Millet İttifakının Seçim Vaatlerine Karne

 

 

Mustafa DELİKURT

Millet İttifakını oluşturan altı partinin lideri kamuoyu tarafından merakla beklenen toplantısını yaptı ve 9 başlık altında yaklaşık 2 bin kalemden oluşan mutabakat metni açıkladı. Bu metinde yer alan konulardan önemli gördüklerimizi aşağıda kısaca değerlendirdik;

  1. Cumhurbaşkanlığına tahsisli yalı ve saraylar halkın kullanımına açılacak. Cumhurbaşkanlığı’na ait bazı uçaklar satılacak.

Yıldızlı pekiyi. Tartışmaya gerek yok. Bu konuya halkın da destek vereceğine inanıyorum.

  1. Seçim barajı yüzde 3’e düşürülecek.

Orta.

Yüzde 10 ve ilk defa bu seçimde uygulanacak olan yüzde 7 barajı günümüz şartlarında yüksek. Seçmenin eğilimlerinin Meclise yansımasına imkân tanımıyor. Pek çok insan, gönül verdiği partinin Meclis dışında kalması durumunda verdiği “oyun boşa gidebileceği” endişesiyle, en yakın partiye oy veriyor. Barajın düşürülmesi doğru bir yaklaşım. Ancak, yüzde 3 barajı da çok düşük. Türkiye, geçmişte siyasî yelpâzenin dağınık olmasının acısını çok çekti. Kanâatimizce, “tercihte adâlet, yönetimde istikrar” ilkesinin hayâta geçirilebilmesi için, seçim barajı yüzde 5 olmalı.

  1. Yolsuzluktan elde edilen ve yurt dışına kaçırılan gelirler ülkeye getirilecek, bu çerçevede ‘Malvarlıklarının Geri Alınması Ofisi’ kurulacak.

Yetersiz. Temelsiz bir vaat.

Bu tür konular kanunla düzenlenir. Bâzı durumlarda uluslararası anlaşmalar yapılması da gerekir. Başta Gelir Vergisi, Kurumlar Vergisi ve Vergi Usul Kanunu olmak üzere, yürürlükteki kanunlarda boşluk varsa, bunlar ikmál edilir, gerekirse yeni kânûnî düzenleme yapılır. Bu tür araştırma ve incelemeler Maliye/Hazine/Gümrük Müfettişleri, Gelir ve Vergi Müfettişleri ile MASAK gibi, konunun uzmanı olan denetim elemanları/kurumlar tarafından yapılabilir ancak, yetkili otorite de Hazine ve Maliye Bakanlığı olur. Bu tür konuları siyasallaştırmak tehlikelidir, toplumda kamplaşmaya yol açar. Üstelik, dikkatli olunmazsa, iş camiâsında gereksiz bir tedirginlik yaratır, ülkeye zarar verir. Herkes bilir ki, belli bir seviyenin üzerinde varlığı olan Türk iş insanlarının ve Türk Şirketlerinin hemen hepsinin yurtdışında birikimleri vardır. Muhtelif sebeplerle yurtdışında tutulan bu paraların önemli bir kısmı, kayıtlıdır ve ihtiyaç hâlinde Türkiye’ye getirilir. Teenni ile hareket edilmelidir. Aksi takdirde, at izi it izine karışır ve -beklentinin aksine- yurtdışına servet çıkışına yol açabilir.

Üstelik, “Ofis” teriminin ne anlama geldiği bile belli değil. Yeni bir teşkîlát mı kurulacak? Bu tür uygulamalar, yeni bürokrasi yaratmak ve meselenin sürüncemede kalmasına yol açmaktan başka bir işe yaramaz.

  1. Yolsuzluklarla mücâdele edilecek.

Yetersiz. Temelsiz bir vaat.

Konu çok önemli, fakat yolsuzluklarla nasıl mücâdele edilecek? Yöntemi, araçları ne olacak? Bunları bilmiyoruz.

