Selim Özkök, Selçuk Üniversitesi Teknokenti’nde yüksek teknoloji sınıfında hayvancılık teknolojileri geliştiren Algıfarm AR&GE şirketinin kurucusu. Kendisiyle “Hayvan sayısını bilmeyen devlet” başlıklı makalem üzerine gönderdiği kısa not vesilesiyle tanıştık.
Diyordu ki:
“Türkiye hayvancılığında, çözülmeden çözüm üretilemeyecek iki temel problem vardır. Bunlardan birincisi ve en önemlisi ‘küpe güvenliği’ konusudur. Aslında bu yazınızda kısmen bu konuya değindiniz. İkinci temel problem üreme verimliliği sorunlarıdır. Bu iki temel probleme çözüm getiremezseniz, çözümler delik kovaya su eklemekten öteye gidemez. Çözüm var mı? Evet var. Tek bir metotla hem kimliklendirme güvenliği hem de üreme verimliliği problemlerini çözebilirsiniz.”
Yıllardır, Türkiye’nin tarım alanındaki verilerinin yanlış olduğunu ve doğru veri olmadan da hiçbir sektörün başarıya ulaşamayacağını savunuyorum. Aynı zamanda hayvancılığımızın çok ciddi bir üreme verimliliği sıkıntısı içinde olduğunu defalarca yazıp söylüyorum. Böyle bir durumda, iki soruna da teknolojik çözümler geliştirdiğini söyleyen millî bir girişimciden iddialı bir not alıyorum. Doğal olarak yazdıkları ilgimi çekti ve kendisinden daha tafsilatlı bilgi istedim. Sonra da onları, 4 ve 10 Nisan 2018 tarihlerinde iki makale halinde yayımladım (linkleri yazının sonundadır):
O günden beri de çalışmalarını takip ederim. Zaman zaman telefon vasıtasıyla görüşürüz ama henüz yüz yüze görüşmek kısmet olmadı.
Tabii geçen zaman içinde çalışmalarını daha da yoğunlaştırdı ve geliştirdi. Birkaç gün önce paylaştığı notta, geldikleri noktayı şu şekilde ifade etmiş:
“Adım adım hedefe yaklaşıyoruz. Büyükbaş ve küçükbaş hayvancılık alanında yerli bir sistem olarak üreme verimliliğinde kullanılmak üzere geliştirdiğimiz İncelemeli Patente sahip YANKI kızgınlık tespit sisteminin RFID-RF modülünü testlerden sonra kutuladık. Saha çalışmaları öncesi iş yükü büyük oranda azaldı. Öncelikli olarak Türkiye’de ki süt sığırı işletmelerine, her kesimden üreticilerimize uygun fiyatlara sunulacak. Sistem, iki yönden büyük avantaj sunuyor. Öncelikli olarak pahalı kızgınlık takip sistemlerinin yaklaşık 1/5 fiyatına sunulacak. İkincisi de diğer kızgınlık takip sistemlerinin asla yapamayacağı bir özelliği var ki oda %100 doğru kızgınlık tespiti ve kızgınlığın başlangıcını tam olarak tespit edebilmesi. Bu noktada en uygun zamanda suni tohumlama yapılabilecek. Bu özellikleri sayesinde hayvan nüfusumuzun hızla artması sağlanacak.”
Ben, her zaman olduğu gibi, millî olanı desteklemeye devam ediyorum. Projeyi destekleyen Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğünü (TAGEM), böyle projeleri desteklediği için kutluyorum.
Destek sırası yatırımcılarda.
Çiftçimiz zengin oldu (!)
Tarım ve Orman Bakanımız Ekrem Pakdemirli, sıklıkla veri paylaşan bakanlarımızdan birisi. Kamuoyunu gelişmelerden haberdar etmesi elbette takdir edilecek bir davranış fakat…
Birkaç gün önce de Türkiye’nin yeni “tarımsal hasıla” rakamını “övünerek” paylaştı.
Dedi ki:
“Son iki yılda tarımsal hasılamız yüzde 47 artışla 277,5 milyar liraya ulaştı.”
Bu rakamın ne anlama geldiğini anlayabilmek için önce “tarımsal hasıla“nın ne olduğuna bakalım:
Tarımsal hasıla, kısaca, “çiftçinin, ürününü sattıktan sonra eline geçen para”. Dolayısıyla açıklanan rakam, Türkiye’de üretilen tarım ürünlerinin satışı sonrasında çiftçinin eline geçen parayı ifade ediyor.
Yani Bakan Pakdemirli dolaylı olarak diyor ki:
“Son iki yıl içinde çiftçimizin geliri yüzde 47 arttı.”
Övünerek söylediğine göre, demek ki çiftçimiz son iki yıl içinde yani Bakan Bey’in bakanlık yaptığı yıllar içinde “zengin olmuş (!)”.
Hadi şimdi de gerçeklerle yüzleşelim:
Birincisi…
Tarımsal hasılanın artmasının iki yolu var: Ya üretim artacak ya da fiyatlar.
Son iki yıl içinde Türkiye’de tarımsal üretim artmış mı? Hayır.
Son iki yıl içinde Türkiye’de Tarım Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE) artmış mı? Evet.
Bu durumda Bakan Pakdemirli’nin açıklamasının doğru anlamı şudur:
“Son iki yıl içinde Türkiye’de ÜFE yani üretici fiyatları/enflasyonu yüzde 47 arttı.”
İkna olmayanlar için doğru anlamın bu olduğunu basit bir kontrol yöntemi ile kesinleştirelim:
Yüzde 47 hâsıla artışıyla birlikte çiftçimizin refahında da bir artış oldu mu? Hayır.
Yüzde 47 hâsıla artışıyla birlikte çiftçimizin borcunda bir azalma oldu mu? Hayır.
Niye?
Çünkü girdi fiyatları (tohum, gübre, ilaç, yem, enerji vs.), yüzde 47’den fazla arttı yani bırakın çiftçimizin refahının artmasını, hele zengin olmasını; çiftçimiz fakirleşmiş.
Tabii bir de artan fiyatların tüketiciye yansıması var ki gıda enflasyonu, çoktandır bir zulüm hâlini almış durumda!..
İkincisi…
Durum bu olduğuna göre yani aslında ortada -en azından- övünecek bir durum olmadığına göre, Sayın Bakan niçin övünüyor?
Bir anlayabilsem!..