Ahmet URFALI
A.Yılmaz Soyyer; Türk Sosyolojisinin Başlangıcında Bedi Nuri, Sosyolojik Açıdan Alevi-Bektaşi Geleneği, Bir İdeolojinin İzdüşümü: Taliban, 19. Yüzyılda Bektaşilik ve Şu Bizim Bektaşiler adlı ilmi eserleri, Çerağlar Uyanırken, Semah Aşka Doğrudur, Mevlevî romanları ve ‘’Çifte Vav’ın İzinde şiir kitaplarıyla Türk kültür hayatında önemli bir yere sahip akademisyen, şair ve yazardır.
Biz bu yazımızda A.Yılmaz Soyyer’in Mevlevî adlı romanını tanıtmaya çalışacağız.
Roman; Bağdat Demiryolunun kuruluş ve kullanılışının Âlî Bey’in tahlil ve tenkitleriyle başlar, bir İstanbul şubatında Haydarpaşa Garından Anadolu’ya yapılan yolculuk tasvirleriyle devam eder. Bu yolculuk, Âlî Bey ve eşi Mehpâre Hanım’ı meçhul bir geleceğe götürmektedir.
30 Kasım 1925’te TBMM tarafından çıkarılan kanun gereğince kapatılan tekke ve zaviyeler arasında 1491’de inşa edilen Galata Mevlevîhânesi de bulunmaktaydı. Galata Mevlevîhânesinde kudümzen, mesnevîhanı olarak da görev yapan aşçı dedesi Âlî Dede, bundan dolayı işsiz kalmıştır. Âlî Dede ve eşi Mehpâre Hanım geçim derdine düşmüştür. İmdatlarına Mehpâre Hanımın çeyiz sandığından buldukları öğretmenlik diploması yetişir. Artık Anadolu’ya ‘’Amca Bey’’in yanına gidip huzur içinde bir hayat geçireceklerini düşünürler.
Âlî Dede, bir taraftan da Mevlevihanelerin kapatılmasıyla ilgili olarak özeleştiri yapar: “Dergâhlar bin yıllık bir çınardılar, artık hücrelerinde, köklerinde tasavvuf öz suyu lâyığınca dolaşamıyordu. Ağacın iriliğine bakıp özün de sağlam olduğunu zannediyorduk hep ama bu gizli ölümü, kurtlar, solucanlar, kuşlar, sincaplar dahî anlamışlardı. Tasavvuf öz suyu yeni bir mecra, yeni bir kaynak, yeni kaplar, yapılar arıyordu.” (s.53)
Âlî Dede, bu ücra Anadolu şehrinde Türk Ocağı binasına gider, burada İttihatçı yâreni Yüzbaşı Nejat’ı görür. Nejat’la Cebel-i Lübnan, Çanakkale ve İstiklal Savaşında düşmanlara karşı beraber mücadele etmişlerdir. Yüzbaşı Nejat, mücadele arkadaşı Âlî Dede’ye lisede Hüsn-i Hat öğretmenliği görevi verdirir. Âlî Dede, bundan sonra Ali Bey olmuştur.
Romanın olay örgüsü; Âlî Bey ve eşi Mehpâre Hanım, Amca Bey, Felsefe Öğretmeni Nesrin, Almanya’da tahsil gören oğulları Şems ve Celalettin, Çoban Yusuf, Yüzbaşı Nejat, İngiliz ajanı Peçeli, Azerbaycanlı serdengeçti Ali Devlet, Behlül Bey’in kişilikleri, aralarındaki ilişkileri şeklinde sürer.
Romanda; Âlî Bey ve eşi Mehpâre Hanım açısından; yeni hayatlarının nasıl olacağı, yeni hayata ne kadar uyum sağlayıp sağlayamayacakları, Mevlevi usül ve erkanına uyup uyamayacakları, benimsedikleri Türkçülük ülküsünü halka ne oranda yansıtacakları… öne çıkan merak unsurlarıdır. Bunların yanı sıra; Türk insanın dini duygularını istismar ederek kendi devletine karşı kışkırtan İngiliz ajanı Peçeli’nin sonunun ne olacağı, Yüzbaşı Nejat’ın Nesrin’e olan aşkının nereye varacağı, ışığı sönmeyen Azerbaycan Türk’ü Hüseyin Cavid’in yeğeni Ali Devlet’in ideallerine kavuşup kavuşamayacağı…okuyucuda merak uyandırmaktadır.
Yazar A. Yılmaz Soyver, bütün bu merak unsurlarının yanına Atatürk’ün çevresinde yer alan Türk Ocağı mensuplarıyla çıkarcı, batı yanlısı grupların çekişmesi, inkılâpların gereçleri, tekke ve zaviyelerin kapatılması, Türklük, Türk Ocağı, İttihat ve Terakki Cemiyeti, iç ve dış düşmanlar, felsefe ve tasavvuf gibi konular roman kahramanlarına tartıştırılmaktadır.
Roman; zaman olarak tekke ve zaviyelerin kapatılma yılı 1925 ile Cumhuriyet’in 3.Yıldönümünü kapsamaktadır. Bu dönemde bir Anadolu şehrinde gelişen yenilikler, sosyo-kültürel ve ekonomik değişmeleri bilmek ve öğrenmek açısından da Mesnevî romanını okumaya değer bulmaktayım. Keza romanda Mevlevilik konusunda; âdâp, aşk, vecd, akıl-gönül, usül-erkan hakkında kişi, yer ve zamana bağlı olarak bilgi ve görgü sunulmaktadır. Yazar, aşina ve hemhâl olduğu bütün bu konu ve bilgileri roman tekniğini kullanarak okuyucuyu sıkmadan verme ustalığını göstermektedir.
Mevlevî romanının ‘’Sunuş’’ unu yazan müşterek dostumuz Mehmet Veysi Dörtbudak, hizmet ehlinin genel ahvalini şu veciz cümlelerle dile getirmektedir:’’ Âlî Dede, yeni yerleştiği şehirde kendini adadığı yol gereği, hizmete devam eder. Terakki eğitimle olur diyerek şehrim eğitiminde yer alırlar karı koca. Dağ köylerinden bir kızcağızı evlat edinerek okuturlar. Sadece bunula da kalmaz devletin güvenliği, milletin bekâsı için de çalışırlar. Tekkeler dergahlar kapansa da ne gam, şimdi her yer tekke idi,her yer dergahtı. Denmemiş miydi ‘’Gökyüzü kubbe, yeryüzü mescit.’’ diye. Hizmet her yerde hizmet, ibadet her yerde ibadet.’’
Yazar bu romanını, Türk kültüründe asırlardan beri yaşayan ve yaşatılan Mevlevilik konusunu roman tekniği ile işleyerek zevkle ve merakla okunabilecek bir hâle getirmiş ve okuyuşuna sunmuştur.
‘’Yan fakat tütme.’’ sırrını bilmek isteyen dostlara iyi okumalar dilerim.