1992 yılında iktidara gelen SHP+DYP ortaklığının başta gelen hedeflerinden birisiydi, yolsuzluklarla mücâdele etmek. Hükûmet kurulduktan sonra, komisyonlar ihdas edildi, araştırmalar yapıldı. Sonuç; dosyaların çoğu raflarda tozlandı, aşağı kademede birkaç garibanın canı yandı sâdece.

Peki, Türkiye’de, yolsuzlukların oluşması niçin önlenemiyor ve niçin etkin mücâdele edilemiyor?

Bu durumun pek çok sebebi var. En önemli sebeplerinden birisi, “yolsuzluklarla mücâdele” iddiasıyla iktidara gelen hükûmetler dahi, etkin bir devlet denetim sisteminin tesisi konusunda yeterince basiretli ve kararlı davranamıyorlar, âdeta etkin bir denetim sisteminin tesisinden ürküyorlar, denetim sisteminin güdük kalması için ellerinden geleni yapıyorlar.

Türkiye’de, sağ-sol, bütün iktidarların şöyle garip bir düşüncesi vardır; biz halka çok iyi hizmet edebiliriz aslında, ancak mevzuat ve denetim sistemi buna engel oluyor, elimizi kolumuzu bağlıyor. Bu, tam bir azgelişmişlik zihniyetidir. Aslında, keyfi davranmak istiyorlar, denetimden korkuyorlar. Oysa ki, şeffaflık, denetim ve hesap verebilirlik ilkeleri, demokrasiyle yönetilen ülkelerin en temel özellikleri arasındadır.

Etkin bir kamu denetim sisteminin bâzı olmazsa olmazları vardır; özerklik, müfettişlik teminâtı, nitelikli personel, idârenin denetime yardımcı olmasını zorunlu kılan yasal düzenlemeler vs.

Türkiye’nin yüzyıllara dayanan köklü bir denetim sistemi bulunmasına rağmen, henüz kamu denetim hizmetlerini düzenleyen bir denetim kanunu bile yok. “Müfettişlik güvencesi” eski yıllarda yönetmelikler ve Danıştay İçtihadı Birleştirme Kararlarına dayanılarak sağlanmakta idi. Fakat, artık bu güvence de yok. Daha üzücü olan, yüzyıllar boyunca devlet denetim elemanları (müfettişler, murakıplar, kontrolörler, denetçiler, denetmenler vd.), son derece sıkı bir eleme sisteminden sonra göreve kabûl edilirken, son yıllarda bu sistem büyük ölçüde zaafa uğratıldı. Artık, görevden alınan belirli kademedeki üst kademe yöneticileri, doğrudan teftiş kurullarına müfettiş olarak atanabiliyor. Ve, yönetim, idârî kararlarla, müfettişleri görevden alabiliyor. Bu şartlar altında, etkili bir denetim yapılabilir mi?

Dolayısıyla, kamu kaynaklarının etkili ve verimli bir şekilde kullanılmasını, yolsuzlukların önlenmesini, daha önce yapılmış olan yolsuzlukların hesâbının sorulmasını amaçlayan bir siyâsî yapı, öncelikle etkili bir denetim sistemini nasıl kuracağını belirlemeli ve bunu kamuoyuna açıklamalıdır.

 

  1. Türkiye Varlık Fonu kapatılacak.

Yetersiz. Temelsiz bir vaat.

