Şimdi Sisi’nin Türkiye ile uzlaşmak için öne sürdüğü on koşul var. Bunların bir kısmı barışmak için ön koşul niteliğinde. Bir kısmı kolay ve zaten atılması gereken adımlar. Bazıları ise kolay değil. Örneğin Uluslararası Deniz Anlaşmasına (UNCLOS) taraf olmayan Türkiye demek ki Mısır ile kısa zamanda bir MEA anlaşması imzalayamazmış. Ama terör finansmanı konusunda Mısır’ın ciddiye alınması, aksine inandırılması veya gereğinin yerine getirilmesi önemli. Mısır’ın el sıkışmak için nerede ise yarım yüzyıla yakındır gündemde olan Kıbrıs sorununun çözümünü beklemesi de işi yokuşa sürmenin bir başka yöntemi.
*****
Prof. Dr. Sema KALAYCIOĞLU
Çok geriye gitmeye gerek yok. 2005 yılı Türkiye’nin ideolojik tercihleri ile Mısır’ı ve daha sonra İsrail’i yeni yeni ittifakların kucağına itmeye başladığı dönemin başlangıcı sayılabilir.
Oysa aynı yıl Mısır ile 2007 yılında yürürlüğe giren bir serbest ticaret anlaşması imzalanmış ve bu anlaşmanın ivmesiyle iki ülke arasında ticaret kadar karşılıklı yatırımların gelişmesi öngörülmüştü. Türkiye aradaki köprüleri sağlamlaştıracak yerde, Müslüman Kardeşlere destek verdiği için, daha o tarihte Mübarek yönetimini rahatsız etmeye başlamıştı. Zaten belki de kısmen bu nedenle Mısır o yıl TPAO’nun uluslararası şirketi olan TIPC nın Batı çölündeki petrol arama lisanslarını iptal etti ve yeni ufuklara yelken açmayı denedi. Arap Baharı sonrası yine ideolojik tercihleri yüzünden Türkiye’nin Mısır ile arası daha da bozuldu. Oysa Mısır, zaten 2000 li yılların başından itibaren Akdeniz komşuları ile yeni yeni ittifak anlaşmaları yapmaya başladı. 2011 de patlayan Arap Bahar’ının bunlara hiçbir olumsuz yansımamasına azami özeni gösterdi. Hatta daha sonra Suudi Arabistan ile bile olan sorunlarını çözerek 2020 Abraham anlaşmaları ile Orta Doğu’daki ilişkilerini normalleştiren İsrail için bir nirengi noktası haline geldi.
Mısır’ın Akdeniz Miladı
Aslında Mısır Akdeniz komşuları ile enerji alanında işbirliğine 2003 yılında Güney Kıbrıs ile imzaladığı Deniz Yetki Alanı (DYA) veya Münhasır Ekonomik Alan(MEA) Anlaşması ile başladı. Evet, İsrail ile Mısır arasında hala resmen imzalanmış bir DYA veya MEA anlaşması yok. Ama bu her iki ülkenin de Müslüman Kardeşler endişesinden, Sina yarımadasındaki yeni terör eylemlerinin hedefi olmak istememekten ve özellikle Ürdün’e bağlanan Arap Gaz boru hattına bir saldırı düzenlenmesini göze almadıklarından dolayı yapılan bir tercih. Aslında mükemmel çalışan bir işbirliği var orada. Nihayet 2019 yılında gayri resmi olarak Kıbrıs, Mısır, Fransa, Yunanistan, İsrail, İtalya, Ürdün ve Filistin arasında oluşturulan Doğu Akdeniz Gaz Forumu (EMGF veya EGF), 2020 yılının Eylül ayında resmi hale gelince, Mısır Kızıldeniz’e de hâkim Akdeniz köşesinde dört başı mamur hale geldi. Artık geçtiğimiz haftalarda fiilen yürürlüğe giren EMGF anlaşmasının meyvelerini toplamaya hazırlanıyor. Ama işte bu anlaşma ile Türkiye bir kez daha Doğu Akdeniz işbirliği fırsatlarının dışında kaldı.
