Eyüp Ersegün KAHRAMAN
Hicri 787 Miladî 1385 yılında -o zaman Moğol hâkimiyeti altındaki- Amasya’nın Hacı İlyas mahallesinde dünyaya gelen Sabuncuoğlu Şerefeddin –Moğol hâkimiyetindeki bölgede doğduğu için Şerafeddin değil Şerefeddin’dir- birçok bilginimiz gibi anlaşılamayan, geç fark edilen, değeri bilinemeyen Türk tıp bilim insanıdır.
Kitaplarında belirttiği soy kütüğüne göre – Şerefeddin bin Ali Elhac İlyas Sabuncuoğlu- dedesinin adı Hacı İlyas, babasının adı Ali’dir. Babası da hekimbaşılık yapmış, dönemin önemli hekimlerindendir.
Sekiz yaşındayken Amasya’nın Osmanlı mülküne katılmasıyla birlikte başlayan süreç içinde I.Murad- II.Mehmed dönemlerine tanıklık etmesi hayatını önemli ölçüde etkileyecek, kültürlü bir bilim insanı olmasını sağlayacaktı.
Sabuncuoğlu, evinde başlayan eğitim hayatının ardından on yedi yaşına geldiğinde devrin usulü olan usta-çırak ilişkisi ile tabiblik eğitimini zamanın önemli darüşşifalarından –bugün ki eğitim araştırma hastaneleri gibi düşünebiliriz- Amasya Darüşşifası’nda almaya başlar.
On bir yıllık bir eğitimin ardından hekimliğe ardından hocalığa başlayan Sabuncuoğlu araştırmaya, geliştirmeye verdiği önemle de dikkat çekmektedir. Özellikle cerrahi alanında yaptığı çalışmalar dönemine göre oldukça gelişmiştir.
Sabuncuoğlu’nun bilinen 3 eseri bulunmakta olup bu eserleri dönemin bilim dilinin Arapça olmasına rağmen, hekimlerin rahat bir şekilde anlaması ve kendilerini geliştirebilmeleri için Türkçe kaleme almıştır. Burada bizleri şaşırtacak olaylar meydana gelmiştir: Dönemin ünlü bilim adamlarından Akşamseddin, eserlerin Arapça olmaması sebebiyle Sabuncuoğlu’nu eleştirip eserlerini dikkate almamıştır. Hâl böyle olunca akıllara şu soru geliyor: Şuan bilim yapamadığımız için Türkçe’nin bilim dili olmadığını dile getirenlere bilim ürettiğimiz zamanlarda Türkçe niye bilim dili olmamış hatta arka plana atılmıştı? Bir lisanın bilim dili olabilmesi için hangi özelliklere sahip olması gerekmektedir?
Neyse şimdi eserlerinden bahsedelim;
1) Akrabadin Tercümesi;
Akrabadin kelime anlamı olarak basit ve bileşik ilaçların tanımlandığı kitaptır- şuan en çok bilinen akrabadin vacademicum-. II.Beyazid’ın şehzadeliği döneminde ehli tıpdan hassa hekimlerinin ricası üzerine kaleme aldığı bu eser, o zamana kadar bilinen tüm akrabadinlerin taranması ve tercümesi sonucu oluşmuştur. Sadece bununla kalınmamış, eserin sonuna Arapça Farsça Türkçe sözlük eklenerek tamamlanmıştır. Özellikle Sabuncuoğlu’nun oluşturduğu Türkçe terimler 15. YY Türk tıbbi terminolojisinin oluşmasında büyük bir öneme sahiptir.
2) Cerrahiyetül Haniyye;
İlk resimli Türkçe tıp ders kitabı olarak bilinen eser 10. YY İslam cerrahı Ebul Kasım Halef İbn Abbasü’z Zahrevi’nin et-Tasrif’inin cerrahiyle ilgili kısımlarından hareketle kaleme alınmıştır. Eserin en önemli özelliklerinden biri Sabuncuoğlu’nun diğer eserleri gibi Türkçe kaleme alınmasıdır. Bunun sebebini de şöyle açıklıyor: Anadolu’da yaşayan) Rumlar da Türkçe konuşurlar. Çağımızın cerrahlarının çoğunun okuması yazması yoktur. Bunların okuma yazma bilenleri de Türkçe kitaplar okurlar. (Türkçe yazıldığı için) bu kitaba başvurduklarında, çeşitli sorunlarını çözebilirler. (Bu sayede) konuların özüne hâkim olunduğu için hekimler hatalı bir işlem yapmaktan, hastalar da komplikasyonlarla karşılaşmaktan kurtulmuş olurlar[i]
Eserin zamanımıza kadar gelen üç nüshası bulunmaktadır, bunların ikisi ülkemizde sonuncusu Fransa’dadır; Fatih Millet Kütüphanesi- İ.Ü Tıp Fakültesi-Paris Bibliotheque Nationale
Kitabın içeriğinde cerrahide kullanılan yöntemler, araç gereçler renkli olarak resmedilmiş (bunların bir kısmı alıntı olup büyük çoğunluğu Sabuncuoğlu’nun kendi çizimidir.) aynı zamanda kullanılan yöntemler de birer birer açıklanmıştır. Sabuncuoğlu’nun esere çizimleri eklemesinin şüphesiz sebebi cerrahinin sadece okunarak öğrenilemeyeceğini savunmasındandır.
Eserde kadın hastalıklarından plastik cerrahiye, göz hastalıklarından kulak-burun-boğaz hastalıklarına, göğüs cerrahisinden genel cerrahiye birçok alanda çalışmalar yer almaktadır.
3) Eser-i Mücerrebname
Sabuncuoğlu’nun 1468 de kaleme aldığı ayrıca son eseri olan Mücerrebname bir nevi denenmiş ilaç risaleleridir. Bizzat kendisinin hazırladığı ilaçları insan, hayvan ve bilhassa kendi üzerinde deneyerek kullanımlarını, dozajlarını, hatta kullanım sıralarını dahi bu eserinde açıklamıştır. Hatta yılan zehrine karşı geliştirdiği panzehiri denemek için kendisine yılan sokulmasına izin verdiği olayı anlatan ünlü minyatür bu esere aittir.
Yaptığı bu çalışmalar gösteriyor ki Sabuncuoğlu mesleğine ruhen bağlı olup kendini hastaları ve hekimlik için adeta feda eden bir ilim insanıdır. Otografik özellikte olan çalışmaları sebebiyle kendisi sadece hekimlik sanatına göre değil minyatür sanatı bakımından da incelenmelidir.
Dipnot
[i] Uzel İ. Cerrahiyet’ül Haniyye, 1st ed. Ankara; Türk Tarih Kurumu Yayınları: 1992.