Kamu işletmelerinin yönetimi Türkiye’de başından buyana sorunludur. Çok değişik uygulamalar yapılmıştır. 1978 yılında, Ecevit Hükûmeti, bütün kamu işletmelerini -tek elden yönetilmesi, yönetimin etkinliğinin artırılması amacıyla- Kamu İşletmeleri Bakanlığı bünyesinde toplamış ve rahmetli Hocam Prof.Dr. Kenan BULUTOĞLU bakan olarak görevlendirilmişti. Kısa süren o sorunlu dönemden sonra, kamu işletmeleri yeniden -konuları itibâriyle- faâliyet gösterdikleri bakanlıklara bağlandı. Her sistemin artıları ve eksileri var. 1980 yılından buyana devlet işletmelerinin haraç-mezat satışı amaçlandığı için, “kamu işletmelerinin etkin ve verimli çalışması” konusunda izlenmesi gereken yol, teşkîlát yapısı ve yasal düzenlemelerin nasıl olması gerektiği gibi konularda herhangi bir çalışma yapılmış değil.

Esaslı kamu varlığına sâhip ülkeler, son yıllarda, kamu işletmelerini Varlık Fonu adı altında tek çatı altında topluyor. Kamu işletmelerince genellikle petrol, doğal gaz gibi çok yüksek potansiyeli olan alanlardan elde edilen muazzam gelirler, bu fonlar vasıtasıyla bütçe dışında tutuluyor ve yeni yatırımların yapılmasında kullanılıyor. Hattâ, çok büyük Varlık Fonları kurmuş olan ülkeler, yurtdışında yatırımlar, satın almalar yapıyorlar. Norveç, Çin, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerin kurdukları fonların her birinin portföy değeri 2022 yılı itibariyle trilyon doların üzerindedir. Norveç Varlık Fonu’nun 2021 yılı kârı 180 milyar dolar olmuştur.

(Türkiye’nin güzide devlet kurumlarının, özelleştirme adı altında, Katar ve Norveç gibi ülkelerin devlet yatırım fonlarına satılması yönündeki çabaların mantığını anlayabilmiş değilim.)

Türkiye’de, varlık fonunun denetimi yetersiz ve teşkîlát yapısı etkin değil. Sorun buradan kaynaklanıyor. Bu sorunlar çözülmek kaydıyla, mevcut uygulama sürdürülebilir ya da bütün kamu işletmeleri Kamu Ortaklığı A.Ş. adındaki “çatı KİT” altında toplanır. Geçmişte olduğu gibi, kamu işletmelerini TBMM adına denetleyecek özerk bir denetim sistemi kurulur (Yüksek Denetleme Kurulu). Sonraki aşamada, gerek Kamu Ortaklığı A.Ş.’nin, gerekse bünyesindeki KİT’lerin % 49’a kadar hisseleri halka açılır (Hâlihazırda halka açık olmayanlar). Kamunun elinde olması gerekmeyen kuruluşlar ise, sağlıklı yöntemler ile özelleştirilir.

Kanâatimce, üzerinde yeterince düşünülmemiş, âfâki bir vaat.

 

  1. Kanal İstanbul projesi iptál edilecek, Atatürk Havalimanı yeniden açılacak.

Yıldızlı Pekiyi. Tartışmaya bile gerek yok. Alkışlıyorum.

 

  1. Yerel yönetimlere atanan kayyumlar gidecek.

Orta.

Terör örgütüne yakın yerel yöneticilerin, belediyelerin imkânlarını örgüt ve yandaşları lehine kullanmaları, yeni bir olay değil. Dolayısıyla, kayyum atamalarının, esaslı bir incelemeden geçirilmeksizin iptâl edilmesi doğru bir yaklaşım değildir.

  1. Cumhurbaşkanlığı bünyesinde kurulan, finans ofisi, insan kaynakları ofisi vb ofisler kapatılacak.

Yıldızlı Pekiyi. İsâbetli bir karar.

 

  1. İstanbul’a taşınmaya hazırlanan Merkez Bankası, tüm ofisleri ile Ankara’ya dönecek.

Yıldızlı Pekiyi. İsâbetli bir karar.

  1. Kur Korumalı Mevduat sistemi bitirilecek.

Yıldızlı Pekiyi. İsâbetli bir karar.

