Uzun yıllar Hollanda’da Yeşiller Partisi’nde siyâset yapmış olan Femke Halsema (1966-…) ‘Macht en Verbeelding’ (Güç ve İmgelem, 2018) kitâbında, aslında Fransız Devrimi’nde ortaya çıkan millet tasâvvurunun ve millîyetçiliğin sol ve liberal jargonla içiçe olduğunu, millîyetçiliğin de özünde sol tandanslı bir ilericilik olduğunu belirtiyor, millet ve millîyetçiliğin sağcılar tarâfından kapıldığını, solun ilerici bir söylemle bunları tekrâr kazanması gerektiğini işliyordu.
Halsema’nın millet bilincini, milleti ve millîyetçiliği sağdan geri alma söylemini, esâsen millet tasavvûru ve ulus inşâsının yâni millîyet bilinci ile millîyetçiliğin fikrî üstünlüğünü dolaylı olarak kabûl etme anlamında okumak gerekiyor.
Amerikan târih tasavvûrunu ve uluslaşma sürecini işleyen bu kitâpta ise, özünde liberal görüşleri olan Amerikalı târihçi ve yazar Jill Lepore (1966-…), evrenselci (küreselci) ve ulusötesici (beynelmilêlci) liberallerin millîyetçiliğin bittiğini öne sürerek fenâ hâlde yanıldığını, boş bırakılan alanların ise millîyetçilik ile doldurulduğunu söylüyor. Esâsen çıkış noktası, fikîr ve söylev olarak Halsema’nın kitâbı ile Lepore’un ‘This America’ (2019) kitâbı birbiriyle örtüşüyor. Lepore kitabın sonunda liberal ve evrensel bir Amerikan millîyetçiliği teklîf ediyor.
Amerika’yı işlemesi sebebîyle önyargılı davrandığım bu kitâbı, ayaküstü göz gezdirirken okumaya kar
âr verdim. İyi ki de okumuşum, nitekim kitâbın sondan bir önceki bölümünü siyâsete kafa yoran herkesin okumasını isterim. ‘The Return of Nationalism’ adını taşıyan bu bölüm, bir liberalin kaleminden (millîyetçiliği Amerikan şartları gereği sık sık ırkçılıkla ve doğrudan etnik millîyetçilik ile eşanlamlı sayıp, algıda seçici olarak savaşlardan örnek verse de) millîyetçi fikrin neden üstün geldiğinin ve beklentilerin aksine neden yok olmadığının manifestosu gibi. Son bölümde yaptığı yeni bir Amerikan millîyetçiliği teklîfi ise, Halsema’nın kitâbında da görüldüğü gibi yine bu üstünlüğün dolaylı kabûlü.