Milletini seviyorum diyen bir insan; “ben, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım, Türk milletinin mensubuyum. Milletimi tümüyle, her şeyiyle seviyorum kucaklıyorum“, demek istemekte ve “güneylisi, kuzeylisi, doğulusu, batılısı bizim için hep aynıdır ve aynı değerdedir” diye düşünmektedir.
Milli ve manevi değerlere bağlı bir insan; insanımızı, vatandaşımızı Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında bulunan soydaşlarımızı ve eskiden birlikte olduklarımız boyları, soyları, milletleri, toplulukları ayırmadan kucaklayıcı olmak zorundadır.
Soyu-kökeni, mezhebi-meşrebi ne olursa olsun, dün birlikte olduğumuz, cephelerde vatan için beraber savaştığımız her vatandaşımıza aynı gözle bakmalı, özellikle tarihte birlikte olduğumuz Milletleri-toplulukları ayırmadan sevmeli, onlar hakkında ileri geri konuşulmamalıdır.
Arap yöneticileri ne olurlarsa olsunlar, hangi rejimle idare edilirse edilsinler, onlar bizim din kardeşlerimizdir. Araplar şöyle, Arnavutlar böyle demek bize yakışmaz. İngilizlerin İmparatorluğumuzu parçaladığı o günlerden bu günlere çok ayrı düştük ama tekrar birlikte olmamamız için hiçbir sebep yoktur. İngilizlerin, onları bize, bizi onlara düşman etmek için neler uydurduklarını asla unutmamalı, İngiliz’in oyununa gelmemeliyiz. Bizim kucaklayıcı toparlayıcı karakterimize uymaz.
İmparatorluğumuz da birlikte olduğumuz her topluluğu bizim vatandaşımız gibi görmeliyiz. Biz onlarla kader birliği ettiğimiz. Beraber gazi, beraber şehit olduğumuz unutulmamalı. Çanakkale de koyun koyuna yatan şehidlerin kimliklerine bakmak durumu açıklamaya kâfidir.
Milletini seven bir insan,
Türk tarihini bir bütün olarak görmeli, Göktürk, Selçuklu ve Osmanlı diyerek ayırmamalı.
Selçuklu ve Osmanlı medeniyetini birbirini tamamlayan iki medeniyet gözüyle bakmalıdır.
Medeniyetimizin temel kaynağının İslam olduğu akıldan çıkarılmamalıdır.
Selçuklu ve Osmanlı medeniyetini biz İslamiyet’le şereflendikten sonra meydana getirdik.
Osmanlı cihan devleti, Selçuklu devletinin bütün mirasının devamıdır.
Esasında Osmanlı Selçuklunun devamıdır.
Oğuz Han atamızdan beri, Kağanlar, Başbuğlar, Sultanlar, Beyler, Padişahlar, Hünkârlar, Hakanlar aynı hedef istikametinde yürümüşlerdir.
“İlay-ı Kelimetullah” olarak son şekline ulaşan “Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi“ Oğuz Handan beri vardır.
Atalarımızın kurduğu en küçük bir beylik ve topluluk hep aynı yaklaşım ve düşüncede olmuşlardır.
Adalet hoşgörü ve eşitlik İşte Türk’ün başarısındaki büyük sır.
Milletini seven bir insan;
Ben vatanseverim, milletimi seviyorum Milletim için canımı veririm der.
Normalde, Ülkenin imar ve ibatesi için şu ya da bu kişi yaptı diye bakmadan yapılan her iş, atılan her adım, ortaya konan her eser, Milletini seven herkesi sevindirmeli, gurur vermelidir. Vatanseverlik bunu gerektirir.
Ülkenin hayrına atılan adımları desteklemekte Vatanseverliğin gereğidir. Ülke hayrına adım atan her kim olursa olsun ister özel sektörümüz olsun, ister devletimiz olsun dün de bu günde fark etmemeli, illa bizim partiden olmalı diye bakılmamalıdır.
Birisi bir yere yol yapmışsa, bir köprü yapmışsa, bir iş adamı bir işletme açmışsa, yurt dışına ihracat yapmışsa, o kişi kim olursa olsun takdir edilmelidir. Siyasi görüşlerini paylaşmadığımız kişilerin ortaya koyduğu esere de olumsuz sözler söylememeliyiz.
Bazı insanların,
“Ülkemi seviyorum ama ülkemi “partim-ülkem” olarak, “davam-ülkem” olarak seviyorum” düşüncesi bize yakışmaz.
İş yapan, eser ortaya koyan, hizmet üreten eğer başka partiliyse, o işi o eseri önemsememek, beğenmemek Allah razı olsun dememek yanlış bir tutumdur.
Milletini vatanını seven; dini hassasiyete, millî kültüre ve tarih şuuruna sahip olan, milletinden yana tavır koyan, vatana hizmet eden herkese saygı duyan, “hayata sevgi penceresinden bakan”, her şartta ve her zaman ülkenin birlik ve beraberliğini savunan insandır.
Kenan EROĞLU