 

  1. Usulsüzlük ve yolsuzluk tespit edilen Kamu-Özel İşbirliği projeleri için varsa kamuyu zarara uğratan yüklenici şirketler, bunların ortakları ve sorumlu şahıslarla ilgili yasal işlemleri başlatılacak ve oluşan zararların ilgililerinden tahsili sağlanacak.

Yıldızlı Pekiyi. İsâbetli bir karar. (Başka ne yapılabilir ki?)

 

  1. Kimse birden fazla maaş almayacak.

Yıldızlı Pekiyi. İsâbetli bir karar.

 

  1. Mülâkat son bulacak.

Zayıf. Yanlış bir karar.

Mülâkat kaldırılamaz. Ehliyet sınavı yapar gibi hâkîm, savcı, müfettiş, kaymakam, akademisyen sınavı yapılabilir mi? Akıllara ziyan bir şey.

“Okulları kapatırsak, eğitim sorunumuz da olmaz” demek gibi bir şey bu.

Aksine, özellikle A grubu sınavlarda test sistemi kaldırılmalı, sınavlar eskiden olduğu gibi uzmanlık konularında “açık uçlu” sorulara dayalı yöntemle yapılmalı. Sınav heyetlerinin, objektif kıstaslara göre ÖSYM tarafından belirlenmesi, sınav kâğıtlarının birden fazla öğretim üyesi tarafından okunması, sınav kâğıtlarının kime âit olduğunun bilinmemesi gibi tedbirlerle, kayırma sorununun önüne rahatlıkla geçilebilir. Test sistemi, Türk çocuklarının okuma, düşünme, sorgulama, farklı yaklaşımlar geliştirme kabiliyetlerini yok etmiş, onları birer bilgi hamalına dönüştürmüştür. Türk Eğitim Sisteminin en büyük sorunlarından birisi “çoktan seçmeli” yöntemle yapılan sınavlardır. Yoksa, sınavsız eğitim olmaz.

Hülâsa, mülâkat sistemi kaldırılamaz. Sınavların âdil bir şekilde yapılmasının yolları bulunmalıdır. Türkiye’nin bu konuda yeterli tecrübesi vardır.

  1. YÖK kaldırılacak, üniversiteler kendi yönetimini kendi seçecek, denetimi kendi öğretim üyeleri yapacak.

Zayıf. Yanlış bir karar.

Daha düşük not olsaydı, onu verirdim. Tam bir “halk dalkavukluğu”.

YÖK, üniversiteler arasında koordinasyonu sağlayan, bâzı konularda denetim işlevini yerine getiren bir kurum. YÖK bu görevlerini gerektiği gibi yapamıyorsa, lüzumlu düzenlemeler yapılır, eksikler giderilir, yanlışlar düzeltilir.

YÖK lağvedildiğinde, 200’e yakın üniversitenin koordinasyonunu kim sağlayacak?

Sınavların yapılması, eleman istihdamı, akademik faaliyetlerin plânlanması vb. yüzlerce konuda, her üniversite bağımsız mı hareket edecek? Akademik faaliyetlerde yeknesaklık nasıl sağlanacak. Meselâ, her üniversitenin doçentlik kriteri farklı mı olacak?

Batı’da, üniversitelerin yüzlerce yıla varan köklü geçmişleri var, gelenekleri oturmuş. Üstelik, özellikle Anglo-Sakson ülkelerinde, önemli bir bölümü özel, giderlerinin çoğunu kendi gelirleriyle karşılıyorlar. Devlet üniversiteleri için de, denetim ve koordinasyon konusunda farklı sistemler var. Üstelik, devlet üniversiteleri de harcamalarının büyük kısmını kendi gelirleriyle karşılıyorlar.

Eğer üniversite, yönetimini kendi belirleyecekse, personel maaşları dâhil, mâlî kaynaklarını da kendisi bulmalıdır. Devlet parayı versin, ama hesabını sormasın, öyle mi? Parayı veren, denetimi yapar, kural budur!