Yine de Türkiye ve Mısır arasındaki ikili ticaret, 2019 yılında toplam 4.8 milyar dolarlık bir hacme ulaştı. Tüm gergin ilişkilere rağmen 2017 yılında Türk iş adamları Mısır’a 5 milyar dolarlık bir yatırım yapmaya hazır olduklarını açıklarken aynı yıl Paşabahçe’nin Mısır cam sanayiini satın alması ile bu ülkeye 100 milyon dolarlık bir yeni yatırım yapıldı. Ancak 2017 sonrasında Mısır’a yine yatırımların başta İngiltere ve BAE olmak üzere başka ülkelerden gelmesi ve bunların yatırımları özellikle yeni doğal gaz ve petrol alanlarına yönlendirmeleri ile Türkiye Mısır için önemli bir yatırımcı olmaktan uzaklaştı.
Zohr ile Zorlukları Aşınca
Mısır zaten Zohr havzasındaki zengin doğal gaz yataklarını bulduktan sonra bölgenin en büyük, dünyanın 27. doğal gaz üreticisi haline geldi. Aslında, İsrail’in Leviathan kuyularından çıkan gazı yine sehven yapılan anlaşmalarla alıyordu. Şimdi Zohr her iki ülke içinde Leviathan dan çıkan gaza ilaveten kullanabilecekleri bir yeni kaynak oldu. Ayrıca Mısır’ın Güney Kıbrıs ve Yunanistan ile kurduğu ilişkiler akılcı ve yapıcı. 2016 da Güney Kıbrıs ve İsrail ile üçlü gaz alım-satım anlaşması imzalamış bulunuyor. Ayrıca, 6 önemli uluslararası şirket, Mısır’ın Tharwa ve EGAS Petrol Şirketleri ile doğal gaz alt yapı yatırımı anlaşması imzalarken, Shell, BP ve Total ile de Akdeniz ve Kızıl Deniz’de doğal gaz aramaları için yeni anlaşmalara imza atmış durumda. Anlaşmalar Doğu ve Batı Akdeniz’in 9 bölgesinde 23, Kızıldeniz’de 3 kuyu açılması için. Mısır üretiminin yüzde 25 ini ihraç ederken geri kalanı kendi ulusal ihtiyacına kullanabiliyor. Şimdi bu durumda ve Akdeniz’deki elini iyice güçleştirmişken, kurulu düzeni tehlikeye atacak şekilde Türkiye ile yeni bir sayfa açması beklentisinin ne kadar gerçekçi olduğu da Ankara’ya sormak gerek. Evet, Mısır’ın Doğu Akdeniz’de hidrokarbon aramaları için çıktığı ihalede, sondaj bölgesini Türkiye’nin BM’ye 2019’da bildirdiği Türk kıta sahanlığının güney sınırında ve 28’inci boylamın doğusunda ilan etmesi, Ağustos 2020 de Yunanistan’la Doğu Akdeniz’de deniz sınırlarını belirlerken de sınırın Meis Adası’ndan başlatılmasını kabul etmemesi olumlu. Ancak bu kritik dönemde amacı ve ilerleme süreci bilinmeyen gelişmelerin bir kaç açıdan değerlendirilmesi gerekir. Aslında istihbarat teatisi niteliğinde alt düzeyde görüşmelerin başlamış olduğuna dair bazı duyumlar var. Ama bunun kısa dönemde Mısır-Türkiye ilişkilerinde olumlu bir siyasi yansıma yaratması pek mümkün değil. Mısır Zohr ile Zorlukları Aşınca Doğu Akdeniz’de kimseye müdanası kalmadı denebilir. Nitekim şimdi, Türkiye ile ikili ilişkilerde herhangi bir değişiklik olmadığını duyuruyor. Ayrıca, ilişkileri yeniden normalleştirmeye kalkarsa Enerji Üçgeni ile EMGF ortaklarının tepkisini dikkate almak zorunda. Nitekim Yunanistan tepkisini hem telefonla, hem de Dandias’ı da Kahire’ye göndererek gösterdi. ABD ve AB’nin de yaklaşımlarının izlenmesi önemli. Mısır-Türkiye yakınlaşması, ayrıca Libya’da tarafların uzlaşmasına ve Abraham anlaşmasına taraf olan BAE nin de tutumuna bağlı. Aslında Mısır, Doğu Akdeniz’de, Türkiye’yene kadar uzak durursa dursun, Türkiye-Yunanistan geriliminde taraf tutuyor görünümü vermek istemeyecektir.
