Nuri GÜRGÜR
Silivri açıklarında meydana gelen 5,8 büyüklüğündeki deprem İstanbul’un üzerine kapkara bir korku bulutu gibi çöktü. Bu sarsıntının yıllardır sözü edilen ve tüm uzmanların büyüklüğünün 7’ den aşağı olmayacağında ittifak ettikleri büyük felaketin habercisi olma ihtimali doğal olarak paniğe yol açtı. Mutlaka yaşanacağında herkesin hemfikir olduğu bu felakete karşı ne kadar hazırlıksız olduğumuz açıkça görüldü.
Kandilli Rasathane’si Müdürü söz konusu fay hattında enerji birikiminin giderek arttığını, “giderek sona yaklaştığımızı ama bir zaman verilemeyeceğini” söyledi Zaten tablo ortada; Silivri Tekirdağ arasındaki fay hattında son birkaç günde yirmi yıldır görülmeyen bir hareketlilik, değişik büyüklükte onlarca sarsıntı yaşanıyor. Felaket kapımızın önüne geldiği duyuruyor.
Bilim insanları İstanbul ‘un muhtemel deprem seneryosunu özellikle 90’lı yılların başından beri çeşitli toplantılarda anlattılar ve yazdılar. 1999 İzmit-Yalova depremi Doğudan batıya kırılarak gelen fay hattında sıranın artık İstanbul’da olduğu anlamına geliyordu Bu depremde 19 bine yakın insanımızın can vermesi, elli bine yakın yaralının olması, binlerce binanın enkaz haline gelmesi herkeste şok etkisi yapmıştı ;yetkililer o günlerde bir daha benzer felaketlerin yaşanmaması için gereken bütün önlemlerin alınacağını sık sık belirtiyorlardı. “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” ifadesi ortak bir slogan gibi tekrarlanıyordu.
Aradan çok zaman geçmeden “her şeyin eskisi gibi olduğu” zihniyet ve uygulamada hiç bir şeyin değişmediği görüldü. Çünkü enteresan bir toplum yapımız var; hafızamız sorunlarla yüzleşme külfetine girmemek için çabuk unutmaya meyilli. İstanbul’da giderek kısaltmakta olan ve yakın bir vadede yaşanacak deprem felaketi ihtimali öncelikli sorun olarak algılandığında yığınla önlem almak gerekecek Yeni bir yerleşim ve imar haritası yapılacak, denetim ve kontrol mekanizması kurulup uygulanacak, sorunlu görülen binlerce bina yıkılacak inşaatlara belirli bir standart getirilecek. Toplumun her kesimini bilgilendirecek geniş bir eğitim seferberliği yapılacak v.b v.b.
Bunlar yapıldığında ekonominin en dinamik kesiminde, inşaatta doğal olarak alışmışın dışında , belirli kuralları olan yeni bir düzen ortaya çıkacak. Böylece inşaat rantından şu veya bu şekilde yararlanmakta olan geniş kesimlerin imkanları ister istemez daralacağından yoğun şikayetler ve siyasi etkilere açık tepkiler oluşacak.
İktidarıyla muhalefetiyle siyasetçimiz bu riski göze alamadı. Birkaç ay önce yapılan İstanbul’daki seçimde hemen her şey konuşulurken kapıdaki deprem tehlikesinden kimse söz etmedi; bu felaket ihtimaline karşı hazırlamış bir plan ve proje sunulmadı. Ama gerçekler ortada; bir sorun yok farzedilmekle, görmezlikten gelmekle ortadan kalkmıyor.
Hazırlık konusu elbette öncelikle yönetme sorumluluğunu taşıyan iktidarın meselesidir. İmar barışı, kentsel dönüşüm gibi adımlar yıllarca önceden,daha ciddi ve köklü bir büyük reform girişimi olarak hazırlanıp uygulanabilirdi Otuz yıl önce Turgut Cansever başta olmak üzere bu tehlikeyi görüp projeler sunan insanların çabaları önemsenmedi Ana artık bugün birbirimizi suçlamanın , meseleyi bir iktidar-muhalefet tartışmasına dönüştürmenin hiç bir yararı yoktur Mesele sadece İstanbul halkının değil Milletimizin ortak sorunudur ;tam anlamıyla “beka” meselesidir Çünkü İstanbul çökerse Türkiye altından kalkmakta zorlanacağı çok ağır tarihi bir darbe yemiş olur. Milli çıkarlarımızı savunanayacak derecede zaafa düşebiliriz İstanbul Türkiye’nin hatta Türk dünyasının “kalpgahı”dır.
İktidar , “gerekenler yapılmıştır ve yapılacaktır “gibi içi boş , gerçeklerle bağdaşmayan söylemlerle oyalanmak yerine, muhalefetin de içinde olacağı , bilim insanlarının da yer aldığı milli bir planlama ve hazırlığa başlamalı, bürokrasinin alışılan hantallığı aşılarak çok seri şekilde uygulamaları başlatmalıdır. Muhalefet meseleyi kesinlikle siyasi bir polemik konusu yapmadan önerilerini masaya getirmeli , bu hayati konuda milli mutabakatın oluşması için elinden gelen yardımı yapmalıdır.
Bu felaket yaşanırsa bazı uzmanlar en az yetmiş bin bazıları üçyüz bine yakın insanımızın can vereceğini söylüyor Zamanı giderek yakınlaştığı ortada olan bu çaptaki bir depremin yol açacağı zararların tamamını önleyemesek bile bunları en aza indirebiliriz.
Hiç gecikmeden zamanla yarışacak tarzda milli bir seferberlik başlatmalıyız