Millet, verdiği vergilerin nerede/nasıl kullanıldığının hesabını soramayacak mı? 61 Anayasası ile verilen özerkliğin nasıl kullanıldığını (daha doğrusu, kullanılamadığını), üniversitelerin nasıl terör yuvasına dönüştüğünü, devletin güvenlik güçlerinin cinâyet işleyen cânileri almak için bâzı üniversitelere sokulmadığını unuttuk mu?

Geçmişte, rektör seçimlerinin üniversiteleri ne hâle getirdiğini gördük. Yaşananlar ne çabuk unutuldu? Bu kadar balık hafızalı olunabilir mi?

YÖK, gerekli bir kurum. Kaldırılırsa, ortaya çıkacak yönetim/denetim zaafiyeti, zâten önemli sorunları olan yükseköğretimi tamâmiyle bitirir.

Eğer YÖK sisteminin aksayan/hatâlı yanları varsa (ki, elhak var), bunlar bütün tarafların geniş katılımıyla, aceleye getirilmeden, tartışılır, görüşler olgunlaştırılır, sonra da gerekli yasal düzenlemeler yapılır, aksaklıklar giderilir, yanlışlar düzeltilir.

Gerçi, açıklama kısmında; “yükseköğretimin planlanması ve yükseköğretim kurumları arasında koordinasyonun sağlanması şeklinde sınırlı görevleri bulunan bir kurul kurulacağı” belirtilmiş. Ancak, muhteremlere soruyoruz. Yaklaşık 40 yıldır faaliyette olan, teşkilâtlanmasını tamamlamış bir Kurulu kapatıp yeni bir Kurul kurmanın mantığı nedir? Tam bir yap-boz mantığı. Siz mevcudu düzeltin muhteremler!

 

  1. Torba Kanun uygulamasına son verilecek.

Yıldızlı Pekiyi. İsâbetli bir karar.

Hâlihazırda, iş çığırından çıkmış, mevzuattaki değişiklikleri tâkip etme imkânı kalmamıştır.

 

  1. Cumhurbaşkanlığını Çankaya köşküne taşınacak.

Yıldızlı Pekiyi. İsâbetli bir karar. Alkışlıyorum.

 

  1. Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme Geçilecek.

Yıldızlı Pekiyi. İsâbetli bir karar. Alkışlıyorum.

Başkanlık sistemi, son derece gelişmiş/köklü denge-denetim mekanizmalarının varlığına rağmen ABD’nde dahi tartışılır hâle geldi. Üstelik, pek çok sebepten ötürü, demokrasinin en gelişmiş olduğu ülkelerde bile “yönetimin otoriterleşmesi” eğilimi var. Bir an önce parlamenter sisteme geçilmeli, konu sürüncemede bırakılmamalıdır. Bâzı genç siyâsetçilerin Cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda, bu konunun zamâna yayılarak, mevcut sistemin ufak-tefek iyileştirmelerle devâmı yönünde bir eğilimin güçlenmesinden endişe ediyoruz.

Parlamenter sisteme geçiş için, Cumhurbaşkanlığındaki süresi dolduktan sonra faâl siyâseti bırakmayı taahhüt edecek, devleti tanıyan, toplumun bütün kesimleriyle sıcak ve hakkaniyetli ilişkiler kurabilme istidâdında olan, bilge bir insanın aday gösterilmesi zaruridir.  

 

  1. Cumhurbaşkanı 7 yıl süreyle bir dönem seçilecek, partisi ile ilişiği kesilecek.

Orta. Kısmen doğru bir karar.

