Odgurmuş: Bazı şeyler var ki hem üzülüyor hem de bir türlü anlayamıyorum.
Ögdülmüş: Nedir? O seni üzen ve anlayamadığın şeyler.
Odgurmuş: Bir yerlerde bir şeylerde bir eksik var veya bir yerlerde bir şeylerde yanlış yapılıyor gibime geliyor. Neden aynı kaynaktan gelen, aynı kaynaktan su içenler aynı bulgur pilavına kaşık sallayanlar ayrı ayrı yerdeler, ayrı ayrı fikirdeler. Bazen de bir birine zıt düşüncedeler?
Ögdülmüş: “Akıllı” kardeşim, Çok önemli gördüğümüz bir konuya dikkat çektin. Geçmişte aynı fikir hareketine katılmış, milli ve manevi değerlere inanmış bu değerleri paylaşmış, yan yana yürümüş, aynı hedefe odaklanmış, aynı ekmeği bölüşmüş, aynı cezaevinde yatmış insanlar gün gelir aynı yerlerde bulunamaz, ayrı ayrı yerlerde ve ayrı ayrı faaliyetler içerisinde olurlar.
Aynı menşeden geldiklerini, aynı fikir ve görüşleri savunduklarını iddia eden bu insanlar, zaman geçer, gün gelir aynı ortamlarda bir araya gelemezler. Artık onları birleştirip bir araya getiren sadece ya bir cenazedir, ya da düğünler olmamalı diye düşünürüz..
Bu insanlar, konu açıldığı zaman aynı ocaklarda yetiştiklerini, aynı görüşlerden geldiklerini söylemeye çalışırlar. Aynı hatıraları yad ederler.Eski günleri ve o günlerde verdikleri mücadeleyi hatırlarlar bazen övünürler bazen de gözleri nemlenir. “Ne günlerdi o günler”, “o günlerde dostluk, samimiyet ve arkadaşlık vardı”diyerek eski günleri hasretle ve iftiharla biraz da gururla anarlar. Hala aynı endişeyi taşırlar ama ne yazık ki konuşma ilerledikçe derin fikir ayrılıkları olduğu ortaya çıkar.
Günümüzde yaşanan olaylara bazıları başka açıdan, diğer bazıları da başka bir açıdan bakarlar. Ne yazık ki eski günler geride kalmıştır, görüş ve bakış açıları değişmiş ve aynı görüşleri artık paylaşamamaktadırlar.
Hatta bırakalım bu günün siyasi ve sosyal konularını, geçmişe giderek tarihi olaylara ve tarihi şahsiyetlere dahi değişik açılardan bakmaya başlamışlardır.
Bazıları; “mevcut iktidara karşı acımasızca mücadele edelim, her yanlışı ortaya koyalım, üzerine gidelim, her gün eleştirecek bir yön bulalım, onu diyelim, bunu diyelim, nefret edelim, hakaret edelim” derken, “sadece işimiz bu olsun” derler. Hatta “Yaptığımız bu muhalefet mücadelesinde gerekirse düşmanlarla bile işbirliği yapalım, onların fikir ve görüşlerinden faydalanalım, onların yayın organlarına beyanatlar verelim, onları kin ve nefret kusan televizyonlarında programlara çıkalım” derler. Yani “işimiz gücümüz muhalefet yapmak olsun” derler.
Daha mutedil bir diğer grup ise; “Daha mutedil, daha ılımlı olalım. Öyle her şeye karşı çıkmayalım. Yapılan yanlışları söylemekle birlikte memleketin hayrına olan durumlarda da takdir ifademizi kullanalım. Kendi zamanımızda yapamadığımız şeyleri karşımızdakilerden istemeyelim, kendi fikirlerimizin tahakkukunu rakibimizden beklemeyelim, muhalefet hareketi gibi davranmayalım, aksine milli ve manevi değerlerin yüceltilmesi için çalışalım, bu değerlere sahip insanlar yetiştirelim, fikir ve tefekkür edelim, öyle her şeye maydanoz olmayalım” derler.
Yukarıdaki düşünceleri taşıyanların dışında git gide onlarca veya daha çok guruplar oluşur. Bir dernek, bir vakıf, bir dergi, bir ağabey etrafında kümelenen guruplar kendince faaliyet yapar. “Mesele geçer”, “vatan kurtarır” ve sohbet toplantıları düzenlerler. Her bir gurup diğer bir gurubu beğenmez, yetersiz bulur.
Düzenlenen bu toplantılarda katılımcı sayısı 50-60 kişiyi geçmez. Çok tanınmış bir konuşmacı olmadıkça bu sayı aşılamaz.
Bütün bunlara bakınca ve bir de eski günleri düşününce, burada, bir eksik vardır, bir yerde yanlış yapılır diye düşünmekten kendimizi alamıyoruz.
Evet, bir yerlerde bir yanlış var ama bu yanlışın nerede ve nasıl olduğu üzerinde fazla kafa yorulmaz ve sorumluluk toplantıların katılımcılarına, hava durumuna, duyarsızlığa ve çevreye yüklenir.
Odgurmuş: O zaman ne yapmak lazım ki bu eskiden birlikte olan bu insanlar yine birlikte olsunlar. Veyahut bu insanlar yine bir yerde birleşir, bir araya gelebilirler mi?
Ögdülmüş: Bana göre en önemli eksiğimiz, insanımızın kalbine hitap edilemediğidir.
Bu gün her mecliste ve her toplulukta; Günümüzün müzminleşmiş problemleri üzerinde durulur, herkes kendi kafasına göre bir yorum yapar.
En görünen ve yüz yüze olunan ülke problemleri hep ön plana çekilir.
İnsanlara yeteri kadar milli şuur verilemediği için de insanların konuları günlük bilgilere göre yorumlayacağı gözden kaçar. Esasında insanlar milli şuur sahibidirler, pek çok milli hassasiyetleri elbette vardır. Fakat bu zamanla yıpranmış, örselenmiş ve önemli ölçüde sarsıntıya uğramış, eksik ve yanlışlarla malul bir milli şuurdur. Bundan dolayıdır ki, yeteri kadar “Milli şuur” sahibi olunmadığı için de insanlar konuları değerlendirirken, eski bilgi seviyeleri ile havada uçuşan gri propaganda malzemelerinin hoşumuza giden yanları ile gazete kültüründen ileri geçmez.
Asıl meselenin “milli şuur” meselesi olduğu idrak edilemez. Hâlbuki “milli şuur” iman tazeler gibi, nikâh tazeler gibi zamanla yeni bilgilerle takviye edilmeli ve tazelenmelidir. “Milli şuuru” yeteri kadar almış olanların, konuları değerlendirmesi de ona göre olacaktır. “Milli şuur” sahibi olan birisinin halkına kızdığı, onu aşağı gördüğü, cahil saydığı nerede görülmüştür, Milliyetçi hareketler halka-millete dayanan hareketlerdir. Halkını-milletini sevmeyen, ona dayanmayan, onu baş tacı etmeyen bir milli şuur sahibi insan ve milliyetçi bir fikir hareketi düşünülemez.
Aslolan ve ilk ele alınması gereken mesele milli şuur sahibi “olabilmektir”. İkinci ve en önemli mesele milli şuuru “alabilmektir”. Üçüncü ve en önemlisi ise Milli Şuur sahibi gibi “davranabilmektir”.