On Koşul mu? O Koşul mu?
Şimdi Sisi’nin Türkiye ile uzlaşmak için öne sürdüğü on koşul var. Bunların bir kısmı barışmak için ön koşul niteliğinde. Bir kısmı kolay ve zaten atılması gereken adımlar. Bazıları ise kolay değil. Örneğin Uluslararası Deniz Anlaşmasına (UNCLOS) taraf olmayan Türkiye demek ki Mısır ile kısa zamanda bir MEA anlaşması imzalayamazmış. Ama terör finansmanı konusunda Mısır’ın ciddiye alınması, aksine inandırılması veya gereğinin yerine getirilmesi önemli. Mısır’ın el sıkışmak için nerede ise yarım yüzyıla yakındır gündemde olan Kıbrıs sorununun çözümünü beklemesi de işi yokuşa sürmenin bir başka yöntemi.
Libya’dan Türkiye’nin askeri olarak çıkması konusu zaten Birleşmiş Milletlerin 12 Şubat 2020 de aldığı 2510 sayılı karar. Türkiye hiç o havada olmasa bile, bu koşul, Mısır’ın yanı başında Türkiye’nin askeri varlığını görmek istememesi bakımından anlaşılabilir. Suriye ve Irak ile ilgili koşul da, Türkiye’yi zaten altı yıldır başta mülteci sorunları ve yüzlerce şehit olmak üzere içinden çıkılmaz sorunlara gark etmiş bir durum. Evet, zaten Türkiye’nin bu ülkelere askeri varlığı ile girerken birer çıkış planı olmalıydı. Mısır’ın yaptığı iyi bir uyarı. Ama Türkiye için el sıkışmak için ön koşul olmamalıydı. Körfez ülkelerinden özür dilemek ve komşularının iç işlerine karışmamak mı? Özür kısmını bilmem. Ama Türkiye ne yazık ki gerçekçi olmayan beklentilerle arı kovanına nasıl elini sokmak gafletini gösterdi anlamak mümkün değil.
Mısır’ın asıl yedinci ve sekizinci koşulları Türkiye’nin Müslüman Kardeşler desteğinden vazgeçmesi ile ilgili. Mısır bu konuda haklı bir hassasiyete sahip. Ancak Mısır’ın Türkiye ile anlaşmak için Mısır- Güney Kıbrıs ve Yunanistan MEA anlaşmasının imzalanmasını ön koşul olarak açıklaması, bence istediğini almak için pazarlık payı. Bu bağlamda Türkiye her şeyden önce Libya ile 2019 da imzalanan ve zaten halen bir hayli tartışmalı olan DYA ve Askeri İşbirliği Anlaşmalarının çökmemesi için Mısır’a yedinci ve sekizinci koşullarda istediğini vermeli. Akdeniz’de tamamen dışlanmış ve yalnız olan Türkiye’nin, artık vermesi gereken tavizler 2005-2011 arasında atması gereken adımlardan çok fazla. Buna gecikme maliyeti de diyebilirsiniz. Ama daha iyisi kaçırdığı fırsatların maliyeti demek olur.
————————————————————-
Kaynak:
https://21yyte.org/tr/misir/misir-la-yeni-bir-baslangic-mumkun-mu