Parlamenter sistemde, Cumhurbaşkanının görevi, iktidarın partizan uygulamalar yapmasının önüne geçmek amacıyla, hakemlik yapmaktır. Halkoyu ile seçilen Cumhurbaşkanının, muhtemelen aynı halk çoğunluğu ile seçilmiş olan iktidara karşı bağımsız olabilmesi mümkûn değildir. Bu itibarlâ, Cumhurbaşkanının TBMM’nde salt çoğunlukla seçilmesi uygulamasına geri dönülmelidir. Hattâ, salt çoğunluk yerine “nitelikli çoğunluk”(meselâ, % 60) ile seçilmesi sağlanmalı, ancak 1980 öncesi yaşanan inatlaşmalardan ders alınarak, TBMM’nde mâkûl bir sürede partilerin uzlaşmasını zorunlu kılacak bir sistem kurulmalıdır.

Cumhurbaşkanının 7 yıl süre için ve bir kez seçilmesi, doğru bir uygulamadır.

  1. Bakan yardımcılıkları kaldırılıp, müsteşarlık sistemi kurulacak.

Yıldızlı Pekiyi. Kesinlikle isâbetli bir karar.

Siyâsî mülahazalarla atanan, devleti ve görev yaptığı bakanlığı tanımayan bakan yardımcıları, köklü gelenekleri olan Türk Devlet Teşkilâtını işlemez hâle getirmiştir.

 

  1. Bakanlıklarda belirli konularda sorumlu birden fazla müsteşar atanması mümkün hale getirilecek.

Zayıf. Yanlış bir karar.

Türkiye, üçüncü dünyâ ülkesi değildir. Binlerce yıllık târihi olan köklü bir devlettir.

Mevcut iktidar, târihî tecrübeyi gözardı etmiş, başka ülkelerin “bakan yardımcılığı” uygulamasını getirmiştir. Bu uygulamanın, birkaç yıl içinde devlet teşkîlâtını nasıl mefluç hâle getirdiğini, devlet yönetim tecrübesi olan herkes görüyor. Mevcut sistemin savunulacak bir yanı yoktur.

Türk Devletinin kadim uygulaması, bakanlıklarda bir “müsteşar” ve yeteri kadar “müsteşar yardımcısı”nın görevlendirilmesi şeklindedir. Geçmişte, bir kamu görevlisinin müsteşar/müsteşar yardımcı olabilmesi için, aynı bakanlığın taşra ve merkez teşkîlâtında yaklaşık 30 yıl görev yapması ve bütün kademelerden teker teker geçerek bu makamlara yükselmesi gerekiyordu. Böylelikle, bütün teşkîlâtı, odacısına kadar tanıyor, bütün işlere en ince ayrıntısına kadar hâkîm oluyor, dolayısıyla bakanın gerçek anlamda yardımcısı ve hattâ eli-ayağı oluyordu. Bu uygulamanın yeniden ihyâ edilmesi gerekir. Aksi takdirde “çok başlılık” olur, bakan yardımcılığı uygulamasında yaşanan sorunlar bir başka şekilde yaşanmaya devâm eder. Bir çöplükte tek horoz olur.

Ayrıca, Türk siyasetçilerinin ve üst kademe bürokratların, son derece önemli görevler olan müşavirlik/danışmanlık kadrolarını bundan böyle “arpalık” ya da “kızak görev” olarak görmekten vazgeçmelerini öneriyoruz.

  1. Merkez Bankasının ve Düzenleyici ve Denetleyici kurumların idari ve mali bağımsızlıkları sağlanacak, yürütmenin müdahalelerine karşı korunacak.

Yıldızlı Pekiyi. İsâbetli bir karar.

 

  1. Ekonomik ve teknik gerekçeleri olmayan vergi affı ile özellikle matrah artırımı ve varlık barışı uygulamalarına son verilecek.

Yıldızlı Pekiyi. İsâbetli bir karar.

Hukûkî ve sosyal gerekçeleri olmayan her türlü af uygulamasının zorlaştırılması (% 67 çoğunluk şartı gibi) ve bu hususun anayasal bir güvenceye bağlanması gerekir.

