol vara
Tanrı anın müzdünü bana vere
Mal topraktır, bu sözler can durur
Uslular ondan kaçar, bunda durur
Sultan Veled’in Türkçe şiirlerinde, çağdaşı ve fikirdaşı Yunus Emre’nin akıcılığı, coşkunluğu ve berraklığı bulunmamakla birlikte, onüçüncü yüzyıl sonlarında başlayan Anadolu’daki Türkçecilik akımına oldukça önemli katkıları vardır. Türkçe bir şiirinde şöyle seslenir:
Senin yüzünden güneşdür yoksa aydır
Canım aldı gözün dahi ne aydır
Benim iki gözüm bil ki canımsın
Beni cansız koyasın sen bu keydür
Gözümden çıkma kim bu yer senindir
Benim gözüm sana yahşi saraydır
Ne oktur bu ne ok kim değdi senden
Benim boyum süngüydü şimdi yaydır
Sultan Veled’in (İbtidâname) adlı eserine (Sultan Veled Mesnevisi) de denir. Veled bu eserinde, Mevlânâ’yı ve onun dostlarını anlatmada, eserin önsözünde şöyle demektedir:
(Babam, yaratılış ve huy bakımından bana en fazla benzeyen sensin sözüyle beni kardeşlerimin, müritlerin ve bilginlerin arasından seçmişti. Ona benzemeye çalıştım. Kendisi şiirler söylemiş, divânlar meydana getirmişti. Ben de onun gibi bir divân meydana getirdim. Sonra dostlar, Mevlânâ’ya uyup bir divân tertip etti. Mesnevi yolunda da ona uyman gerektir dediler. Ona benzemek için bu işe başladım.)
Görüldüğü gibi, Sultan Veled, ömrü boyunca babası Mevlânâ Celâleddin Rûmî’nin izini izlemiş, onun yolundan gitmiş, ona benzemek istemiştir. 11 Kasım 1312 Cumartesi gecesi 86 yaşındayken hayata gözleri kapadığı zaman, dostları onu babasının sağ yönüne gömmüşlerdi. Bugün Konya’da Mevlânâ’nın türbesindeki altın işlemeli sanduka hem Mevlânâ’yı, hem de Sultan Veled’i örtme de baba-oğul birbirlerini çok iyi anlayan ve seven bu iki ulu yan yana yüzyılları kucaklamakta, geçmişi geleceğe bağlamaktadır…
Sultan Veled, Anadolu’ya veya Anadolu’da doğan fikir güneşleri arasında seçkin yerini her çağda korumuş, özellikle Mevlânâ’nın eserlerini çoğaltan, fikirlerini yayan ve Mevlânâ hayranlarını Anadolu’da küme küme bir araya getiren bir teşkilâtçı olarak Mevlevî tarihinde önem kazanmıştır.
Kaynakça
www.edebiyatogretmeni.org
www.turkedebiyati.org
Önder Mehmet: Anadolu’yu Aydınlatanlar, Başbakanlık Vakıflar Genel
Müdürlüğü Yayınları, 1998 Ankara