Af uygulamaları, yükümlülüklerini vaktinde yerine getiren vatandaşları cezâlandırmakta, kamusal yükümlülüklerin aksatılmasını teşvik etmektedir.

  1. Eğitim kurum ve süreçleri cinsiyet, etnik köken, din, dil, yerleşim yeri, sağlık durumu, sosyo-ekonomik koşullarını ayırt etmeden, fırsat eşitliği ve adaletini ve herkesin nitelikli eğitim hakkını garanti altına alan kapsayıcı bir anlayışla düzenlenecek.

Orta. Kısmen doğru bir karar.

Burada, muhalefetin kazanması durumunda, özellikle DEVA ve Gelecek Partileri üzerinden gündeme getirilecek olan anadil vb. konuların işâretini görüyoruz. Farkettirmemeye çalışılarak, zehirli bir dil kullanılmış. Ülkemizde, etnik kökeni ya da annesinden öğrendiği dil gerekçe gösterilerek eğitim hakkından mahrum edilen kimse var mı? Bu ifâdelerle açıklanmak istenen nedir? İzaha muhtaç, suistimâlé açık bir vaat. Tâkipçisi olacağız. Altılı masanın bâzı mensuplarının, Cumhûriyetin en önemli kuruluş ilkelerinden birisi olan ulus-devlet ilkesinin altını oymayı kendileri için temel amaç edindikleri endişesini taşıyoruz. Bunlara aman verilmemelidir.

  1. Zorunlu eğitimi, 1 yılı okul öncesi eğitim, 5 yılı ilkokul, 4 yılı ortaokul, 3 yılı ise lise olmak üzere 1+5+4+3 şeklinde uygulanacak.

Orta. Kısmen doğru bir karar.

Bâzı vaatler, çalakalem yazılmış gibi. Gerekçeleri bilinmiyor.

Meselâ, ortaokul niçin 4 yıl ve lise niçin 3 yıl?

Lisenin niçin 4 yıla çıkarıldığını bu ülkede herkes biliyor. Üniversite sınavı faciâsı sebebiyle, lise son sınıfta ders işlenmiyor. Çocuklar sınava hazırlanıyor. Dolayısıyla, lise müfredatı işlenemiyor, yarım kalıyor. Bunun önüne geçmek için, lise dört yıl yapıldı.

Proğram taslağında bahsedilen “sınav yerine süreç odaklı sistemin” nasıl olacağını, nasıl uygulanacağını bilmiyoruz.

Türk Eğitim Sistemi, yap-boz tahtası olmaktan çıkarılmalı, önce sistem önerisi bütün unsurlarıyla ve gerekçeleriyle ortaya konulmalı, sonra mevcut sistem kaldırılmalıdır.

  1. 5 yıllık ilkokulun 5. sınıfı bir üst öğrenime akademik hazırlık programı şeklinde, 4 yıllık ortaokulun ilk yılı ise yabancı dil ve kodlama hazırlık sınıfı şeklinde düzenlenecek.

Zayıf. Temelsiz bir vaat.

Eğitim sistemi bir bütün olarak ele alınmalı, okul öncesi eğitimden lisansüstü eğitime kadar, eğitimin bütün kademelerinin ve bütün unsurlarının en ince ayrıntısına kadar incelendiği kapsamlı araştırmalar sonucunda, uzun erimli politikalar belirlenmeli ve ondan sonra bu tür ayrıntıların nasıl olması gerektiğine karar verilmelidir.

Bu vaatten benim anladığım, çocuklar 5. sınıfta sınavlara çalışacak, 6. sınıfta dil öğrenecek, akademik eğitimden kopacak. Bunun akla ziyan bir uygulama olduğunu anlamak için, eğitimci olmaya bile gerek yok. Üst üste iki yıl akademik eğitimden uzaklaşan bir çocuk, 7. sınıfta ancak derslere yeniden uyum sağlamaya, unuttuklarını hatırlamaya çalışır. 9. sınıfta da lise sınavlarına hazırlanacağından, ortaokulda yalnızca 1 yıl düzenli akademik eğitim alma şansı olacaktır. Eğitimi büsbütün yerle yeksan etme potansiyeli taşıyan yanlış bir karar.

LGS sınavlarının kaldırılarak, süreç odaklı bir sistem kurulmasından ne kastedildiğini ve nasıl uygulanacağını ise, henüz bilmiyoruz.

İktidarın ve muhalefetin saygıdeğer temsilcilerinden ricâmızdır; temelsiz, günübirlik, araştırmaya dayanmayan, internet bilgisiyle yazılmış proğram önerileri hazırlamayın, lütfen yap-boz yapmayı bırakın.

****

Açıklanan mutabakat metninin, şehirleşmeden sanayileşmeye, gıda krizinden Türk Tarımının ayağa kaldırılmasına, “Türk Milletini muasır medeniyetin üzerine çıkaracak nitelikte nesillerin yetişmesini sağlayacak bir eğitim sisteminin kurulmasından”, “teknolojik atılım” konusuna kadar, tatmin edici olmadığını belirtmek durumundayız.

Mutabakat metninde, özellikle minik partilerin kaprislerinin izleri görülüyor. CHP ve İYİ Parti, “az bir oy farkı ile iktidarı kaybetme riski yaşamayalım” derken, bu çok parçalı görüntü sebebiyle, ayaklarına kadar gelen iktidar şansını belki de değerlendiremeyecekler.

Türk seçmeni, 1970’li ve 1990’lı yıllarda güçsüz ve uyumsuz koalisyon hükûmetlerinin yol açtığı sorunlardan, siyâsî ve iktisâdî istikrarsızlıktan o kadar bezmiştir ki, mevcut iktidara -pek çok yanlışını görmesine rağmen- katlanmaya devâm etmesinde bu bezginliğin, aynı sorunları yeniden yaşama korkusunun büyük payı vardır.

Babacan ve Davutoğlu’nun kendilerini olduklarından daha önemli gösterme çabaları ve zaman zaman çocukça bir tavırla “dediklerimizi yapmazsanız, vazgeçeriz ha” şeklinde mızıkçılık yapmaları, seçmende eski koalisyon günlerine dönülebileceği endişesi yaratmaktadır. Davutoğlu’nun “ülkeyi hep birlikte yöneteceğiz” şeklindeki açıklaması, bu endişeyi büsbütün körüklemiştir.

CHP ve İYİ Partinin son derece nitelikli bir kurmay kadrosuna sâhip olduğu biliniyor. Yine bu partilerin, özellikle de İYİ Parti’nin ekonomi kurmaylarının, iktidara gelmeleri durumunda yapılacak işler konusunda çok ayrıntılı çalışmalar yaptıkları da biliniyor. Fakat, muhtemeldir ki, altılı masanın çok parçalı yapısı sebebiyle, sözkonusu partiler yaptıkları hazırlığı seçim sonuna saklıyorlar. İyi güzel de, seçmen bunları bilmeden, nasıl karar verecek? Millet ittifakının, siyâsî çalışmalarını kûsurat partilerin kaprislerine boyun eğmeden proğramlaması durumunda, başarı şansı daha yüksek olabilir.

Bizim kanaatimiz, millet ittifakı, DEVA ve Gelecek Partileri olmadan, “seçimi kazanmaları durumunda, birlikte hükûmet kuracaklarını” kamuoyuna açıklasalar ve sonra da hükûmet proğramını kamuoyunun bilgisine sunmuş olsalardı, daha iyi sonuç almaları mümkûn olabilirdi. Kanâatimizce, sürekli öne çıkma ve kendisini ispat etme çabasındaki DEVA ve Gelecek partileri, millet ittifakının uyumunu bozuyor, bu sebeple de işini zorlaştırıyor.

Yazar
Mustafa DELİKURT

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen